Bir birine zıt iki hareket: 9 Temmuz, anayasal düzeni savunmak olduğu halde, 15 Temmuz, anayasal düzeni yıkmak.
Bu arada, 15 Temmuz 2016’ya, şimdi bir de, 15 Temmuz 2017 eklendi. Bunu da yorumlama gereği var.
9 Temmuz Maltepe toplantısı, 15 Haziran’da Ankara’da başlayan “Adalet Yürüyüşü”nün son durağı oldu. Adalet Yürüyüşü’ sloganını oluşturan “hak/hukuk/adalet”, şu kavramlar dizisinde somutlaşır: Adil yargılanma hakkı-sosyal adalet-çevresel adalet ve dünyevi düzenin (laiklik) sahiplenilmesi. Anayasa , “ülke-insan-hukuk kuralları bütünü olarak siyasal örgütlenme” üçlüsü olarak tanımlanır .
15 Temmuz darbe girişimi ise, anayasal düzeni silah yoluyla ortadan kaldırmayı amaçladı. Yine anayasal açıdan iki ana nedenle açıklanabilir: Din, politikaya, (daha doğrusu) devlet yönetimine alet edildi; liyakat (bilgi, uzmanlık) yerine cemaat/tarikat ve partizanlık bağları geçerli kılındı.
9 Temmuz’da talep edilen ise, başta Anayasa’nın değişmez hükmü olan madde 2 gelmek üzere, yargı bağımsızlığına uzanan madde 138’e kadar, neredeyse askıya alınan anayasal düzenin kendisi.
Ana çelişki şurada: Kanlı darbe girişimi, anayasal düzenin devamlılığı ve demokrasi adına bastırıldı; yüzlerce şehit verildi, binlerce yurttaş yaralandı. Ne var ki, darbe girişiminin bozduğu kamusal ve anayasal düzeni tesis amacıyla ilan edilen Olağanüstü hal (OHAL) uygulaması, hukuk dışında cereyan etti.
Haliyle, hukukun üstünlüğü bakımından, 15 Temmuz nedenlerinin ortadan kaldırıldığını söylemek çok zor. Çünkü darbeci cemaatçileri kamu sektöründen temizleme adına, -değil cemaatçi olmaları, cemaatin ne olduğunu bile bilmeyen, ama- AK Parti ve genel başkanına muhalif kesimlere, hukuk katledilerek ve terörist damgası vurularak, ahlak dışı bir savaş açıldı. Tasfiye edilenlerin yerleri doldurulurken liyakat yerine, gene cemaat ve tarikat ilişkileri belirleyici oldu…
İkinci 15 Temmuz’da, AK Parti genel başkanı, CHP Genel Başkanı’na neden o denli kızdı? İki nedenle:
- Adalet yürüyüşü: Hükümet ve Külliye’nin Anayasa dışı uygulamalarını teşhir etti; Cumhurbaşkanının kurtarıcılığına ihtiyaç duyan AK Parti’nin gücünü sorguladı.
- TBMM’deki konuşmasında CHP Genel Başkanı, AK Parti-Fetö ittifakının bozulması ardından, darbenin neden önlenmediği/önlenemediği üzerine ciddi sorular yöneltti.
Eğer asıl hedef, hukuk yoluyla Cemaat yapılanmasını temizlemek olsaydı, makul bir süre yeterdi. Ne var ki, bu temizlik harekâtının gizlediği ve araç-amaç sözcükleri ile özetlenebilecek iki hedef var: kendilerinden olmayan “demokratik muhalefet”i tasfiye(araç) ve kendi “anayasal düzeni”ni kurmak (amaç).
Cemaate karşı mücadele, neden göstermelik? Çünkü cemaatler ile devlet yönetimi arasında mesafe koymak yerine, kötü cemaat-iyi cemaat ayrımı yapılınca; birçok eski cemaatçi için, “sığınak alanları” oluştu. “Kraldan çok kralcılar”, tetikçilik misyonunu sürdüredursun; olan, hukuktan başka bir güce inanmayan, “fikri muhalif” kesimlere oldu; bir de, Türkiye’nin anayasal geleceğine.
AK Parti Genel Başkanı, ülkeyi, uçakta, meydanlarda ve kapalı salon toplantılarında yaptığı konuşmalar yoluyla yönetiyor. Beyanları, sonradan ilgili birimlerce karara dönüştürülüyor.
Bu bakımdan; 9 Temmuz ile ikinci 15 Temmuz söylemleri, adeta şu iki kutup ayrışmasına ve mücadelesine işaret diyor: Bir yanda, hukuk ve liyakat; öte yanda, bir kişinin belirlediği fiili durum ve onun etrafını kuşatan “makbul” cemaat ve tarikatlar (OrtakSöz/17.07. 2017)