“ AB/Abant/AKP/Asker ”

- Devamı için tıklayınız -

Hafta başında AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine yemek veren Başbakan Sayın Erdoğan şöyle demiş: “Partimize karşı kirli senaryoların ortaya çıkması, demokratikleşme ve reformlar konusunda bizi teşvik ediyor. Bizi bu yoldan çevirmeye kimsenin gücü yetmez, kararlıyız. AB gündemimizden düşmüş değil. Hız ve gayretimizde eksilme yok.”

Ne denir? Bir musibet, bin nasihattan evladır.

Eğer, iki hafta boyunca Türkiye’nin gündemini kaplayan “sahipsiz belge”, demokrasi yolunda adım attırabilecekse, “musibet” olumlu bir işlev üstlenmiş demektir. Zira, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” veya “AKP ve Gülen’i bitirme planı”, aslında AKP ve Gülen cemaaati lehine sonuç doğurması muhtemel çalışma veya senaryolar.

Ama şimdi, AB, bir meşrulaştırma aracı olarak hatırlansa da, demokratikleşme yolunda yasaların gündeme çıkarılması, demokrasi karşıtı girişim ve belgelerin tersi yönde bir işlev görebileceğini ortaya koymuyor mu? Kuşkusuz, yine de bu tür belgeler, artık Türkiye gündemi dışına çıkarılmalı.

• • •

Gerçi, sözkonusu belge, Abant Platformu’nu pekiştirici bir işlev de gördü: AKP ve Gülen Cemaati ittifakı, 19-20 Haziran’da Abant toplantısında bütün dünyaya duyurulmuş oldu. Orada Başbakan Yardımcısı Arınç’tan Bolu Valisi’ne ve Bakan Bağış’a kadar birçok konuşma yapılmış… Geçelim diğerlerini.

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış demiş ki, “12 Eylül’de ben 10 yaşındaydım. Adalet bana baba mirası. Şimdi bir de kalkınmayı ekledik… Biz Atatürk’ün daha o genç yaşlarında karga kovaladığını biliriz. Ama Atatürk’ün daha o genç yıllarında SSCB’nin yıkılacağını bildiğini bize öğretmezler.”

Başmüzakereci’den, siyasal öğretilere dair bazı büyük laflar duyulurdu, ama bu kadarını tahmin etmek kolay değildi. AB ile ilgili söylemi de biliniyor: Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından çok, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var, türünden…

Bu büyük gerçeği(!), AB ülkelerine anlatabilse, Abant’ta dillendirdiği Atatürk-SSCB ilişkisini de, eski SSCB Cumhuriyeti veya uydusu ve şimdiki AB üyesi devletlere, Başmüzakereci nasıl olunur? sorusu da karşılığını bulmuş olur.

• • •

Aslında Abant Platformu’nda yapılan ve basına yansıyan konuşmalar ve ortak bildiri, Türkiye’nin “demokrasi profili” üzerine fikir vermiyor değil: “demokrasinin gelişememesinin en büyük sebebi vesayet rejimi”, denmiş.

Başmüzakereci Bakanı tersini söylediği halde, Başbakan’ın, Türkiye’de demokrasiyi pekiştirmek amacıyla yeniden “AB kaldıracı”na başvurması, nasıl yorumlanabilir? Abant Platformu konuşmaları ve bildirisinde dile getirilen görüşler de ölçü alınabilir.

1982 Anayasası’nda asker-sivil ilişkilerini düzenleyen hükümleri geçelim.

Biraz yapılanlara bakalım:

Türkiye’nin AB’ye adaylığı on yıl önce kabul edildi. Bu on yılın üç yılı, Sayın Ecevit başbakanlığında koalisyon hükümeti, yedi yılı ise,

-kısa dönem Sayın Gül başbakanlığı dışında- Sayın Erdoğan başbakanlığındaki AKP hükümeti ile geçti.

Anayasal düzlemde, 2001 değişikliği ve -sınırlı da olsa- 2004 değişikliği kayda değer. Yasal düzlemde ise, temel nitelikteki ilk üç uyum paketi, koalisyon hükümeti döneminde yürürlüğe kondu. Bunların sayısını 2004 sonuna kadar AKP, 8’e çıkardı… Ondan sonra yapılanlar, Vakıflar Kanunu gibi ileri adımları yansıtan birkaç yasa yanında, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu (PVSK) değişikliğinde olduğu gibi, hak ve özgürlükler alanında geri dalgayı ifade eden düzenlemeler, istisnai değil.

Uygulamadaki durumu geçelim… Ancak şu açık: üç buçuk yılda bir koalisyon hükümetinin yaptıkları ile 7 yılda, arkasında tek parti çoğunluğunun bulunduğu AKP hükümetinin yaptıkları karşılaştırıldığında, birincisi ağır basar…

• • •

Şimdi sormak gerekir. AKP, neyi değiştirmek istiyordu da, Abant Plaformu’nda yakınıldığı üzere, “vesayet rejimi” veya “askerler” engel oldu? Geçelim, Any.nın geçici 15 md.ni, 12 Eylül dönemi yöneticilerine her türlü yargı bağışıklığı getiren düzenlemeyi… Hatta, “sivil anayasa”(!) aymazlığını da…

Siyasal Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu, demokratikleşme hedefinde yenilenmek istendi de, “vesayet”e mi takıldı? Yenileme bir yana, bu konuda, AKP’nin taslağı veya Abant Platformu’nu oluşturan “demokrasi havarileri”nin somut metni var mı?

Eğer bir senaryo değilse, “AKP ve Gülen Cemaati”ni bitirme vb” planlar”(!), muhataplarına rant sağlayabilir; ama Türkiye’de demokrasinin ve hukuk devletinin yerleşmesine ciddi zararlar vermekte. Bunların artık son bulması, “demokrasi maskeleri”nin düşmesi bakımından da yaşamsal…

Gerçekten, AKP ve Abant Platformu’nun temsil ettiği demokrasiyi, “AB kaldıracı”ndan ve “asker vesayeti”nden arındırılmış haliyle görmek, bütün yurttaşların en doğal hakkı.

Yoruma kapalı.