“ Anayasal dengelerde asker... ”

- Devamı için tıklayınız -

“Önümdeki yasaları inceliyorum…” diyordu telefonda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Mayıs 2004’te İstanbul’daki İnsan Hakları Kurultayı’na katılamama gerekçesi olarak. Toplantı, Türkiye’nin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ni onaylamasının 50. yıldönümü vesilesiyle yapılıyordu…

Sayın Sezer döneminde TBMM’den gelen yasaları incelemek ve Anayasa’ya uygun bulunmayanı geri göndermek, olağan bir durumdu ve Anayasa’dan kaynaklanıyordu (m.89).

Bu kez, CB Sayın Abdullah Gül’ün, kendisine gönderilen yasayı incele(t)mesi, son iki haftanın gündemini kapladı. İki yıllık görev süresinde bu yoğunlukta bir ilk…

CUMHURBAŞKANI (CB) NEDEN ÖNEMLİ?

İki nedenle: 1982 Anayasası,

•CB’nin görev ve yetkilerini merkezi konuma yerleştirdi.

•Demokratik fren ve denge mekanizmalarını azalttı: Senatoyu kaldırdı, Millet Meclisi’ni Hükümetin; Yargı’yı ise, CB ve Hükümetin güdüm ve vesayetine soktu.

Bu bağlamda, CB’nin, yasaları incelemesi ve Anayasaya aykırılık durumunda gerekçesini de yazarak TBMM’ye geri göndermesi, Senato boşluğunu, hatta Anayasa Mahkemesi’nin daraltılan müdahale olanağını, kısmen de olsa doldurma ve karşılama işlevini denk düşer.

Bu özelliğiyle CB, anayasal kurumların işleyişinde fren ve denge işleviyle öne çıkar.

Gerçi, geri gönderilen yasaları, “virgülüne bile dokunmadan yeniden oylama” eğilimi, hem koalisyon hem de AKP hükümeti döneminde eksik olmadı. Ama en azından bir “serinleme dönemi” yaratıyordu.

SEZER’DEN GÜL’E DEĞİŞENLER…

Gül’ün CB’lığı, Sezer’inkinden, yukarıda değinilen iki anayasal öğeye siyasal bir etken ekleyerek ayrılıyordu. Şöyle ki; AYM Başkanı Sezer, siyasal partilerin uzlaşmasıyla seçildi. Oysa, AKP kurmaylarından ve Başbakan yardımcısı olan Gül’ün seçimi, siyasal gerilim ve ayrışmalar ortamında, hatta buna bağlı Anayasa değişikliği sürecinde kotarılabildi ancak.

Bu nedenle, Gül’e, tarafsız olamayacağı ve anayasal dengeleri sağlanmaya katkıda bulunamayacağı gerekçeleriyle karşı çıkıldı. Uygulama endişeyi doğruladı: Hükümet tasarrufları ve yasama işlemleri karşısında CB, bir imza ve onay makamı işlevini gördü. Öyle ki, 1970’li yıllarda CB Sayın Korutürk’ün, “Çankaya noteri miyim?” sorusu, yaklaşık otuz yıl sonra yanıtını buluyordu. CB’nin bu konumu, 2008 Şubatı’nda türban serbestliği için Anayasa değişikliği sırasında test edildi; fakat sonuç değişmedi, güçlü bir sivil toplum muhalefeti yetmedi.

PARLAMENTER REJİME VE ANAYASA’YA AYKIRI

CB’nin Çankaya Noteri olup olmadığı ciddi olarak 29 Haziran’dan bu yana sorgulanıyor; hem de parlamenter rejim ve anayasal çerçeve üzerindeki zorlamalar eşiğinde. Neden?

Gerçi, tartışma ve itirazlar, “askeri mahkemelerin yetki alanını daraltan yasa”nın, gece yarısı sonrası kotarılması ve Anayasa md.145’e aykırılığı ekseninde yoğunlaştı. Ama konunun özü, GK Başkanı Başbuğ’un belirleyici olduğu MGK öncesi ve sonrası görüşmeler. Mesela, MGK toplantısı sonrası yapılan “mini zirve”de sadece Yürütme var: CB, GKB, Başbakan ve yardımcısı ile Adalet bakanı.

TBMM’nin oyladığı ve kabul ettiği yasanın akibetini, askeri kanat dahil yürütmenin ‘başları’ görüşüyor. Yasama, öylesine dışlanmış ki, en azından Adalet Komisyonu Başkanı bile çağrılmıyor.

Oysa anayasal süreç belli: CB, metni kısmen veya tamamen gerekçesiyle birlikte geri gönderir ya da yayımlanması için Resmi gazeteye. Sonra, duruma göre AYM denetler.

Fakat uygulama, ne parlamenter rejimle, ne de 1982’nin açıkça belirlediği yetkilerle bağdaşıyor…

ÇANKAYA’DA BAŞBU/ DİKENİ…

CB Gül’ün üç seçeneği: yasayı;

•imzalamak, •tümüyle geri göndermek, •kısmen yayımlamak, kısmen geri göndermek. Bu son seçenek kullanılırsa, askeri mahkemelerin, sivilleri değil, asker kişileri yargılamaktan alıkonulmasına karşı çıkılır muhtemelen.

TBMM’ye iade, CB’yi, “Çankaya noteri” olmaktan çıkaracak; ama bu, askeriyenin, daha doğrusu Başbuğ’un dayatması sonucu sağlanmış olacak.

Yasayı yürürlüğe koyma durumunda hükümetle uyum kuralı bozulmamış olacak gerçi, ama bu olasılık bile, parlamenter ve anayasal mekanizmalar üzerindeki zorlamaları ortadan kaldırmayacak; hatta yasa, AYM’ce denetlense bile.

Fakat sonuç nasıl olursa olsun, CB, Anayasa md. 89’un kendisine verdiği görev ve yetkiyi ilk kez bu denli ciddiye aldı: konunun anayasal değil sadece, Avrupa boyutunu da inceletiyor: AB, İHAS-İHAM ; hatta, onayladığımız uluslararası diğer belgeler de. ( Oysa geçen yıl, Anayasa değişikliğinde benzeri bir inceleme yerine, 411 milletvekilinin oyu gerekçe gösterilmişti.).

Kısacası, Çankaya, anayasal fren ve denge mekanizmasındaki rolünü, asker sayesinde hatırlamış olacak. “Türkiye halkı” kavramını telaffuz ederek “sivillere ders” veren Başbuğ, şimdi maiyetindekileri kollama pahasına olsa da, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkıda bulunuyor olabilir; darısı sivil geçinen seçilmişlere…

Yoruma kapalı.