Avrupa sınavındaki seçimler…

Avrupa sınavındaki seçimler…

Siyasal partilerin TBMM’de temsil edilebilmeleri için öngörülen % ıo’luk seçim barajının Anayasa’ya uygunluk sorunu geçen haftalarda (17 ve 24 Ağustos) işlendi. Buna göre, “engelli seçim”, “demokratik toplum düzeni”ni zedelediği gibi, Devlet’in cumhuriyetçi ve demokratik yapılanmasına da ters düşmekte.

Engelli seçim, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) önünde olduğuna göre sorun, Sözleşme sistemi açısından da değerlendirilmeli. Konuyla ilgili başvuruyu 9 Mayıs 2006’da kabul eden İHAM 2. Dairesi, duruşma tarihini 5 Eylül Salı günü olarak belirledi. Böylece dava, esasa ilişkin olarak görülmeye başlanacak.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) çerçevesinde konu açısından üç eksen belirleyici: “gerçekten demokratik bir siyasal rejim” (Başlangıç), “demokratik bir toplum”öa ifade ve örgütlenme özgürlüğü (m. 10,11) ve “serbest seçim hakkı” (1 no.lu Ek Protokol, m. 3).

“Başvuranların katıldıkları genel seçimde uygulanan % 10 seçim barajının, yasama organının seçiminde halkın hür iradesinin yansıtılmasında engel teşkil ettiği yönündeki şikâyetlerinin kabul edilebilir olduğuna oybirliği ile” karar veren Daire, duruşma için 6 soru yöneltmektedir. Bu sorularda, Sözleşme’nin diğer maddeleri ve 1982 Anayasası arasındaki bağlantı gözardı edilmeksizin, 1 no.lu Proto-kol’un 3. m.si eksen alınmakta.

Bu madde, taraf devletleri, “yasama organının seçilmesinde halkın kanaatinin özgürce açıklanmasını sağlayan koşullar içinde, gizli oya dayalı ve makul aralıklarla serbest seçimler düzenlemek”\e yükümlü kılar. Md. 3, üç gereklilik öngörmekte. İlke: “seçimleri düzenleme”; usul: “serbest seçimler”; amaç: “serbest tercih”.

Bu açıklamalar ışığında, “halkın ifade özgürlüğünü güvence altına alan seçim hakkı ihlal edilmiş midir?” sorusuna olumsuz yanıt verilebilir mi? (Soru 1)

İkinci soru, meşru amaca ilişkin: “yönetimde istikrar”, başlıca meşru amaç olduğuna göre, sınırlama konusunda olumlu yanıt verilebilir. Fakat daha önemlisi, bu baraj ile izlenen amaç arasında orantı bulunup bulunmadığıdır (Soru 3). Kısacası, “yönetimde istikrar” amacı ile, % ıo’luk engel arasında “ölçülülük” ilkesi geçerli mi? Bu ilke, bilindiği gibi “gereklilik”, “elverişlilik” ve “orantılılık” öğeleriyle açıklanır. Bu bakımdan, genel olarak ulusal baraj, “gerekli” ve tartışmalı olmakla birlikte “elverişli” görülebilir; ne var ki, amaçla araç arasında adil denge gözetilmediği için, “orantılı” olmadığı açıktır.

Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin bir kısmında seçim barajı mevcut (soru 4). Ne var ki, Liechstenstein (% 8) dışında, hepsinde % 5’in altında kalmakta ve engel kaydına seçenek tanınmakta. Örneğin Almanya’da Parlamen-to’da temsil için, ulusal düzeyde oyların % 5’ini almak ya da tek isimli listeden 3 sandalye elde etmek yeterlidir.

Yüksek bir baraj öngörmenin ötesinde, hiçbir biçimde bu engeli aşma olanağı tanımayan Türkiye ise, Avrupa Konseyi üyesi devletler karşısında sapmayı ifade eder.

% ıo’luk baraj, istikrarsızlıktan kurtulmak için değil, TBMM’de tek başına çoğunluğa sahip olan “geçiş dönemi iktidarı” ANAP’ın çoğunluğu kaybetmeme kaygısı ile açıklanabilir. Peki baraj, “yönetimde istikrar”^ katkı sağladı mı? (Soru 5). Beş yasama seçiminden üçünde, “sayısal çoğunluk” ortaya çıkmadığı gibi, ilk (1987) ve son (2002) seçimde elde edilen sayısal çoğunluğun “yönetimde istikrar”a yardımcı olduğunu söylemek de güç.

Son soru ise şu: 2839 sayılı Yasa’da, Anayasa m. 676’da yer alan “âdil temsil”‘m güvence altına alınması açısından, hangi önlem öngörülmekte? Seçim Kanunu’nun “nispî temsil”şeklinde öngördüğü temel ilkeyi hatırlatmakla yetinelim. Gerçekten, “âdil ve nispî temsil” ile “yönetimde istikrar” ve % ıo’luk baraj arasında orantı bulunmamaktadır.

Yoruma kapalı.