“ Ayrımcılık mağdurundan eşitlik beklentisi... ”

- Devamı için tıklayınız -

ABD Başkanı seçilen Barack Obama’dan, ülkesi dışında başta Afrika olmak üzere birçok ülkede ve genel olarak dünyada çok yönlü beklentiler var: sosyal adalet, eşitlik, insan hakları, demokrasi, dünya barışı…

Beklentiler, dünya genelindeki derin bunalımı gözler önüne sermiyor değil. Dünyanın beklentisi ile kendisine bel bağlanılan kişinin aidiyeti arasında kurulacak bağlantı, gelişmiş varsayılan toplumların eğreti yönlerini su yüzüne çıkarmıyor mu?

•••

Üçlü diyalektik keşfedilecek mi? İnsan onurunu temel alan eşitlik-özgürlük denklemi, insan hakları genel kuramının omuriliğini oluşturur. Fırsat ve olanak eşitliğinin bulunmadığı bir toplumda hukuk önünde eşitlik göreceli kalır; ne var ki bu sonuncusu yoksa, onursal eşitlik, daha baştan ihlal edilmiş demektir…

Gerçi bu üç boyutlu eşitlikte asıl kırılmalar, sınıfsal temelli. Fırsat ve olanak eşitsizliğinin mağduru olan emekçi kesimler, yasa önünde eşitlikten yararlanmada zorlanırlar. Haliyle onursal eşitliğin de dışına itilen onlar.

ABD’de ise eşitsizlik, diğerleri arasında, ten rengine dayalı ayrımcılıkla damgalandı. Amerikan toplumu, sadece Siyah ayrımcılığı ile değil, -başta Meksikalı, Portekizli, Polonyalı ve Ruslar gelmek üzere- yeni göçmenleri de, uzunca bir süre aşağı gördü. Amerika bu çıkmazdan 1960’lı yıllarda kurtulmaya başladı. Obama’nın seçilmesi, Amerikalıların çoğunluğunun ırkçı ve cemaatçi saplantıdan sıyrılmayı başarmasıyla mümkün oldu.

•••

Açık toplum ve ötesi: Obama’nın kampanyası da, kendisini Amerika ile bütününde özdeşleştirmesi ve cemaatçiliği red söylemine dayandı. Zaferi, bir azınlığın başarısı değil, yanyana yaşayan ama birbirine düşman azınlıklardan oluşan bir Amerikayı reddin başarısıdır. Bu, her türlü etnik ve içe kapanma karşısında, etnik ve kültürel melezliğin başarısını gösteriyor. Şu halde B. Obama, açık toplumu kişiliğinde yansıtan biri …

Obama, en zenginlerin vergilerini arttırmayı- orta sınıflarınkini indirmeyi, bütçeden altyapılara pay ayırmayı, bütün Amerikalılara sağlık güvencesini vaat ediyor. Yine, işletmelerde sendikalaşma yoluyla sermaye-emek ilişkisini dengeleyerek çalışanların satın-alma gücünü yükseltmeyi amaçlıyor…

Sadece toplumsal eşitsizliği giderici önlemler degil, küresel ısınmaya karşı mücadeleyi de öne çıkaracak. Uzmanlara göre, yerküresinin tehlikede olduğunu kabul eden Obama ile, iklim değişiklikleri üzerine müzakere ufku da açıldı.

•••

İhtiyatlı iyimserlik: Yeni Amerika, Guantanamo’yu kapatacak ; İran dahil, hasımlarıyla uzlaşma yollarını arayacak.

Kuşkusuz Obama ile, Siyahların evrensel uygarlığa katkısı teyit edilmiş oluyor dünya gözünde. Amerika siyahları, kamusal ve özel alanlarda daha olumlu görülecek… Obama’nın gelişi, eski dönemin sonu ve yeni bir dönemin açılışına işaret ediyor. Yeni dünya, aidiyetler hiyerarşisine dayanmayan, ten rengi kompleksi yaratmayan bir dünya olmaya aday…

Öte yandan, aşırı sağ politikalar izleyen G. Bush’un soktuğu siyasal ve iktisadi bataktan ABD’yi kurtarmak için değil sadece, Obama, bütün dünya için umut kaynağı adeta.

Obama’yı demokrasinin sembolü gören Afrikalılar, öncelikle kendi uygulamalarını gözden geçirmek durumunda. İnsan hakları ile dalga geçen ve iktidarda kalabilmek için anayasaları değiştiren veya kabile yapısını körükleyen yöneticilere Obama yardımcı olabilir mi?

Aslında benzer bir gözlem, Obama’yı umut olarak gören diğer ülkeler ve halklar için de geçerli: kurtarıcı aramak yerine, kurumsal dönüşümlere gitmek.

•••

Liberal dönemin sonu mu ? İktisadi liberalizmin küreselleştiği bir ortamda patlak veren « mali kriz » ile bağlantı kuran kimi uzmanlara göre, liberal çağ tamamlandı. Gerçi, 90’lı yılların başında sosyalizmin çöküşünün ardından «tarihin sonu» kehaneti bile hayli ciddiye alınmıştı ; üstelik, çöküşte Batı’nın payı etkili olmuştu. Şimdi ise, kendi rejimlerini çökerttiler, bütün dünyayı felakete sürükleyecek bir şekilde…

Liberal çağ sayfası ne kadar kapandı? Bunu gelişmeler gösterecek. Şimdilik açık olan, insan hakları anlayış ve uygulamasında yeni bir dönemin başladığı. İnsan haklarına saygı yerine ihlallerin evrensellik kazanması ile insanoğlunun geri kalmışlığı arasında doğru orantı yeterince açık değil mi?

Sırf ten rengi farklılığı nedeniyle dışlanan milyonların makus talihini değiştiren kişiden şimdi dünyayı değiştirmesi bekleniyor. Siyahlarla beyazlar arasında onursal eşitliği sağlamakla yetinmeyecek, bütün yurttaşların sosyal eşitliği ereğiyle çalışacak, Amerikalılarla yabancılar arasında kanun önünde eşitliği sağlayacak (Guantanamo’nun kapatılması). Dahası, Avrupa ve Afrika ülkelerinde demokrasi rüzgarı estirecek; dünyaya barış elini uzatacak…

Meğer «beyaz» dünyanın insan hakları karnesi ne denli «kara» imiş. Evet yeni bir çağ: bütün insanların, onursal eşitlik temelinde hak ve özgürlüklere sahip olduğu, bunların ancak insanoğlunun yaşam kaynağı olan yerküresinin de korunarak anlamlı olabileceği. M.L. King’in dediği gibi, dağın zirvesine çıkılınca artık gerilemek söz konusu olmamalı…

Yoruma kapalı.