“ Bayram değil Yıldönümü ”

- Devamı için tıklayınız -

Başlık, son günü olsa da Kurban Bayramı”nı çağrıştırmıyor değil; özellikle İslam”ın resmi olduğu ülkeler veya bizde olduğu üzere İslam”ın hakim din olduğu toplumlar açısından anlaşılır bir durum.

İnsan hakları bakımından Müslüman ülkelerin hep arka planda oldukları düşünülürse, insan hakları bayramı kavramına ne denli uzak kaldıkları anlaşılmaz değil. Öyle ki; İH evrensel belgeleri yerine «İslami» metinler hazırlayarak kendilerine özgü insan hakları anlayışını ortaya koymaya çalışsalar da, onlara bile saygıda ayak diriyorlar…

•••

10 Aralık 1948, neyi simgeliyor? İnsanoğlunun 2. Dünya Savaşı”nda tanık olduğu felakete bir daha sürüklenmemek için insan hakları ortak paydasında birleşmek. Çünkü, insan onurunu temel alan hak ve özgürlük anlayışı üzerine inşa edilecek bir dünya düzeni, ancak barış ve adaletin güvencesini oluşturabilirdi.

Bu ortak ülküyü yansıtan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (IHEB), doğal olarak bir uzlaşma ve sentez metni. Önceki dönemde liberal ve sosyalist öğreti tarafından sahiplenilen haklar arasında bir uzlaşma ve onların sentezi, metne damgasını vurdu.

Bu özelliğiyle İHEB, bir sonuç olduğu kadar bir başlangıçtır…

•••

Bildirgenin 60. yılında İH ne ölçüde evrensel? Bu tartışılabilir, hatta soru bile sorulabilir: İnsan hakları, saygı mı, yoksa ihlal bakımından mı daha evrensel?

Fakat 10 yıllık zaman dilimleri, en azından ilerleme-gerileme bilançosu için malzeme sunabilir.

Aralık 1998’den, yani İHEB’in 50. yılından bellekte kalanlar: Uluslararası Ceza Mahkemesi yoluyla uluslararası adalet fikri uygulamaya geçiyor, Pinochet Londra’da yakalanabiliyor, Bosna’daki katliama son vermek için mudahale edilebiliyordu.

Ya 2008 dünyası? 11 Eylül 2001 sonrası, insan hakları karşıtı resmi politikalar dünya geneline yayıldı. Bunda da Irak’ı yakıp yıkan ABD ve Birleşik Krallık öncü rol üstlendi: Guantanamo tutuklama kampı ile yetinmeyip, askeri üsleri kullanarak Avrupa devletlerinden bile adam kaçırarak gizli tutuklamalar yapabildi. Patrot Act ile kendi ülkesindeki keyfi tutuklamalar da unutulmadı. Antiterörist mücadele adına insan haklarından sapmalar, Habeas Corpus ülkesi olarak tanınan Birleşik Krallık ile sınırlı kalmadı. İspanya’dan Kanada’ya oradan Avusturalya’ya, güvenlik adına alınan önlemler çoğu zaman insan hakları savunucularını hedef aldı.

İH dersi vermekten geri durmayan batılı ülkelerdeki sapmalar, otoriter ve faşist hükümetler için bulunmaz bir firsat oluşturdu: Afrika, Asya ve Ortadoğu’da, baskıcı mevzuat birbirini izledi…

İnsan hakları lehine söylemi ile tersi yönde uygulaması, demokratik olan veya olmayan hükümetlerin adeta ortak paydasını oluşturdu….

•••

Turkiye’ye gelince; 90’lı yıllara Anayasayı onarım arayışı damgasını vurmuştu. 99 sonunda Avrupa kapısı aralanınca, İH’nı ilerletme çalışmaları ivme kazandı. Hatta, Ekim 2001’de, yani 11 Eylül”ü izleyen haftalarda en geniş Anayasa değişikliğini aynı erekte gerçekleştirdi. Kurumsal atılımlar yaptı. Bunları, uyum paketleri adı verilen yasal düzenlemelerle uygulamaya geçirmeye çalıştı. Söz konusu adımlar, başta ABD ve Avrupa, birçok devletin güvenlik adına İH aleyhine ölçüsüz önlemler aldıkları bir dönemde atıldı…

Ne var ki, 2004’te başlayan karşı dalga giderek yaygınlaştı; öyle ki, 2000-2004’te kazanılanlar, adeta izleyen dört yılda yavaş yavaş kaybedildi veya geri alındı. Sonuç, 2008 İH tablosu: 4-4= 0.

İnsan haklarına saygı göstermeme, onları ihlal etme bir yana, 2008’de ülke adeta bir «can pazarı» görünümünü aldı:

Şiddet ve terörizm, sadece devlet görevlilerine yönelik olarak değil, yatay ilişkilerde de yaygınlaştı: Toplum üyelerini de hedef alan bombalar, işçi-işveren ilişkisinde (Tuzla gibi) veya aile içi öldürmeler, «münferit»! olmaktan çıktı…

Devletin şiddeti yaygın ve sistematik hale getirmesi; PKK şiddet eylemlerini bastırıcı askeri harekatla sınırlı kalmadı; kolluk güçleri yoluyla ülke geneline yayıldı… Bu eylemler, silahlı veya siyasal güçlerin başında yer alan kişilerin söylemleriyle, hem meşrulaştırıldı, hem de pekiştirildi. Başta kolluk güçleri gelmek üzere resmi görevlilerin öldürme eylemleri sıradanlaştı…

Böyle bir yılın bitimine doğru, İH Evrensel Bildirgesi”nin 60. yılı ile örtüşen dini Bayram’da onca hayvanı kurban etmeye gerek var mıydı? Yil boyunca yeterince kurban verilmedi mi? Zaten hayvanın kurban edilmesi, insanın kurtarılması inancına dayanmıyor muydu? Biz bunu aslına döndürmüştük, hiç değilse hayvanları kurtarabilseydik!!!

Şu halde neyin bayramı? İnsan haklarının değil herhalde, hayvanlarinki hiç değil…

Bu nedenle, İHEB’in 60. yılını, insan hakları kavramının bütünselliği üzerine yeniden düşünme vesilesi olarak algılamak, başlıca tesellimiz olsa gerek.

Yoruma kapalı.