“ Bellekte kalanlar... ”

- Devamı için tıklayınız -

l-“Kayıp bedenler”: “3 bin 469 kişi kayboldu” 2007’de. Geride bırakmakta olduğumuz yılın tek başına ele alınıp işlenmesi gereken olayı ve haberi (21.12.07 gazeteleri). Haber kaynağı Emniyet Genel Müdürlüğü. Nedenleri ve sorumluları üzerine bilgi yok. Gerçi bir hukuk devletinde “insan kaybı”, hiçbir nedenle haklı gösterilemez.

Kuşkusuz sorumluluk devletin. Devlet, yaşam hakkını tehdit etmemekle yetinmeyecek, başkalarına karşı da koruyacak: kaybolmanın önüne geçme, kayıpları bulma ve sorumluları cezalandırma yükümlülüğü. Çünkü devlet, yatay ilişkiler bakımından da insan hakları güvencesi.

“3 bin 469 kayıp” haberinin, gazete sütunlarında adeta kaybolmuş olması ise , daha az vahim bir durum değil. Bir mankenin hapse girmesi, hatta sevgili değiştirmesinin “haber değeri” ile binlerce kişinin kayıp haberi, karşılaştırılamayacak denli farklı. İlki süper manşet olabilirken, ikincisi iç sayfaların sütunlarında kaybolabiliyor. Bir soru: PVSK’da değişiklikle yetkileri arttırılan kolluk güçleri, bunları ne yönde kullandı?

***

I l-“Hedef fikirler”: Yıla, fikri nedeniyle fiziğin yok edildiği bir vahşetle başlamadık mı? (H.Dink katliamı). 2007, muhalif, hatta farklı, eleştirel düşünceleri bastırma, dışlama ve yaptırıma tabi tutma yılı oldu, önceki yıllarda olduğu gibi. Anayasal organların temsilcileri bu yönde adeta yarıştı. “Adalet terazisi konuşana işlemiyor”(BİA, 19.10) iken, başkalarına söven, küfreden ve hakaret eden kişileri koruma esnekliğini gösterebildi. Hükümet, hapiste olmamayı, ifade özgürlüğünün ölçütü olarak kullanabildi…

Fikir kaybetti ama inanç kazandı: dindar CB rüyasının gerçekleşmesi ile, kafanın dış örtüsü, ruhlara nüfuz etmeye başladı ve 2007 dinselleşme yönünde bir dönüşüm yılı oldu.

***

lll-“Kutsanan milliyetçilik- gerileyen yurttaşlık”: iki soy ekseninde yaygılaştırılan söylem ve eylemler, öncelikle her ikisnde kendi kutbu aleyhine çalıştı: Türk milliyetçileri, “Türk-lük”(!), Kürt milliyetçileri ise “Kürtlük”© kavram ve değerlerine, ama birlikte Türkiye’ye zarar verdi. İki taraftan birer tipik örnek: TTK Başkanı Y. Halaçoğlu’nun , “kürdüm” diyene.’hayır sen türksün’, ‘türküm’ diyene ise, ‘hayır sen dönmesin’diyebilmesi; hepsi ‘tarihi hakikat’© adına. Öte yandan, DTP Van milletvekili Ö.Üçer’in gazetecilere, “Kürtçe bilen tercüman tavsiyesi”(23.i2)… Bayrağın kötüye kullanımı da belleklerde. Ev balkonlarında büzüşen ve çürümeye terk edilen bayraklar, birleştiricilik simgesi olmaktan uzaklaştırıldı. Soysop kimliğinin gündeme oturduğu 2007’de kaybeden, yurttaşlık statüsü ve eşitlik temelinde inşa edilen kimliği oldu. “Giden gitsin…” söylemi, biraz da bundan tuttu.

***

IV-“Bir kargaşadan diğerine…”: Yılın ilk altı ayı erken seçim- Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin tartışma ve atışmalarla geçti. Türkiye’nin siyasal güç dengeleri 5 yıllık yasama dönemini kaldırmaya elverişli olmadığı biline biline, zamanında seçimde ısrar edildi; buna karşılık, CB’yi seçemeyen TBMM kendiliğinden dağılacağı sırada, erken seçim kararı alındı. Siyasal ve diğer aktörler (Başbakan, TBMM Başkanı, Ana-muhalefet Partisi lideri, Genelkurmay Başkanı…), görev ve yeki alanlarını taşan söylem ve eylemleriyle toplumsal gerilimleri sürekli tırmandırdı. Demokratik olmayan eğilimler, anayasal zorlamalarla pekiştirildi. CB, yenilenen Meclis’te kolaylıkla seçildiği halde, seçim tarzına ilişkin Anayasa değişikliği inadından vazgeçilmedi: halk, 21 Ekim günü, 7 Kasım 1982 ‘yi andıran bir biçimde sandık başına sevkedildi…

Üstelik, koparılan “sivil anayasa” vaveylası, Anayasa değişikliğini gölgede bıraktı.ama kendi ‘yeni’ iddiasını da çürütmüş oldu. Gerçekten, “sivil anayasa” ışığı bir yana, yıl, “siyasal parti anayasa taslağı” bile gün ışığına çıkmadan tükendi.

***

V- “Kuvvet yılı”: ‘Silahlı kuvvetler siyasetten çekilsin’ derken, ‘öteki kuvvetler’, neredeyse kışlaya girdi. Bu anlaşılmaz değil: bizde basın, kendini özgürlük öznesi olmaktan çok, 4. kuvvet olarak görür; Hükümet de kendini, hukuk kalıbında yoğrulmuş görev ve yetki sahibi olmaktan çok, bir güç ve kuvvet aktörü şeklinde algıladı. Muhalefetin çoğunluğu, tavrını militarizmden yana koydu. Azınlığı ise, terör eylemleri ile kendi arasına mesafe koyamadı. Kısaca, hepsi kuvvete, güce ve hatta şiddete yöneldi. Bu arada, anayasal fren ve denge mekanizmalarını da AKP uhdesinde topladı…

Yılın bitmesine beş kala, bu beşli liste uzatılabilir ; ancak olumlu hanede ilk akla gelen bir şey var mı? ‘ 2007 kaybedilmedi’ mi sizce?

Yoruma kapalı.