“ Demokratik kuşatma' gerekli ”

- Devamı için tıklayınız -

Parlamenter bir rejimde, devlet başkanı nasıl belirlenir? Halk tarafından (Avusturya, Bulgaristan, Finlandiya, Polonya, …), parlamento ve temsilî özelliği bulunan kişilerin ortak katılımı ile (Almanya, İtalya, …), sadece yasama organı tarafından (Türkiye) veya tevarüs yoluyla (Belçika, Birleşik Krallık, İspanya …).

Tercihte, ilgili devletin tarihi ve deneyimleri etkili. Cumhurbaşkanı’nı (CB) belirlemede Türkiye, demokratik yöntemin asgarisi ile sınırlı kaldı. CB seçimi öncesinde derinleşen gerilimin kaynağı ne? Sistem mi, siyasal aktörlerin tutumu mu, belirleme tarzı mı?

Anayasal ve siyasal yapı: Devlet içi; erkler arası dengesizlik. Güçlü yürütme, bunun güdümündeki yasama ve buna “güdümlü yargı”.

Merkez-çevre; katı merkeziyetçi bir siyasal yapı; merkezî iktidarı dengeleyici yerel güç yokluğu.

Devlet-toplum; sadece beş yılda bir yapılan seçimler ve yüzde ıo’luk barajın sivil toplum-si-yasal toplum arasında yarattığı fay hattı.

Siyasal yelpaze: solun eksikliği; sağ kanada ise, ırkçı anlayışı reddetmeyen, milliyetçi-dinci-muhafazakâr sentezin baskın oluşu.

Üstelik, parlamenter çoğunluğa sahip siyasal örgütün anayasal rejimle çatışmayı süreklileştirmesi.

Siyasal aktörler: TBMM’de çoğunluğa sahip olan AKP, “CB’nin kim olacağına ben karar veririm” dediğine göre, baş oyuncu. Çelişkiler demetinden üç nokta sadece:

• Çankaya’nın “fethedilecek bir kale” olarak görülmesi, sistem üzerinde oydaşma eksikliğini ifade etmiyor mu? Denebilir ki, yetki fazlalığı CB makamını çekici kılmakta. Yetkileri az olsaydı AKP’nin iştahının o denli kabarık olmayacağını kim söyleyebilirdi? Farklı görüş ve eğilimdeki kişilerin temsil ettiği uzman-özerk birimleri yerle bir eden Parti ve Hükümeti, sembolik de olsa “yeşile çalmayan bir devlet şemsiyesi” açtırır mıydı? Oysa, Çankaya’nın yetkileri, farklı renkler arasında dengeyi sağlama aracı ve demokratik anlayışın da bir parçası. Kaldı ki, CB’nin yetkilerini daraltma olanağı her zaman var…

• Cumhuriyet-CB arasında kurulan ilişki biçimi, ikinci neden. Şöyle ki; cumhuriyet, öncelikle Anayasa’da nitelikleri belirlenen ve belli temel değerleri yansıtan bir yapılanma. Bu anlamında CB, bu yapının ve değerlerin temsilcisi. İkinci anlamında ise, “cumhur” sözcüğünden hareketle, cumhurbaşkanı ile halk arasında doğrudan bir ilişki kurularak, cumhuriyetin demokratik yönü öne çıkarılır. Eğer ilk yaklaşım kabul edilirse AKP, başta lâiklik olmak üzere, sistemin kurucu öğeleriyle olan çelişkisini zaten saklamıyor. AKP’nin üzerinde vurgu yapmaktan pek hoşlandığı ikinci tanım tarzına gelince, o zaman şu sorulmalı: CB seçiminde cumhuru eksen alan bir yaklaşımın, yedi yıl süreyle cumhurbaşkanlığı yapacak bir kişiyi seçimlere yedi gün kala bile açıklamaktan çekinmesi, demokratik söylem ve tavırla çelişmiyor mu?

• Çankaya için olası adayların söylemi: R. T. Erdoğan’ın, “Millet, önüne çekilen setleri aşarak, o engin sulara kendi yatağında akarak ulaşacak” (Radikal, 26.04.) şeklindeki cümlesi ile, B. Arınç’ın, “Söyleyecek lafım var, ama 16 Mayıs’ tan sonra” {Vatan, 29.3.2007) biçimindeki sözleri, neyi ifade eder? Başbakan’ın sözlerine, bir yıldır açıklık getirilemedi. Arınç ise, annesinin evinin aranma girişimi üzerine, “O dönemde Jandarma Genel Komutanı olan Şener Eruy-gur’a 16 Mayıs’tan sonra söyleyeceklerim var” diyor. Arama kararı yasaya aykırı idiyse, Arınç neden susuyor? Demokratik cesaret eksikliğinden mi 16 Mayıs’ı bekliyor? Yoksa, “Ayağıma bir yer edeyim, gör sana ne edeyim” Anadolu deyişini içselleştirmiş olduğundan mı?

Anayasası’nın çelişkisi ise, CB’na tanıdığı yetki alanı genişliği ile onu belirlemede demokratik meşruiyet darlığı arasında. Kuşkusuz, CB seçimi, Anayasa kurallarıyla yapılacak. Md. 102’nin öngördüğü aşamalı düzenlemenin anlamı: siyasal partileri, CB adayı üzerinde uzlaşmaya zorlayan ilk iki tur (2/3 çoğunluk), demokrasinin özsel; son iki tur (salt çoğunluk), demokrasinin teknik ilkesi. Seçimlerin yenilenmesi ise, siyasal bir yaptırım.

Bu üçlü çelişki dizisi, demokrasinin tanım öğesi olarak kullanılan “güven”‘ve “risk” dengesini bozdu: En az güven ve en çok risk. Tehlike, sadece politika dışı aktörlerden değil; demokrasi adına, ama sürekli olarak risk öğesine vurgu yapan eğilimlerden de ileri gelebilir. Demokrasi ve darbe sözcükleri kesinlikle yan yana gelemeyeceğine göre, risk ancak demokratik kuşatma ile aşılabilir; yani yeşilin her tonuna karşı uyanıklıkla: hâkîyeşile olduğu kadar türbe yeşiline de… Çünkü, “Demokrasi, ancak demokratların çok olduğu bir ülkede kurulabilir” (G.Bemanos).

Yoruma kapalı.