“ Erkler birleşmesi ve çatışması ”

- Devamı için tıklayınız -

“Hakların güvence altına alınmadığı, erkler ayrılığının belirlenmediği bir toplumda anayasa yoktur.” (1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, m. 16). Bildirge, Fransa’da halen anayasal değerde. Ama anayasa tanımını yapan bu md., hukuk devletini kurmayı amaçlayan bütün devletler için geçerli.

Britanyalılar, hakları 1215 Büyük Özgürlük Fermanı’ndan başlayarak, bildirge yoluyla tanıdı ve geliştirdi. Fransa ve Birleşik Krallık’ta olduğu gibi birçok ülkede, beyanname, bildirge veya bildiri haklar alanına denk düşer.

•••

Bizde hak bildirgesi geleneği yok. Ancak son yıllarda “bildiriler”, halk için değil, farklı devlet organlarının birbirine karşı uyarı ve açıklama aracı haline geldi. Bunlar, erkler birleşmesi ve çatışması şeklinde de ifade edilebilir.

Gerçi, parlamenter rejimde, başkanlık rejimindeki yasama ve yürütme ayrılığı, yerini işbirliğine bırakır. Buna karşılık, yargı açısından “bağımsızlık”, her iki rejimde ortak payda.

Bizde ise, yasama-yürütme ilişkisinde geçerli olan Hükümetin hakimiyeti, -işbirliği bir yana- yerini giderek Başbakanın belirleyiciliğine bıraktı: bir tür yasama-yürütme birleşmesi. Yargı ise, hep 1982’nin çizdiği dar çerçevede tutulmak istendi. Hatta Adalet Bakanı, kimi zaman anayasal yetkilerini aşmada duraksamadı: HSYK’yı toplamama eğilimi. Yargı mensuplarının örgütlenme sürecine Hükümet’in müdahalesi ve engellemeleri de kaydedilmeli: YARSAV serüveni.

•••

Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun 21 Mayıs 2007 günü yayımladığı “sert” bildiri, nasıl değerlendirilmeli? Gerçi, AKP’yi kapatma davası vesilesiyle, bildiri ve açıklamalar arttı. AB yetkilileri, AKP’yi desteklerken bilgi yanlışları da yaptı. Buna karşılık Yargıtay bildirisi, çok yönlü eleştiriler içeriyor: anayasa değişikliği, dava süreci ve yargı reformu stratejisi…

Avrupa’dan gelen açıklamaları “can simidi” olarak gören Hükümet, Yargıtay’a sert çıktı.

İlki “başım-gözüm üstüne” tavrıyla karşılandığı halde, Yargıtay’ın “beline kazma” vurmak, ne anlama geliyor? AB hiyerarşik amir olarak görüldüğü için mi karşı çıkılamadı; yoksa destek verdiği için mi? Buna karşılık, eğer Yargıtay parti kapatmaya karşı bir tavır koysaydı, yine “durumdan vazife çıkarmış” mı olacaktı?

Oysa, hem AB yetkililerinin açıklamaları, hem de Yargıtay bildirisi, “mahkemelerin bağımsızlığı”nı düzenleyen Anayasa. m. 138 karşısında tartışma götürür. Bu nedenle, AKP’nin, AB’ye değil de Yargıtay’a tepkisi, yargı bağımsızlığını koruma endişesinden çok, kendini kurtarma telaşını öne çıkarmıyor mu?

•••

Hükümet’in bu çifte tavrı, ne AB yetkililerinin, ne de Yargıtay’ın beyanlarının doğruluğunu test eder. Ama şunu gösterir: Türkiye’de erkler ayrılığının (EA) yapılanma ve işleyişinde ciddi sorunlar var. Bu da hak ve özgürlüklerin eğretiliği ile örtüşür. Çünkü EA kuramı, özgürlükleri güvenceleme ereğinde geliştirildi.

Yürütme HYSK’yı işletmez iken, YARSAV’ı engellerken, Anayasa m. 159, m. 33 ve daha genel olarak m. 138’i görmezden gelebiliyor; Yargıtay ise, süren bir dava üzerine görüş açıklarken m. 138’i, Anayasa değişikliğine karşı çıkarken m. 175’i.

Yasama-yürütme ilişkilerinde ayrılık yerine birleşme; yargının bağımsızlığı yerine, her ikisi ile çekişmesi, neden kaynaklanıyor? Ayrılığın özünde yatan ortak hedefe yönelememekten. Birleşik Krallık veya Fransa’da olduğu gibi, her üçü için de bağlayıcı nitelikte bir hak ve özgürlükler bildirgesi üzerinde uzlaşılmış olsaydı; “saksağanı vurma” yerine, yetkilerini, birbirini sınırlamak suretiyle insan haklarının ilerletilmesi görevinde kullanabilirlerdi…

•••

Zaten öyle olmuş olsaydı, Doğu bloku devletleri için belirlenmiş olan kriterler, sadece hastalık zuhur ettiğinde yazılacak “reçete” gibi görülmezdi. (Hatırlatma: Venedik Komisyonu 1900’da kuruldu, Kopenhag Kriterleri 1993’te belirlendi…)

Ve acı gerçek: 54 yıl önce onayladığımız İHAS standardını yakalamak bir yana, Avrupa Konseyi’ne 90’lı yıllarda üye olan Rusya-Ukrayna hattına düşmek. AK üyesi 18 devleti kapsayan ve yayın aşamasında olan bir çalışmaya göre, Türkiye’nin yeri, son üçü arasında (A Europe of Rights, The Impact of the ECHR on National Legal Systems, Oxford Univ., 2008, pp. 677-710).

Aynaya kızmak, gerçeği değiştirir mi? Yasama, yasa ile, yürütme icraatı ile, yargı ise kararlarıyla konuşur. TCK 301 örneği: ne kanun ne de kararlar kurtarabildi bir ırkı; ama bir ülkeyi “batırmadığı” söylenebilir mi?

Devlet, iktidar kavgası için değil, onu halkın hizmetine yönlendirmek için farklı organlara ayrılmış; fren ve denge mekanizmaları bunun için var. Bunu kabullenmediğimiz sürece, hukuk devleti özlemini daha çok duyarız.¨

Yoruma kapalı.