“ ‘Eylemleri yanında terör örgütüyle...’ ”

- Devamı için tıklayınız -

“Demokratik Toplum Partisi’nin, eylemleri yanında terör örgütüyle olan bağlantıları da değerlendirildiğinde Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği anlaşıldığından,… KAPATILMASINA,” der, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı (R.G.: 15 aralık 2009).

Bu kararı irdelemek zor; çünkü gerekçesi belli değil. Önce, buraya nasıl gelindiğini hatırlamakta yarar var.

DTP, TBMM’DE

DTP üyesi vekiller, TBMM’ye birer bağımsız aday olarak girdi. Seçime parti olarak katılsalardı, yüzde 10’luk ulusal baraj nedeniyle, verilen oylar, çöpe gidecek; kendileri yerine, büyük bir olasılıkla AKP adayları TBMM’ye girecekti… Bu nedenle, DTP’li vekiller, böylesine ölçüsüz ve antidemokratik bir engeli aşmak için, Meclis’e bireysel olarak girdi; DTP çatısı altında gruplarını kurdu.

Temmuz 2007 seçimleri, yeni bir demokratik eşik olarak alınabilir. İki bakımdan: DTP için parlamento, yeni mücadele platformu olarak gelinen yerdi. Türkiye’de ise, hukukun demokrasiyi ilerletme değil, engelleme aracı olarak kullanıldığı, DTP’lilerin mücadelesi sayesinde bir kez daha su yüzüne çıkıyordu…

KAPATMA İDDİANAMESİ

Kasım 2007’de, Yargıtay C. Başsavcısı, DTP’nin kapatılması amacıyla hazırladığı iddianameyi AYM’ye sundu: “DTP’nin terör örgütü tarafından kurulduğu ve yönetildiği, eylemleri ve kesinleşmiş mahkeme kararları ve devam eden davalarla hazırlık soruşturması süren dosyalar, parti tüzüğü ve ‘söylenmeyen sözler’(terörü kınamama gibi) kanıt olarak gösterildi.

İddianame, anayasal ve siyasal açıdan incelenirken, şu ölçüt eksen alınmalı: kapatma, demokratik toplum bakımından zorunlu mu? İlgili siyasi partinin söylem ve eylemleri, devletin müdahalesini haklı kılsa da, acaba (bütün yaptırımlar zinciri dâhil) kapatma gibi örgütü hedef alan bir yaptırımı haklı kılabilir mi?” (bkz. “İfade Özgürlüğünün Toplu Kullanımı” başlıklı yazım, BirGün, 21.11.’07).

PROJEYA ÇARESİYA

Eylül 2008’de DTP tarafından üç dilde yayımlanan “demokratik çözüm projesi”, Kürt sorunu üzerine ve demokratikleşme yolunda önemli bir tartışma malzemesi idi.

Nitekim, Temmuz 2009’da Hükümet’in başlatmış olduğu “Kürt açılımı” sürecinde, özgül görev DTP’ye düşecekti. Gerçekten, DTP’nin fikrî hazırlığı, demokratik açılımı pekiştirici bir işlev görebilirdi. Nitekim, ilk haftalarda öyle bir izlenim ve umut doğdu.

Ne var ki, izlenecek yol ve yöntem konusunda hazırlıksız olsa da Hükümet’e, muhatap alması için İmralı’yı işaret etmesi, DTP için bir tür “geriye sayım” evresini hızlandırdı.

Gerçi, bağımsız adayların seçim kampanyalarında da “İmralı sorunu” eksik olmadı. Ama bu kez durum farklı idi. Çünkü DTP, TBMM’de grup kuran parti sıfatıyla halk adına her türlü anayasal, demokratik ve siyasal temsil yetkisine sahipti. Ne var ki, onlar, yasadışı bir örgüt ve liderine gönderme yapmayı yeğ tuttu…

DTP üyeleri, kendilerini destekleyen seçmen topluluğuyla birlikte, sokaklara yayılan eylemleriyle adeta bir “kurtuluş mücadelesi” görünümü verdiler. İktidar tutkusu, İnsan hakları arayışını çoğu zaman gölgeledi. Ve nihayet, DTP’nin eşbaşkanı, “açılım bitti” kahkahası ile özdeşleşti…

DTP ikilemi, bir yandan İnsan hakları savunucularını güç duruma soktu; öte yandan toplumsal ayrışmaları derinleştirdi. Bunu, MHP ve CHP sürekli körükledi: onlara göre, bin yıllık kardeşlik, ancak “Türk” kimliği kaydı altında mümkündü. Bundan daha büyük bir aşağılayıcı yaklaşım tasavvur edilebilir mi?

GEREKÇE YİNE YOK

AYM kararını tartışmayı zorlaştıran, gerekçe yokluğu. Gerekçesi yazılıp R.G.’de yayımlandığı zaman, kararı Avrupa ölçütleri ışığında irdelemek mümkün olacak. Acaba, kapatma yerine, ayrıntılı bir gerekçe ile malî yaptırım seçeneği kullanılamaz mıydı? Bunu tartışmak için gerekli malzemeyi gerekçe sağlayacak…

Şimdilik yapılabilecek olan başlıca eleştiri, anayasal gerekliliğe rağmen AYM’nin, bu kez de, önceki parti kapatma kararlarında olduğu gibi, gerekçe yazmadan kararı açıklamış olmasıdır. R.G.’de yayımlanan kapatma kararı, gerekçesizdir ve Anayasa bu yolu öngörmemektedir.

Öte yandan, yaptırımın muhatabı olan DTP’nin, TBMM platformunu terketmesi, bir tür demokrasiden “kaçış”tır. Diğer partilerce anlaşılamadığı ve dışlandığı mazereti, esef verici bir gerçeği yansıtmaktadır. Buna karşılık, AYM kararına karşı Avrupa Mahkemesi’ne başvuracağını beyan eden vekiller, acaba Avrupa mekânında anlaşılabilecek mi?

Sorun şu: Türkiye’nin demokrasi eksiği, DTP’yi bu evreye getiren söylem ve eylemlerini meşru kılabilir mi? Şu da asla unutulmamalı: şiddet, İnsan haklarının nesnel sınırıdır…

Yoruma kapalı.