“ Fakirlerin hakları mı, fakir haklar mı? ”

- Devamı için tıklayınız -

Bu başlık, şu alt başlıkla birlikte bir projenin adı: sosyal hakların yargı önünde talep edilebilirliği üzerine araştırma. Fransa’da bir grup öğretim üyesince yürütülen resmi bir çalışma.

Kuşkusuz, böyle bir başlık, bizim gibi ülkeler için daha uygun… Fransa, iktisadî politikalarını IMF yönlendirmesi ile belirlemiyor; Başkanına postal fırlatma zahmetine de girmiyor. Hatta, IMF Başkanı bile kendi yurttaşı ve üstelik Sosyalist Parti’nin Cumhurbaşkanı adayları arasında yer alan bir isim…

Geçen hafta başında, şunu söylüyordum: IMF’yi kovduk (!), sokaklarda şiddet kullanarak, hatta kırıp dökerek… Gelin şimdi bundan sonrasını konuşalım…

Marmara Üniversitesi’nde 15-16 Ekim’de düzenlenen “Anayasal Sosyal Haklar ve Avrupa Sosyal Şartı” başlıklı toplantı, bunun için iyi bir vesile oluşturabilirdi.

Öyle ki, adı geçen projenin sorumlusu Prof. Diane Roman bile, toplantımıza temsilci gönderecekti. Sınır ötesi yankı, konunun İstanbul’da sıcağı sıcağına yoğun bir biçimde tartışılacağı yolunda umut yaratmıştı. Öyle de oldu…

KURAM VE ÖĞRETİ KAVŞAĞINDA…

İnsan hakları, kişi özgürlüklerinin yanı sıra, sosyal ve kültürel haklarla birlikte bir bütünlüğü ifade eder. Sosyal haklar, bu bütün içerisinde özgül bir yer tutar. Zira, öteki haklar için gerçekleşme ortamını yaratır. 21. yy. başında artık sosyal hakları göz ardı eden bir insan hakları genel kuramı oluşturulamaz.

Kaynak eksikliği, sosyal hakları tanımamanın bahanesi olamaz; çünkü sorun, kaynak yokluğu değil, kaynakların nasıl işletileceği ve dağıtılacağı. Bu ise, bir sistem sorunu. Siyasal örgütlenmeyi hangi siyasal öğreti biçimlendirecek? Haliyle, sosyal devlet, yeniden tartışmaların merkezine oturuyor.

HANGİ DÜZLEMLER?

Sosyal haklarda eksen, anayasadır. Bu durum, İkinci Dünya Savaşı sonrası süreci yansıtmaktadır. Fakat uluslararası etkinlikler, daha eski: Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ), 1919’da kuruldu ve sosyal haklar üzerine çok önemli belgeler hazırladı.

Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Konseyi’nce 1961’de hazırlandı. Bu metin, 1996’da Gözden Geçirilmiş Sosyal Şart ile yenilendi. Avrupa Sosyal Haklar Komitesi, Şart’a taraf devletler üzerinde “yargı benzeri” bir denetim yapmakta. Ayrıca, “BM İktisadî, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi” de unutulmamalı.

Anayasalar ile uluslararası belgeler arasında bir tür dikey ilişki kurulabilir: anayasal güvence ve mekanizmalar, anılan belgelerdeki düzenlemelere uygun olmalı. Bizde, geçen yıllarda kamu görevlilerinin sendikal hakları ve toplusözleşme hakları için verdikleri mücadele, tipik bir örnek. Nasıl?

YARGI ÖNÜNDE TALEP EDİLEBİLİRLİK

Kamu görevlileri, 1982 Anayasası karşısında örgütlenme haklarını elde etmek amacıyla fikrî ve eylemli mücadele verirken, Danıştay da, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ni (İHAS) kullandı. 1995’te Anayasa bu doğrultuda değiştirildi. Fakat toplugörüşme olanağı, Hükümetlerin güdümünde kaldı… Bu kez kamu görevlileri, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne (İHAM) başvurdu ve toplusözleşme haklarını orada tescil ettirdi (bkz. Demir/Baykara kararı: Büyük Daire, 12.11.2008). Ne var ki, hükümet, kararın gereklerini henüz yerine getirmiş değil…

Oysa karar, İHAS’ı sosyal haklara açma yönünde İHAM içtihadında kayda değer bir sıçrayışa işaret ediyor. Türkiye, uygulamamak için direnedursun, kararın Avrupa öğretisinde yol açtığı ciddi tartışmalar devam edeceğe benziyor.

Bu arada, 1 Ekim 2008’de reform adı altında yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Kanunu’nun 1982 Anayasası’nın bile gerisine düştüğü, yine Sosyal Haklar toplantısında gözler önüne serildi.

Almanya ve İtalya’da Anayasa Mahkemeleri, sosyal hakların yargı önünde öne sürülebilir özelliğini yorumlarıyla teyit ediyor. Bunlara, Orta ve Doğu Avrupa devletlerindeki gelişmeler de eklenince, “sosyal hakların sürekliliği” ortaya çıkmış oluyor.

DÜŞÜNDÜRÜCÜ OLAN İSE…

Fransa, Almanya ve İtalya gibi devletler, anayasalarına, 1961 Anayasası kadar açık sosyal haklar listesi koymamış olsalar da, onları sürekli ilerletti. Sosyalist devletler, rejim değişikliği yaptıkları halde, sosyal haklar birikimini heba etmedi.

Ya biz? Rejim değişikliği olmadığı halde, 1961’in kazanımlarını 1982’de ters yüz ettik. Hızımızı alamadık: 1999’da, uluslararası sermayeyi güvencelemek için Anayasa’yı değiştirdik…

Başlığa alınan projenin adı: “Droits des pauvres, Pauvres droits? Recherche sur la justicibialité des Droits sociaux”.

Yoksa, “sosyal hakların yargı yoluyla savunulması”, daha çok Avrupalıların sorunu mu? “Bizde fakir insan olmadığına(!) göre, sosyal hakların fukaralığı da ne?” mi demeli?

Yoruma kapalı.