“ FRANSA/CEZAYİR VE KÜRT SORUNU... ”

- Devamı için tıklayınız -

FRANSA/CEZAYIR VE KÜRT SORUNU…

Geçen hafta, “yarı-başkanlık” modeli uygulayan Fransa’daki anayasal-siyasal örgütlenmenin “ülkesel boyutu” üzerine genel ve özet bilgiler aktardım. Tarihsel süreçte, Türkiye’nin özellikle devlet biçimi yönüyle esinlendiği Fransa, bu konuda hayli evrim geçirdi. Adem-i merkeziyetçi üniter devlet, bu evrimin ürünü.

Türkiye ise, bu konuda Fransa’daki evrimi izlemedi… Buna karşılık 1982 Anayasası, yürütme organını güçlendirici öğeler bakımından 1958 Anayasası’ndan etkilendi. Şimdi ise, bu anayasal modeli, 1958’deki haliyle alma iştahı yine kabardı; fakat, bu anayasal sistemin geçirdiği evrimi göz ardı ederek.

Bunun anlamı şu: Türkiye, Fransa’daki çatıyı, kendi eski temeli üzerine nakletmek istiyor.

Hangi taban?

Merkez-çevre ilişkisi bakımından, Türkiye’de sadece 3 yerel yönetim birimi var:

-Başkanlığını valilerin yaptığı il özel idareleri, ne ölçüde yerel yönetim sayılabilir?

-Belediyeler, yerinden yönetim birimi olarak nitelenebilecek başlıca kuruluş. Ne var ki, belediye yönetimi, “güçlü başkan” anlayışına dayanıyor. Buna karşılık, belediye sayısı, arttırılmak yerine azaltıldı. Büyükşehir belediyeleri, adeta “iktidar kaleleri” şeklinde algılanıyor. İktidar partisine mensup belediye başkanları, “derebeyi” gibi davranabildiği halde; muhalif belediyeler, iktidarın paryalarına dönüştürülebiliyor. Büyükşehir belediye sayısını arttırma çalışmasını bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Vesayet karşıtı söylem, artık mide bulandırmaya başladı; ama, merkezin yerel üzerindeki “vesayet”i, pek makbul!

-Köyler, 1925 Köy Kanunu yönetiliyor. Belde hizmetinden yararlanamıyor. Muhtarlar, kaymakamların görevlileri gibi; hatta, anayasa halkoylamasında “evet” oyu isteyebilecek kadar. Yine, muhtarlar, HES inşaatında, köylü dayanışmasını kırmak için kullanılabilmekte…

Öte yandan, son bir yıldır siyasal ve yönetsel yapı, KHK’lar yoluyla yeniden şekillendirilirken, Fransa’da yerelde toplanan yetkilerin çoğu, merkezileştirildi.

Türkiye’de bölge yönetimi kurma iradesi bir yana, telâffuzu bile bölücülük şeklinde algılanabiliyor. Fransa’daki bölgesel planlama, Türkiye’nin umurunda bile değil.

Tam tersine, “B”nin, başkanlık ve yarı-başkanlık için kullanımı, neredeyse demokrasinin ölçütü olarak yutturulacak…

Kısacası, Türkiye’deki yerel yapı, “kamu hizmetleri” ve “demokrasi” zaafını bağrında barındırıyor. Bu nedenle yerel yönetimler, sınırlama bir yana, merkezî iktidarın payandası konumunda.

Fransa ile Türkiye, taban (yerel yönetimler) ve tavan (siyasal) yapıları bakımından hukuken karşılaştırılabilir olmaktan uzak.

Cezayir ve Kürt sorunu, tamamen farklı:

Acaba,“siyasal istikrar/Kürt sorunu” ekseninde öne sürülen görüşler, gerçekleri ne ölçüde yansıtıyor?

Yanıtını Fransız meslektaştan alırsak, belki bazıları için daha ikna edici olabilir. Uzun yıllar İstanbul’da görev yapan, Türkçe bilen ve OVIPOT sitesinde Türkiye üzerinde düzenli gözlemler yayınlayan Profesör Jean MARCOU’dan:

“…de Gaulle iktidara, barış yapmak ve Cezayir’e bağımsızlık vermek için gelmedi, fakat tam tersine, bu sömürge savaşını, yeni Anayasa’nın kendisine verdiği siyasal otorite sayesinde kazanacağını düşünen ve Cezayir’in Fransız olduğunu savunanlar ve ordu tarafından desteklendi. Gerçekten, O, Mendès France gibi, realizmle sömürge politikasından vazgeçmeye karar verdi. Şu halde bu, siyasal bir iradenin sonucudur, tikel bir kurumsal sistemin karşılaştırmaya değer olmasından değil.

Bundan başka, 1958’de Fransa’da, parlamenter rejimin sorunu, gerçekten istikrarsız olması idi… Bu durum, AKP Hükümeti’nin 10 yıldır rahat bir çoğunluğa sahip olduğu günümüz Türkiyesinde geçerli değil. Türk parlamenter sisteminin güncel sorunlarından biri, fazla istikrarlı olması ve partizan yapının, siyasal el değiştirme perspektifini sunmaması. Bu durumda, yarı-başkanlık rejiminin, çok daha fazla istikrarlı olma ve iktidar yoğunlaşması tehlikesi vardır”.

Cezayir Fransa için bir sömürge sorunu olduğu halde, Kürt sorunu, “Türkiye’nin iç sorunu, yurttaşlık ve demokrasi sorunudur. Bugünkü durumda, çözüm için eksik olan, Hükümet’in siyasal iradesi ve bütün siyasal güçlerin oydaşması… Yarı-başkanlık, buna artı öğe katmaz.”

“Türkiye, tek parti rejiminin sona ermesinden bu yana, hep, temsili demokrasinin parlamenter uygulamasını denedi. Amerikan ‘check and balance’ sisteminin bu ülkeye kolaylıkla nakil olasılığı çok az. İktidarın aşırı kişiselleşme ve otoriter sapma tehlikesi az değildir.”

Totalitarizm tehlikesi: otoriter rejim riski derken, daha beterine sürükleniyor ülke: %58 evet oyu ile ivme kazanan totaliter eğilim, art arda çıkışlarla giderek somutlaşıyor ve toplum, derin bir çatışmaya doğru sürükleniyor…

Yoruma kapalı.