FRANSIZ SİYASAL PARTİLERİNİN TOPLUMSAL TEMELLERİ

FRANSIZ SİYASAL PARTİLERİNİN TOPLUMSAL TEMELLERİ

Hükümet sistemi bakımından 1982 Anayasasını etkileyen Fransa’nın, siyasal yapısının olduğu denli kolektif yaşamının başlıca aktörleri olan siyasal partilerin ve özellikle seçmenlerin siyasal davranışını incelemek yararsız olmayacaktır.

Fransız Siyasal Partileri ve Toplumsal Temelleri adlı çalışma iki döneme ayrılmaktadır. Birincisi 1946-1974 dönemini kapsamaktadır. İkincisi ise, 1974 seçimlerinden sonra siyasal yapıdaki gelişmeleri inceleme konusu yapmaktadır.

Çalışmanın birinci kısmı burada yayınlanandır; Dördüncü Cumhuriyetin (1944-1958) başından itibaren siyasal gelişme ve yapılanmaları ele almakta ise de, aslında 1958’den yani Beşinci Cumhuriyetten sonraki siyasal gelişmeler konu açısından irdelenmektedir. 1974 seçimlerinin sınır olarak alınması, Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından sağın kazandığı son seçim oluşundandır. Her ne kadar, 1978 seçimlerinde de sağ çoğunluğu sağladıysa da, Fransa’da yarı-başkanlık rejiminİ kuran Beşinci Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanlığı seçimleri belirlemektedir.” Nitekim, 1981 seçimini Sosyalist Cumhurbaşkanının kazanmasıyla Parlamento çoğunluğunu da Sosyalist Parti almıştır. Bununla birlikte. 1986 mart yasama seçimlerinde çoğunluğu yemden sağ partiler elde etmiştir. 80’li yıllarda siyasal güç dengelerindeki değişme ve gelişmeleri toplumsal yapıyla bağlantıları bağlamında değerlendirebilmek için herhalde 88 seçimlerini beklemek yerinde olacaktır. İşte çalışmanın ikinci bölümü bu şekilde ortaya çıkacak.

I : GİRİŞ

1- Siyasal partiler ve toplumsal yapılar

Toplumsal yapıdaki bölünme ve çatışmaları yansıtmak, siyasal partilerin başta gelen işlevlerinden biridir. Tek parti sistemleri bir yana bırakılırsa, tüm çoğulcu parti sistemleri, büyük ölçüde, çatışma halinde bulunan sınıflan ya da toplumsal kategorileri yansıtırlar (Özbudun, 1974: 37).

Siyasal partilerle toplumsal sınıflar arasında ilişkilerin var olduğu, uzun zamandan beri görülüyordu. Fakat XIX ncu yüzyıldan beri Marksist öğreti, bu soruna yeni bir keskinlik kazandırdı (Duverger et al. 1955: 15-16).

Marksizm, dikkati yalnız toplumsal sınıflarla siyasal partiler arasındaki ilişki üzerine çekmedi; belli bir ölçüde bunların doğasını da etkiledi. XlX’ncu yüzyıla kadar, daha çok maddi ilişki sözkonusu İdi; partilerin bölünmesi, az veya çok sınıfların bölünmesini yansıtıyordu. Fakat partiler, bu koşutluğa oldukça az Önem veriyordu, propagandalarında bunu bir ana tema yapmıyorlardı; hatta bazen sınıfsal niteliği gizlemeye yöneliyorlardı. Buna karşılık, Marx’tan beri toplumsal sınıflar partilerin propagandasına girdiler. Siyasal çatışmalarda sınıf konusu Önemli bir rol oynamaya başladı.

Toplumsal sınıflar arasındaki ayrılığın yansıması, siyasal partilerin bölünmesinde hangi ölçüdedir? Bu soruyu yanıtlamak kolay değildir. Çünkü, partilerin bölünmesi hiçbir özel güçlük doğurmuyor. Partilerin çerçevesi net bir biçimde tanımlanmıştır; seçmenlerini, kadrolarını ve yöneticilerini az veya çok açık bir biçimde belirtme olanağı vardır. Buna karşılık, toplumsal sınıfın tanımlanması o denli kolay değildir. Uzmanlarca önerilen farklı tanımlarda, birçok ölçüt çaprazlasın yaşam düzeyi, yaşam biçimi, gelir kaynağı (iş veya sermaye), sınıf bilinci. Burada tartışmaya ve ayrıntıya girmeden birbirine karşıt düşen üç toplumsal sınıf anlayışını not edelim (Duverger, et al. 1955 : 16-17) :

îlki, Marxist yaklaşımdır. Toplumsal sınıf, üretim süreci içindeki durumla tanımlanır. Üretim araçlarına sahip olanlarla olmayanlar, yani proleter sınıfla kapitalist sınıf ayırımı yapılır.

İkinci yaklaşım, Amerikan sosyologlarına aittir. Sınıflar, başlıca olarak yaşam düzeyi ile tanımlanmış tabakalaşmalardır. Bu yaşam düzeyi sadece maddi öğelerle belirtilmiş değildir.

Üçüncü görüş, aşağı yukarı sınıf ve toplumsal-mesleki (sosyo-profesyonel) kategoriyi birleştirir. Örneğin köylülük kavramı veya köylü sınıf tanımına başvurur; aynı zamanda mülk sahibi çiftçiliği, ortakçılığı ve ziraat işçiliğini birleştiriyor. Şu halde, zengin köylü ve orta köylüden, sonra kamu görevlisi, memur (fonksiyonel) ve yüksek yöneticilerden (kadrolardan) sözedildiğinde, bu görüşten hareket edildiği anlaşılır.

Bu üç tanımlamadan hiçbiri tek başına yeterli görünmüyor. Örneğin köylü sınıf kavramının yerini belirlemek olanaksız. Zira köylülük ne üretim sürecindeki konuma, ne yaşam düzeyine ve ne de sosyo-profesyonel kategoriye doğrudan doğruya bağlı bir hayat türüyle sınıf tanımlamasını gösterir. Benzer Örnekler çoğaltılabilir. Şu halde, partilerle sınıflar arasındaki ilişkileri araştırırken bir tek sosyal sınıf anlayışını kabul etmenin yerindesizliği ortadadır.

Belirtmek gerekir ki, sosyal bölünmelerin tipolojisini yapan çağdaş yaklaşımlarda da, kesin sınıflamalar sözkonusu değildir. Örneğin parti bölünmelerinin, hangi çeşit bölünmeleri yansıttıkları şeklindeki soruya yanıt ararken, kesin sınıflandırma yapmak kolay değildir. Son paragrafta görüleceği gibi, sosyal bölünmeler, işlevsel eksen ve yerel eksen olmak üzere iki boyuta sahiptir. Ayrıca, İşlevsel ve kültürel bölünmenin oluşturduğu dört bölünme tipi sözkonusudur (Özbudun, 1974: 37 vd.). Bu durumda örneğin A partisinin bütün nitelikleriyle, bölünme türü veya tiplerinin birinde yer alması düşünülemez. Önemli olan hangisine daha yakın olduğudur.

Gerçekten global bir fenomen olarak araştırıldığında sosyal aidiyetle, siyasal aidiyet arasındaki bağlar yadsınamaz. Avrupa’da, sadece XIX uncu yüzyılın ilk yarısı tutucu partileriyle liberaller arasındaki savaş inkâr edilebilir. Ancak geleneksel arazi aristokrasisinin, yeni sanayi burjuvazisine karşı olan savaşı önemli idi. Aynı biçimde, komünist ve sosyalist partilerin gelişmesi işçi sınıfının gelişmesine doğrudan doğruya bağlıdır. Burjuvazinin çoğunluğu ise, sosyalist olmayan partileri desteklemiştir.

Öte yandan, katı anlamda sınıfın (Marx’tan esinlenen tanıma dayanan) politik etkisi, katman (tabaka, strate) veya sosyo-profesyonel kategorilerden daha açıktır. Şunu da eklemek gerekir ki partilerin propagandası, sınıfsal kutuplaşmanın yükselmesinde etkili olmuştur. Özellikle sosyalist ve komünist partiler bu temayı işlemişlerdir. Aslında sosyal alanla siyasal alan arasındaki ilişkilerin en net göründüğü sınıf işçi sınıfıdır.

2- Fraıısa’daki duruma bakış

Sosyal yapının belli sınırlan olan bir sınıflamasının yapılamaması; bu kesim ile siyasal partiler arasındaki bağlantıların daha doğrusu, hangi partinin hangi sınıf veya katmandan oy aldığının ortaya konmasını güçleştirmektedir. Kaldı ki, genel olarak gözlenen bu güçlük yanında, Fransa’nın tarihsel gelişimi ve ülkeye özgü koşullar, böyle bir araştırmayı daha da zorlaştırmaktadır. Zira Fransa’da yöresel farklılıklar çok büyüktür; tarihin bu ülke üzerindeki etkisi hayli fazladır, îşçi hareketlerinin ideolojik bakımdan bölünmesi ve çok parti sistemi, siyasal arenanın tüm alanını kaplamaktadır. Sağdan sola doğru hepsi var. Fransa, batı Avrupa ülkelerinin bütün özelliklerini taşır. Sonra bu ülkede toplumsal yapı türdeş (homojen) değildir; toplumsal grupların kategorilere ayrımı, bölgeden bölgeye, kentten kente hissedilir derecede değişiklik gösterir (Doğan, 1965 : 425; Laroqı e, 1969: 115-117).

Fransa gerçek bir anayasal ve siyasal Iaboratuvar olarak nitelenir (Borella, 1984: 107). Eski rejimden günümüze değin, temel anayasal metinlerle tanımlanmış 12 siyasal rejim deneyimini geçirmiştir. Bu dönemin ilk yüzyılında devrimci hareketler ve halk ayaklanmaları değişmelerin nedenidir. Yakın tarihte siyasal partiler ancak ikinci derecede rol oynamışlardır. Kuşkusuz, sağ-sol ayrımını 1789 Devrimi ortaya çıkarmıştır. Fakat örgütlü partilerin, gerçek bir kadro partisinin ortaya çıkması için XIX uncu yüzyılın sonunu, gerçek bir kitle partisinin ortaya çıkışını görmek için ise XX nci yüzyılın başını beklemek gerekecektir (Borella, 1984: 107, 108, 11). Fransa’da 1794’ten sonra ülkeyi hemen hemen sürekli olarak orta sol- orta sağ koalisyonu yönetmiştir. Büyük bir merkez partisi olmadığı halde aşırı sağla aşırı sol yönetimin dışında kalmıştır. Bu duruma “Fransız ortacılığı veya merkezi-ciliği” denmektedir. Reformcu solcular ihtilâlci solculardan, ılımlı sağcılar da aşırı sağcılardan ayrılıyor. Böylece her iki tarafın aşırıları ortak bir hükümette birbirine yaklaştırılıyor. Bu koalisyonlar, Fransız partiler sistemine damgasını vurmuştur. (Borella, 1984: 132; Duverger, 1967: 153-167).

Duverger (1967: 1-18), 60’h yıllarda Fransız Cumhuriyetinin bir “partiler rejimi” ne dayanmadığını, partisiz rejime daha yakın olduğunu söyler. Çünkü siyasal partiler zayıf ve kötürürnleşmiştir. Bunların büyük halk kütleleriyle ilişkileri yoktur. Oltacılık, partilerin güçsüzlüğü ile Fransız siyasal yaşamının başlıca özelliğidir. Partilerin zaafının ve ortacıiığm neden olduğu kombinezon, yurttaşların Fransız partileri üzerindeki etkilerini sınırlandırmaktadır. “Fransa, 20. yüzyıl yarısında dahi, 19. yüzyılın aristokratik sisteminin yerini almış olan itibarlı kişiler sistemini hala muhafaza etmektedir” (Duverger, 1967: 9). Bu nedenle Fransızlar gerçek anlamda bir siyasal tercih yapma olanağından yoksundur. Seçmen iradesi, ortamın yarattığı sisler içinde daima boğulur, kaybolur. Önce bu sisteme “Halksız Demokrasi’ denmelidir.

Fransa’da solcu (ılımlı veya aşırı solun tümüne dayanan) ve sağcı (tüm ılımlı veya aşırı sağcıları İçerir) hükümetler çok enderdir. Devrimden beri 10 yıl sağcı hükümet. 20 yıl solcu hükümet iktidara gelebilmiştir. Geriye kalan zamanın tümünde, Fransa’yı ortacı hükümetler yönetmiştir. Orta sağ, kurulu düzene uymayı kabullenen tutucuları sinesinde toplar; orta sol ise, bir takım reformlar yoluyla toplumu yavaş yavaş değiştirmek ister (Duverger, 1967: 160-185).

Ortacılık, “halksız demokrasi”nin temel etkenidir. Partilerin anarşisi ve güçsüzlüğü doğrudan doğruya ortacılıktan gelir. Ortacılık , tutuculuğu kamçılamıştır. Partilerin güçsüzlüğü,  sayılarından çok iç zaaflarından kaynaklanır (Duverger, 1967: 190-193).

Fransız siyasal partilerinin anarşi görünümü sunmalarının nedeni, sadece ortacılık değildir. Partilerin sayıca çokluğu, küçüklükleri, disiplinsizlikleri, kaypaklıkları birçok etkene bağlı bulunmakta ve bu etkenler ayrıca birbirleri üzerinde de etki yapmaktadır. Birbirinden farklı kuzey ve Akdeniz uygarlıklarının kavuştukları, türdeş olmayan çelişkilerle dolu bir ülkenin karmaşıklığı, siyasal eğilimlerin farklı olmasını dürtmüş olabilir. Kısacası Fransa, ekonomik, sosyal, kültürel ve politik bakımdan çeşitlilik gösteren bir ülkedir (Doğan, 1965: 425). Kuzey-Güney eksen Fransa’yı siyasal bakımdan ünlü “Loire” nehri çizgisinden daha fazla ayırır. Bu kültürel ve toplumsal farklar, her bakımdan ayrı ayrı her parti içinde olmaktan çok, bütün siyasi partiler içinde ifadelerini bulurlar. Fransa’da tümüyle yerel nitelikte siyasal partiler azdır (Duverger, 1967: 195-198). Kurumların istikrarsızlığı, partiler anarşisi ve ortacılık, birbirine sıkı bir biçimde bağlı, karşılıklı olarak birbirini etkileyen topluca bir durumun farklı görünüşleridir. Bütün bu durumlari Fransa’da, büyük halk yığınlarının disiplinli siyasal kuruluşlarda kadrolaşmasını ve bu ülkede demokrasiyi halka açık bulundurmayı önlemiştir.

Ortacıhlık sonucu, yurttaşlar ülkelerine karşı yabancılaşmıştır. Bu ilkin ortacıların birbirlerine katılmalarının, seçmenlerin, siyasal programlar, hareket planları veya ideolojiler arasında gerçek anlamda bir seçme yapmalarım önlemesi olayına bağlanmıştır. Bundan başka, her eğilimdeki aşırılarla ılımlıların birbirinden ayrılması; ikincilerin birbirine yaklaşması da, halk oylarından büyük bir kısmını anlamsız hale getirmiştir. Örneğin, halkçı cumhuriyetçiler varken aynı Özellikleri taşıyan M RP (Cumhuriyetçi Halk Hareketi) oyları ne anlam taşır? Bir orta sol varken sosyalist parti oylarının ne anlamı olur? Yalnız komünistlerin ve bağımsızların oyları açıktır. Bunların yanında iki grup parti, ortacı bir koalisyonda birleştikleri zaman, seçmenlerin tercihleri kendiliğinden sıfıra iner (Duverger, 1967: 198-220). Siyasete karşı yabancılaşma, partilerin kötürümlüklerinin de bir sonucudur.

Ortacıhğın. derin bir milli bölünmenin yansıması olmadığına dikkati çeken Duverger (1967: 270 vd.); bu yapıyı zorunlu kılan nedenlerin ortadan kalkmak üzere olduğunu belirtir. Alt yapı, sağ ve sol nöbetleşmesine elverişlidir. Kamu-” oyunun baskısı, Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya seçilmesi, de Gaulle (dögol) cu hareketin gelişmesi, nedenlerin ortadan kalkmasını hızlandırıyor.

Altmışlı yıllarda, iki partili rejime doğru kaydedilmiş olan ilerlemeler, Duverger’nin varsayımını haklı çıkarmıştır. Nitekim daha 1971 yılında “Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku” adlı yapıtında (149-150) Duverger, Fransa’da parti sisteminin temelden değiştiğini yazmaktadır. Bir yandan gelişmiş büyük partiler kurulurken, Cumhuriyetin büyük hıristiyan demokrat partisi olan MRP’nin yıkılışı; öte yandan solun yaptığı seçim ittifakları sonucu PC (Komünist Parti) yalnızlıktan kurtulurken, merkezci eğilimin yerini bir sağ ve bir sol ittifak muhalefetine dayanan bir “bipolarisation”a (iki kutupluluk) doğru evrimleşme, Fransız siyasal yaşamını değiştirmiştir (Pactet, 1981: 369).

Gerçekten, Mayıs 1974 Cumhurbaşkanlığı seçimi, 1965’ten itibaren gelişen bir süreç olarak alınabilir. Solun yenilenmesi, başlıca ilkesini “Social Centrisme”

– “Sosyal merkezcilik” adı verilen yapının sona ermesinde buluyor. Bu öte yandan V.G. d’Estai’i desngtekleyen halkın yeniden gruplaşmasına da bağlıdır (Dtıpoirier ve Platone, 1974: 117 vd.). Bütün bunlar sadece siyasal yapıda oluşan değişmeler değil, aynı zamanda sosyal yapıda derin izlerini taşıyan süreçlerdir.

iî : FRANSIZ SİYASAL PARTİLERİ

Fransa’da çok parti sisteminin varlığı Fransız siyasal yaşamını nitelendiren özgün bir noktadır. Duverger’ye göre (1967: 195-200), Fransız partilerinin sayıca çokluğu, özellikle her temel eğilimdeki ılımlılarla aşırılar arasında meydana gelen kopmanın bir sonucudur: aşırı tutucular ve ılımlı tutucular, ılımlı liberaller ve Jakobenler, sosyal demokratlar ve komünistler.

Fransa’da partilerin 70’li yıllardaki görünümüne geçmeden önce genel çizgileriyle tarihçe üzerinde durmakta yarar var.

1- Kısa Tarihçe

Fransız siyasal partilerinin gelişmesi konusunda üç tarihsel dönem ayır-dediIİr (Borella, 1984: 112-145): 1815-1875 dönemi, 1875,-1945 dönemi ve 1945’ten günümüze değin süren dönem.

XIX ncu yüzyılın başında, soyluluk, liberal burjuvazi ve iş adamları, yerel eşraf, fakat özellikle katoük kilise, mason locaları, fikir toplulukları ve basın gerçek bir siyasal doku oluşturmaktadır. Siyasal partiler ise siyasal eğilimleri ve siyasetçileri belirlemekten başka bir İşleve sahip değildir. 1830 .Devrimi, soylu ve papazların ültra sağına karşı para burjuvazisinin İfadesi olan, liberal ve tutucu sağın gerçekten doğuşu ve zaferidir. Rejim de parlamentarizme doğru evrimi gösterir. İ848’de erkeklere genel oy hakkı tanınmıştır. Bu tarihten itibaren, liberal sağla ılımlı solun bulunduğu parlamentarizmin yollan açılır (Borella, 1984: 114-115).

Fransa’da örgütlü gerçek siyasal partiler XX nci yüzyılın başında kurulmuştur. (Borella,!984:118). Üçüncü Cumhuriyetin (1875-1945) seçime ilişkin ve yönetim tarihi, sağ ve sol arasındaki bölünmeyle damgalandı. Ilımlıların (sol ve sağ) yanında radikaller (radikal parti, 1901) ve aşırılar siyasal parti biçiminde örgütleniyor. 1902’de Fransa sosyalist partisi, 1905’te Birleşik sosyalist parti, İşçi Enternasyonali Fransız Şubesi (SFIO) kuruluyor. Aşırı sağda ise, 1905 Fransız Eylem ligi (L.A.F.) gerçek bir parti olarak örgütleniyor. Sağ, 1903’te liberal Birliği gruplaştıran Cumhuriyetçi Federasyonu kuruyor. Sol, 1901 Demokratik Cumhuriyetçi İttifakı oluşturuyor. Böylece sağın oluşumu morarşistler ve ılımlı cumhuriyetçilerin birleşmesiyle gerçekleşti. 1890’dan J910’a değin kurulan tutucu ve liberal yeni sağ, eski orleancı (orléaniste) lardan, yeniden biraraya gelen katotiklerden ve “ilerici” soldan oluşur (Borella, 1984: 122-124).

1914’ten 1945’e değin seçmenin iki kutupluluğuna karşılık hükümet merkezciliği geçerlidir (Borella, 1984: 125-129). Sağ kesimde gerçek partilerin varlığından çok, parlamenter gruplar ve Paris’te gruplaşmış seçim komiteleri sözkonusudur. Bunlar mali bakımdan etkilidir, işverenlerin cömert desteği sayesinde Fransa’da tek büyük faşist parti 1936’da kurulan Fransız Halk partisidir. Demokratik sağ ve sezarst sağa gelince, dönemin sonuna değin siyasal oyunda yer olmamaktadır. Sol partiler ise, 1918’den sonra kesin evrim geçiriyor. En önemli fenomen komünist partinin ortaya çıkmasıdır. Sosyalist parti sağa doğru evrimleşiyor ve liberal solla bütünleşmek için radikal partinin terkettiği demokratik solun başlıca partisi olmaya yöneliyor. 1914’te Fransız sosyalistleri işçi Enternasyonali Fransız şubesini “Mİllileştİriyor”. Komünizmin sağma attığı Fransız sosyalizmi krizler ve bölünmelerden geçerek, ideolojik ve demokratik solun büyük bir partisi olarak yeniden kuruluyor; radikal ve radikal-sosyalist parti ise, seçim planında 1936’ya değin en önemli Fransız partisidir.

Çağdaş dönemin en belirgin nitelikleri (Borella, 1984: 129-145), 1945’te kadınlara oy hakkının tanınması ve 1958-1962 Anayasasının Cumhurbaşkanının doğrudan genel oyla seçimini öngörmüş olmasıdır. Bu parlamentarizm siyasal partilere kendi yasasını kabul ettiriyor.

Çağdaş dönemin ekonomik ve toplumsal çerçevesi de öncelerine göre çok farklıdır. 1965’e değin hızlı nüfus artışıyla kamçılanan ekonomi, 1974’e kadar güçlenerek sürekli olarak büyüyor. Köylülük, toptan göç ve kentleşme sorunu hemen hemen kayboluyor. 1975’te nüfusun % 51*i hizmet kesiminde, % 37.5’i sanayide ve %11.5’i ziraatte çalışıyor. Maddi yaşam biçimleri ve kültürel modeller yirminci yüzyılda geçen yüzyıldakinden daha çok değişiyor.

1960’h yılların ikinci yarısında, özellikle, de Guîe’un siyasal sahneden çekilişinden (1969) sonra Fransa’da gelişen seçim ittifakları, Fransız siyasal partileri hakkındaki gözlemlerin değişmesine neden olmuştur. Seçim ittifaklarının Fransız yaşamında “Bipolarisation”u kamçıladığı belirtilir (Dupoirier ve Platone, 1974: 1173vd.). Buna, Fransız siyasal parti sisteminin Beşinci Cumhuriyetle (1958) temelden değiştiği görüşü de (Duverger, 1971: 149-150) eklenebilir. Bir yandan Cumhuriyetçi Demokrasi Birliği (UDR) adı altında büyük bir parti kuruldu. UDR’in 1968’de parlamentoda yalnız başına çoğunluğu elde etmesi, Fransız siyasal yaşamında tamamen istisnai bir durumdur. İkinci olarak, Dördüncü Cumhuriyetin (1946-1958) büyük hıristiyan demokrat partisi olan Cumhuriyetçi Halk Hareketi (MRP), ömrünü tamamlayarak 1967’de kayboldu. Komünist parti (PC) ise, sosyalistlerle yaptığı ittifaklar sonucu, kendisini hemen hemen yalnızlıktan kurtardı. Seçim ittifakları ise solu ortak bir hareket çizgisinde topladı. 1974 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağ-sol bölünmesi oldukça belirginleşti. Tüm sağın desteklediği V.G. d’Estaing’in az farkla üstün gelmesi sağ-sol kutuplaşmasını kristalize etti.

Bu nedenle, her ne kadar, Duverger’nin (1971: 150) belirttiği gibi Fransız siyasal partilerini sınıflandırmak güç ise de, Iiberal-tutucu partiler ve sol-sosyalist partiler arasında nesnel ve basit bir ayırım yapılabilir.

2- Tutucu – Liberal Partiler (Fransız Sağı)

a-) Genel gözlemler

Fransa uyumlu ve Örgütlenmiş büyük bir sağ siyasal partiye sahip olmadı. XIX ncu yüzyıkla siyasal rejimdeki dalgalanmalar, muhafazakâr kesimde üçüncü Cumhuriyetle (1875-1945) üç grubun doğmasına neden oldu: Lejitimistler, Oriea-nistler ye bonapartistler. Her üçü de monarşi istiyordu (Duverger, 1961: 197-198). Üçüncü Cumhuriyetin başlangıcında sağ, yani monarşıstler veya bonapartçılar, cumhuriyetçi rejime karşı olmuştur. Çeşitli gelişmeler bunları, oportünistler ve radikaller olarak iki kampta topladı (Borella, 1984: 114-118).

Yoruma kapalı.