Güdüm Değil Eşgüdüm

Güdüm Değil Eşgüdüm

2018’e girişle birlikte seçim ufku belirginleşmeye başladı: 6771 sayılı Kanun, 3 Kasım 2019 olarak öngörmüş olsa da, seçimleri öne alma yolu açık…

Çoğunluk partisi kurmaylarının seçimlerin zamanında yapılacağına dair beyanları, “at hesabı”na dayalı demokrasi anlayışı nedeniyle, pek inandırıcı gelmiyor. 3 Kasım 2019 yolunda, “elverişli an” kollayışı, yöneticilerinin fıtratına uygun. Üstelik, totaliter bir parti: aykırı değil, nüanslı bir sese bile tahammülsüz… Totaliter toplum yaratma hedefi, oldukça belirgin: Sünni inancın biçimlendirdiği imam-hatip bakış açısına dayanan tek biçimli ve toptancı bir toplum tasarımı. Başta TRT gelmek üzere bütün devlet organları eşliğinde, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı kanatları altında yürütülen proje.

Bu uzun vadeli hedef için 16 Nisan’a giden yolda, ya gerçeklikle veya anayasa ile hiç ilgisi olmayan slogan ve kavramlar kullanıldı ya da anayasa kavramları yoğun bir biçimde kirletildi…

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, halka hesap vermek, istikrarlı yönetim ve daha niceleri.

Seçimler yolunda, bunlar vb. kavramlar eşliğinde 6771 sayılı Kanun ile örülen tuzaklara düşülmemeli.

Sistem de yok…

Sıkça dillendirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, örnek olarak belirtilebilir.

– Bir kez, anayasa hukukunda böyle bir kavram yok. Ama olsa da fark etmez; çünkü Hükümeti ortadan kaldırmak, 6771 sy.lı Kanun’un öncelikli amacı idi.

-Cumhurbaşkanlığı ise, örtülü bir biçimde kaldırıldı. “Cumhur” başkanlığı, “parti” (halkın bir kısmı) başkanlığına indirgendi. Uygulama ise, bunu teyit etti.

-Ya sistem? “Eşgüdüm içerisinde bulunan kurumlar bütünü” şeklinde tanımlanan sistem ile 6771 sayılı Kanun düzenlemesi arasında bir ilişki yok.

Demokratik anayasal düzen

Özetle, demokratik anayasal düzen, tek kişinin güdümünde değil, kurumlar arası eşgüdüm yoluyla kurulabilir ancak. Bu nedenle, yasama ve CB için yapılacak oylamada seçmenler, şu tercihle karşı karşıya: vereceğimiz oy, 2017 değişikliğinin öngördüğü üzere tek kişi için mi; yoksa, bunu değiştirme vaadi eşliğinde “demokratik anayasal düzen”e dönüş için mi? Başka bir deyişle, yürütme (doğrudan)-yasama(dolaylı) ve yargı (güdümünde) yetkilerini kendisinde toplayan tek bir kişi yönetimi mi, yoksa, yürütme/kural koyma (yasama), kuralları uygulama (yürütme) ve denetleme (yargı) erklerini, meclis, kurul ve özerk-bağımsız organlara bırakan bir hukuk devleti mi?

Anayasal yurtseverlik gereği

Hukuk devleti yanlıları, seçimleri kazanması durumunda “demokratik anayasal düzen”e dönüş üzerine de güven verici mesajları geliştirmeli.

Mesela, “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir” (6771 sy. K., md.10/son) şeklindeki hüküm için; “TBMM tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti kurumları, tek kişinin iradesine değil, Meclise, Hükümete ve bağımsız yargıya verilecek” vb. onlarca slogan geliştirilebilir.

Bunlar, demokratik hukuk devletinin ortak kavramları ile beslenebilir: erkler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, anayasal denge ve denetim düzenekleri, yöneticilerin hesap verebilirliği (görev+yetki+sorumluluk), devletin insan hakları karşısındaki yükümlülükleri (saygı+koruma+geliştirme) vb.

Siyasal ve anayasal tarihsel birikimimiz de bunu gerekli kılıyor…

Eşgüdüm için…

Tek kişi partisi ve ittifak beklentisi içindeki destekçileri; ayrıştırıcı, ötekileştirici, dışlayıcı ve çatıştırıcı söylem ve eylemlere ivme kazandırarak noktaladı 2017’yi. KHK/ 696 sopası, bunun en somut göstergesi: “15/07/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler” biçimindeki yazımda ısrar, seçimleri “ya kazanacağız ya kazanacağız” sloganından ayrı düşünülebilir mi?

CHP-HDP-İyi Parti-Saadet Partisi ve ÖDP yelpazesi; “demokrasi” (demos+kratos/halk iktidarı) ereğinde “anayasal yurtseverlik” ekseninde buluşabilir. Eğer bu yol, uzmanlık temelinde anayasa hukukunun büyük kavramları öne çıkarılarak örülebilirse, araç ve amaç uyuşumu da sağlanabilir:

Araç ve amaç; partilere ortak dil kullanma olanağı (araç) ve demokratik seçenek yaratma (amaç) şeklinde özetlenebilir.

Uzmanlık+sivil toplum ve siyasal partiler ekseni, demokrasi yolundaki partilerin bilgi temelinde anayasa ağı oluşturmak suretiyle, bunu toplumun geniş kesimlerine yaymaları açısından önemli.

Özetle; 16 Nisan oylaması ile kurulan güdümlü yapı, anayasal yurtseverlik ekseninde özü eşgüdüme dayanan demokratik anayasa ereğinde eşgüdüm yoluyla bozulmalı.(BirGün, 4 Ocak2018)

Yoruma kapalı.