Halk “Anayasa Meclisi”ni Seçecek…

HALK, “ANAYASA MECLİSİ”Nİ SEÇECEK…

İbrahim KABOĞLU

Anayasa yapımı ile özdeşleşen “ yetki yetkisi”, kurucu iktidar adı verilen organca kullanılır. Yeni bir anayasa yapımı ile yürürlükte olanı değiştirme yetkisi, “aslî” ve “talî” (türev) sıfatlarıyla farklılaştırılır. Fark, hukukî ve siyasal açıdan belirginleşir. Aslî kurucu iktidar, yeni anayasa yapımında kendi hukukunu da koyar; sınırları ise, daha çok siyasal nitelik taşır. Buna karşılık, türev kurucu iktidar, aslî kurucu iktidarın belirlediği çerçeve içinde hareket ettiğinden, sınırları, siyasal olmaktan çok hukuksaldır.

Türev kurucu iktidar, kendisi için belirlenen yetkiyi kullanırken, usule ilişkin düzenlemeler de yapabilir. Buna, 1982 Anayasası’nda 1987’de, Anayasa değişikliğine ilişkin 175. md.nin yeniden düzenlenmesi, örnek gösterilebilir.

“Yasemin Devrimi”( 14 Ocak 2010) Anayasasını hazırlamakla görevli Meclisi, Tunus halkı 23 Ekim’de seçecek. Bu Kurucu Meclis, bir yıl içerisinde yeni anayasayı hazırlayacak.

Devrim Amaçlarını, Siyasal Reformu ve Demokratik Geçişi Gerçekleştirme Yüksek Mercii, 24 Temmuz olarak saptadığı seçim tarihini 23 Ekim’e erteledi, daha çok teknik nedenlerle: seçmen kütüklerinin oluşturulması ve seçim görevlilerinin yetiştirilmesi. Geçiş döneminin diğer siyasal ve hukuksal zorlukları da, bunlara eklenmeli: diktatörlük dönemine ilişkin temizlik çalışmaları, güncel sorunları düzene koyma çabaları, eğreti güçler dengesi ve çatışması, yeni döneme ilişkin umut ve belirsizlikler iç içe…(bkz. “Anayasa Arayışındaki Tunus”, BirGün, 24 Mart).

-Cumhuriyet Paktı: Yüksek Merci, yeni Anayasanın dayanacağı temel ilkeleri belirleyen “Cumhuriyetçi Pakt”ı, 30 Haziranda yürürlüğe koydu. Pakta göre, Tunus, sivil, demokratik, özgür, bağımsız ve egemen bir devlettir; dini İslam, dili Arapça ve rejimi cumhuriyettir. Egemenlik, halka aittir. Etkili bir erkler ayrılığı yanı sıra, yargı bağımsızlığı ve idarenin tarafsızlığı vurgulanmakta. Temel haklar ve eşitlik,- gelecek kuşakların çevresel hakları dahil- insan haklarının iki eksen kavramını oluşturmakta (Paktı, Arapça’dan Fransızca’ya Tunuslu meslektaşım Salsabil Klibi çevirdi).

-Anayasa Meclisi, 217 üyeden oluşacak, bunların 18’i Tunus dışında oturan vatandaşları temsil edecek. Her seçim çevresinde, partilerin yanı sıra, temsilci sayısını içeren liste ile seçimlere girilebilecek. Anayasa hazırlığı için öngörülen bir yıllık süre, Meclis tarafından uzatılabilecek…

-Sayıları 80’i çoktan aşan siyasal partileri ittifaka zorlayacak bir çözüm bulunmuş: seçimlerde yüzde beşlik oy oranı elde edemeyen parti, kendisine yapılan hazine yardımının yarısını geri ödemek zorunda…

Geçiş sürecinin dikkat çeken özelliklerinden, genel ve kişisel tanıklığı yansıtan ikisine değineceğim:

-Hukukçuların oynadığı ağırlıklı rol kayda değer: rüşvetin soruşturulmasından sığınmacılara kadar kurulan komisyonlar, harıl harıl çalışıyor. Anayasa sürecini toplumsallaştırmak için spotlar şeklinde özel TV programları hazırlanıyor… Başkent Tunus’ta, demokratikleşme süreci içerisinde şu veya bu şekilde yer almayan anayasacıya rastlamadım henüz.

-Uluslararası Anayasa Hukuku Akademisi, 2011 yaz seansı (8-22 Temmuz) ders konusunu, Kasım 2010’da, yani “Yasemin Devrimi” öncesi, “Anayasa Hukuku ve Çevre Hukuku” olarak saptamıştı. Buna karşılık, derslerde sorular ve tartışmalar, sıkça yeni anayasanın içeriği üzerine kaydı. Gerçi, ders konusu, yeni anayasanın bağrında yer almıyor değil: yeryüzü parçası olarak ülke, anayasada nasıl, ne kadar ve hangi yönleriyle düzenlenecek? Bu sorular, anayasanın ülkeselleşmesi ve ülkenin anayasallaşması ekseninde yoğun bir biçimde tartışıldı… Kısacası, nerede yapılırsa yapılsın anayasa, artık siyasal iktidarı sadece yurttaşlara karşı değil, ülkeye karşı da sınırlayan bir norm.

Tunus ve Türkiye: Tunus’ta bir tarih yazılıyor. Türkiye ise, anayasa tarihini yazmak istiyor. Tunus’un çıkmazı şu: anayasa, tarihinin dönüm noktasını oluşturacak; ama, özü itibariyle dünyevi olan bu metni, uhrevi öğeler, şu veya bu biçimde damgalayacak. Olağan dönemdeki Türkiye’de ise, -pek olası değilse de- gelecek kuşaklar için hazırlanacak olan metni, bugünkü siyasal çekişmeler damgalayacak. Çünkü, siyasal güçler dengesi, anayasaya özgü bir meclise olduğu kadar, yönteme de karşılar.

14 Temmuz’da Silvan’da toplu katliamın ardından göz ardı edilen, yine yaşamın ve yaşama hakkının değeri. “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” sloganı, bunun göstergesi. Gencecik insanların ölümü, bir Türk-Kürt hesaplaşmasını aşan adeta bir iç savaşın parçası… Türk ve Kürdü birleştiren ortak payda ise, insan yaşamının değersizliği; vatan ise, teferruat. Eğer bunları tartışamıyorsak, yeni anayasa söylemi, laf-ü güzaftır

Yoruma kapalı.