“ 'Hayır' için sandık başına ”

- Devamı için tıklayınız -

Cumhurbaşkanı’nın (CB) TBMM yerine halk tarafından seçilmesini öngören Anayasa değişikliği, 21 Ekim 2007 Pazar günü halkoyuna sunulacak. Demokrasiye duyarlı tüm seçmenler oylamaya katılmalı ancak “hayır” demeli. Niçin?

Değişikliğin görünen ve görünmeyen nedeni: Görünürde TBMM’nin 11. CB’yi seçememiş olmasına bağlansa da; yalnızca bu tıkanıklığı aşma amacıyla açıklanamaz. Şöyle ki; II. Meşrutiyet’ten bu yana uygulanan parlamenter rejimin gereği, CB’ler hep TBMM’ce seçildi. Değişikliğin asıl amacı bu temel tercihte sapma yaratmak.

Değişiklik, 11. CB seçim sürecinin tıkanması üzerine TBMM’nin ‘kendiliğinden yenilenme’sini önlemek için alınan ‘erken seçim’ kararı ertesinde alelacele yapıldı. Asıl çelişki; demokrasi adına doğrudan halkın oyu savunulurken, anayasal-demokratik teamüllerin zorlanması. Başlangıçtan beri seçmenlerin yarısını temsil etmeyen, üstelik münfesih olmakla öbür yarısını temsil yeteneği zayıflamış olan bir meclis tarafından yapılmış olması da cabası…

Kişisel kriz aşıldı, ama Anayasa bunalımı derinleşti: 22 Temmuz seçimleriyle oluşan 23. dönem TBMM, 22. dönemin seçemediği CB adayı A. Gül’ü herhangi bir siyasal tıkanma olmaksızın kolayca seçti. Bir süredir gündemde olan, “halk 11. CB’yi yeniden mi seçecek?” sorusu ise henüz yürürlüğe girmemiş olan Anayasa değişikliği paketindeki bazı maddelerin geri alınması ile gündemden düştü.

CB’yi halka seçtirme yönünde yapılan değişikliğin nedeni tıkanıklığı aşmak idi ise, bu aşıldı. Aslında, 7 yılda bir gündeme gelen tıkanıklık olasılığının aşılması, ülkemizde demokratik geleneğin yerleşmesi ile doğrudan orantılı. Bu nedenle, 11. CB seçilince, Anayasa değişikliği paketi tümden geri alınmalı idi. Fakat 11. CB’nin halk tarafından seçilmesine ilişkin maddelerin değişiklik kanunundan çıkarılması ile yetinildi. Böylece, Anayasa değişikliği için kullanılan “11. CB’nin seçilemeyi-şi” gerekçesi artık gündemden kalktığına göre, CB’nin halk tarafından seçilmesinde ısrar edilmesi ve üstelik bir kişinin iki kez üst üste seçilme olanağının tanınması, rejim değişikliğine ilişkin ciddi belirtiler değil mi?

Baştan beri demokratik teamüllere aykırı olarak kotarılan Anayasa değişikliği, her adımda derinleşen bir siyasal krize dönüştü. 21 Ekim’de sandık başına gidecek olan seçmen, 12. CB’den itibaren, gelecek kuşakların CB’leri doğrudan seçip seçmeyeceğine karar verecek. Böyle bir düzenlemenin referanduma sunulması sadece hukuka değil, mantığa da aykırı.

“Sivil anayasa”cıların samimiyet sınavı: AKP’nin Anayasa’yı yenileme çalışması, hak ve özgürlükler yanında anayasal kurumlar bütününü yeniden düzenlemeyi amaçlıyor idiyse, fren-denge mekanizmaları ekseninde Anayasal yapının belkemiği olan devlet başkanlığına ilişkin düzenleme neden ayrı ve öncelikli olarak yapıldı? Kaldı ki, Anaya-sa’nın yenilenmesi AKP kurmaylarının sürekli vurguladıkları üzere demokratik tartışma ortamında kotarılacaksa, alelacele halkın oyuna sunulmuş olan bu konu üzerinde artık tartışma yapmanın anlamı olabilir mi?

Kısmî değişiklik yerine, tümden yürürlükten kaldırma, sadece gümrük kapılarında oy veren seçmenlerin iradesinin zedelenmesini önlemek için değil; aynı zamanda, “sivil anayasa” projesinin inandırıcılığı bakımından da gerekli idi. Yüksek Seçim Kurulu’nun halkoy-lamasını durdurma ya da erteleme kararı da hukukî sorunları çözmeye yetmeyecek, zira tren raydan çıktı bir kez.

Raydan çıkmış treni durdurmak için, sandık başına: AKP’nin ısrarı, raydan çıkan hızlandırılmış tren uygulamasına benziyor. AKP’nin ilk “hızlandırılmış tren”i, onlarca kişinin yaşamına mal olmuştu; bu ise, gelecek kuşakları etkileyecek. Aradan geçen zaman, önceki tren faciasında yapılan eleştiriler haklı çıkardı. Üstelik bu kez ısrarla yaratılan bu krizler için artık “takdir-i ilâh?’ gibi bir gerekçeye de sığınılamayacak.

“Hayır” oyu, hem “yeni anayasa” hedefindeki çalışmalar üzerindeki gölgeyi kaldıracak, hem de Anayasa ve demokrasiyi, yöneticilerin elinde kendi beklentileri doğrultusunda bir oyuncak olmaktan çıkaracak. Dahası, politikacılara, demokrasinin, çoğunluk ilkesine sıkışıp kalmış “sayısal oyun” kurallarına indirgenemeyeceği; sorunların çoğulculuk ilkesinin geçerli olduğu bir ortamda müzakere edilerek çözülmesi gerektiği dersi de verilmiş olacak. Sandığa gitmeme yönündeki tercih, sadece Türkiye halkına doladıkları bunalımlar zincirini sürdürmek isteyen “evef’çilerin işine yarar. Bunu ancak aktif demokratik katılım durdurabilir.

Tüm bu nedenlerle, 21 EKİM’DE SANDIKLARI “HAYIR”LA DOLDURALIM.

Yoruma kapalı.