“ ‘Hükümetin genel siyasetinin yürütülmesi...’ ”

- Devamı için tıklayınız -

“Yürütme yetki ve görevi”, 1982 Anayasasında, yasama ve yargıya göre ayrıcalıklı bir biçimde düzenlendi. Cumhurbaşkanı(CB), erkler arası ve üstü, Başbakan ise, Bakanlar Kurulu(BK) üstü bir konuma yerleştirildi.

BK başkanı olarak, “Bakanlıklar arasında işbirliği”ni sağlama ve “hükümetin genel siyasetinin yürütülmesi”ni gözetme yetkisi Başbakanda. Ayrıca, “bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlü”(m.112).

“Başbakancı parlamenter rejim”: 1982 uygulamasında, CB veya başbakan öne çıktı. CB olarak K. Evren’i, T. Özal izledi. Bu nedenle, “başkancı rejim” nitelemeleri yapıldı. Özal’ın Başbakanlığı da aktifti. T. Çiller de aynı çizgide yer aldı. Hatta “başbakancı parlamenter rejim” deyimi, O’nun zamanında kullanıldı. Ama R.T. Erdoğan, her ikisini de geride bıraktı:

“yasamanın hükümet tarafından emildiği bir uygulama, rejimi Anayasa’da yazılı olan ‘demokratik devlet’ konumundan belli ölçülerde uzaklaştırmaktadır. Erkler ayrılığına göre, Anayasa’nın öngördüğü parlamenter rejim, önce (diğer ülkelerde de görülen) “hükümetçi parlamenter rejim’ uygulamasına, 2004 yılının ikinci yarısında ise adeta bir “başbakancı parlamenter rejim”e dönüşmüştür.”(Bkz. İHDK Raporları-İmge 2006-: Türkiye’de İnsan Hakları Raporu 2004, s.190-191).

“İki Eylül ve iki ‘İ’”: adı geçen Rapor Eylül 2004’te yazıldı. Brüksel’in müdahalesiyle sonlandırılan “zina krizi” ve Hükümet güdümlü “bunalımlar zinciri”, o yıla damgasını vurmuştu..2008’de Anayasa Mahkemesi’nce noktalanan “türban krizi” de Başbakan’ın bir cümlesiyle başlamadı mı?

Fakat 2008 Eylülü çok farklı: durum, “başbakancı rejim” uygulamasının hayli ötesinde. Birkaç hafta önce, gazetelerde “padişah bile bu kadar yetkili değildi” gibi başlıklar atıldı, 3. ‘Boğaz köprüsünde son söz başbakanın’ biçimindeki haberler üzerine.

Aralık 1985’te K. Evren, Dicle Üniversitesinde, “artık köprüye engel değilim, ama yapın veya yapmayın da demiyorum..” şeklindeki sözleriyle, Üniversiteyi kente bağlayacak köprü yapımına 1982 vetosunu yumuşatmış oluyordu.

Gönderme artık padişaha yapıldığına göre, “başbakancı yetki”, “başkancı yetki”yi bile geride bıraktı anlaşılan.

Ne var ki, ilçe kongrelerinde ve iftar yemeklerindeki konuşmalar, eksen kaymasına işaret ediyor: Başbakanın, basına yönelik –boykot dahil-gözdağı, tehdit ve şantaj yoğunluklu öfkeli söylemleri, yetkilerin zorlanmasından çok, anayasal görevin tersi yönünde: özgürlüğü korumak yerine, onu bastırmaya çalışmak.

Oysa,“hükümetin genel siyaseti” için anayasal çerçeve şu: “kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma(k), …”(m.5). İşte Başbakan, bu anayasal buyruğun uygulayıcısı konumunda.

Tam tersi bir tavır, iki ‘İ’ ile açıklanabilir mi?’ İlçe’ kongreleri ve ‘İftar’ yemekleri. Ramazan yerine şeker bayramı denmesine karşı çıkan Başbakan için de, – her ne kadar din özgürlüğünün kötüye kullanımı eşiğinde siyasallaştırılmış ise de-, iftar yemekleri , öfke vesilesi olmasa gerek..Şu halde sorun, Deniz Feneri e.V. davasına ilişkin haberlerde …

“Rusya-Türkiye benzerliği mi?”: Deniz Feneri ve diğer “…sentezi” tayfayı devşirmesiyle su yüzüne çıkan tasfiye” harekâtı”nın 1. yılında hükümet, İHDK’yi noktaladı. Bunda, “başbakancı parlamenter rejim” nitelemesinin yapıldığı rapor da etkili oldu. Azınlık Raporu’nun mahkemeye taşınmasında ise, hükümetin gözde bürokratları ve “…sentezi” halkasında yer alan İHDK üyeleri ile çete uzantıları belirleyici oldu. Bunlardan biri olan Mahir Akkar, son Ergenekon operasyonunda gözaltına alındı. Öyle anlaşılıyor ki, Ergenekon(türk) – Deniz Feneri(islam) davalarında “sentez” öğeleri de sergilenecek ..

Bunların Rusya ile ilgisi ne?

-2005 Martı: Moskova’dan Ankara’ya yeni atanan Batılı bir diplomat, her iki Devlet Hükümeti arasındaki insan hakları birimlerine karşı tutum benzerliğine dikkat çekmişti…

– “Haklar Avrupası” (A Europe of Rights) projesi (2005-2008): Türkiye’nin Rusya ile aynı kategoriye konmaması için çabaladım; ama tutmadı.

-Newsweek, ‘Erdoğan Putin gibi’ diye yazmış(Milliyet, 23.9.08).

Hangisi doğru? Kendi payıma düşen: yanıldığım açık… Bir de, “Başbakancı parlamenter rejim” nitelemesi, artık hafif ve geride kaldı. Çünkü ramazan ayı ile örtüşen Eylül 2008 uygulaması, 1982 Anayasası’nın bile tamamen dışında… Son nokta ise şu: 2004’te, İnsan Hakları Kurulu’na raporları nedeniyle saldıran ve hükümetten yana tavır alan kimi medya mensupları, şimdi basın özgürlüğü adına iktidar karşıtı cephede. Basının da bir İnsan Hakkı olduğunu anlamaları için vesile olur belki yaşananlar…

Yoruma kapalı.