“ ‘Hür, haysiyet ve haklarda eşit...’ ”

- Devamı için tıklayınız -

“Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidir.”

10 Aralık 1948’de, BM Genel Kurulu’na üye 58 devletin 48’inin evet oyu ile kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) md. 1 böyle.

“Özgürlük, eşitlik ve haysiyet”, akıl ve vicdan sahibi bütün insanların ortak değeri.

EVRENSEL/ULUSLARARASI

Bildirge’nin 61. yılında, insan hakları (İH) ne ölçüde evrensel? Daha doğrusu, evrensel mi? Şu açık: İH, evrensel ölçekte saygı görmüyor; hatta, “evrensel saygı”dan çok “evrensel ihlâl”, geçerli.

Fakat burada öncelikli sorun, İH kavramının evrensel bir özellik taşıyıp taşımadığı.

Yanıt, sadece İHEB metninin incelenmesiyle değil, İHEB’in etkileri ve sonraki gelişmeler ışığında anlaşılabilir.

Geniş bir hak ve özgürlükler demetini kapsamına alan Bildirge, bir uzlaşma ve sentez metni olarak nitelense de, batılı felsefenin, doğal hukukun ve bireyci liberalizmin damgasını taşır.

Bununla birlikte, 16 Aralık 1966’da kabul edilen iki “ikiz paktlar” ile, halkların ve azınlıkların hakları, insanlığın kültürel mirası, herkesin İH’ndan yararlanmasına olanak tanıyan koşullar kavramı kabul ediliyor. Böylece, Bildirge’nin evrenselliği, “Öteki”nin katkısıyla pekişmiş oluyor.

2007’de yerli halkların tanınmasına kadar geçen sürede hazırlanan Bildirge, Şart, Pakt, Antlaşma ve Sözleşmeler, 1948 İH Bildirgesi’ni yeniden yazdı ve tamamladı.

Bu şekilde İH hukuku, İnsanlığın ortak eseri olarak oluştu.

BÖLGESEL/ULUSAL

4 Kasım 1950 tarihli İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) de, İHEB’i temel aldı. Avrupa kıtasında, dünyanın en güçlü İH koruma sisteminin temeli atılmış oldu.

18 Mayıs 1954’te İHAS’ı onaylayan Türkiye, 90’lı yıllara kadar, aşamalı olarak Sözleşme Hukuku ile bütünleşti.

1966 Paktları, gecikmeli de olsa, 2003’te onaylandı: Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi (21 Temmuz) ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (11 Ağustos).

1982 Anayasası’nda yer alan; “İnsan haklarına saygılı Devlet”, “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler”, “milletlerarası hukuka uygun olarak” vb deyimler, değinilen İH belgelerini ifade eder.

Md. 90’a 2004’te eklenen cümle ise, “temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalar”ı, yasaların önüne geçirmiş bulunuyor.

Türkiye, böylece, “evrenselden yasala” uzanan İH halkalarını önemli ölçüde pekiştirdi.

YEREL/GÜNLÜK YAŞAM

Evrenselden uluslararası düzleme, oradan bölgesel ölçeğe ve ulusal alana inen düzenlemeler, “yerel ve günlük yaşam”la test edilmeli. Çünkü İH, herkesin ve her topluluğun günlük yaşamını sürdürdüğü ortamda saygı görür veya ihlâl edilir.

Eğer saygı duyulmaz ve ihlâl edilirse, giderim ve yaptırım için, yerelde çözülemeyen sorun, bu kez önce ulusala, oradan bölgesel ve uluslararası ölçeğe taşınır.

Hak ve özgürlüklere saygı için, şu öncül ilkeler vurgulanmalı: ihlâller, yapısal ve sisteme ilişkin nedenlerden veya mevzuattan ya da uygulama şeklinden kaynaklanabilir. Bu son noktada, “zihniyet/anlayış” belirleyici. Başta, yasaları uygulama konumundaki kamu görevlileri olmak üzere, bütün toplum üyelerinin “İH algısı” önemli. Çünkü, İH, sadece “yurttaş-devlet” arasında değil, “bireylerarası/yatay” ilişkilerde de geçerli.

Uygulamada şu gereklilikler öncelikli:

•“3K” eksiğini gidermek: İH’na saygılı devlet ve toplum yaratmak amacıyla kural koymak, kurumsal ve edim borcu yükleyen düzenlemeler yapmak yetmez, zihniyet devrimi de gerekli; “kurallar, kurumlar ve kafa” yenilenmeli.

•“3 D” açığını kapatmak: İH sorunları üzerine “dikkat-dinleme ve duyarlılık”, sürekli bir sorgulama süreci ile sınanmalı.

•İH “düşmanları”na karşı sürekli mücadele: şiddet, ırkçılık, eşitsizlik ve yoksulluk, dinsel fanatizm; (İHAM’a göre demokratik toplumun üç kurucu öğesi) “çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık düşüncesi” fukaralığı…

•“Bölünmezlik” ilkesi gereğince İH, yaşam hakkından çevre hakkına kadar, “bir ve bütün” olarak algılanmalı; İH’nin savunulması ve ilerletilmesi, “yan tutmayan” bir bakış açısı ile sürekli test edilmeli…

Çok yönlü şiddet ve hoşgörüsüzlük ortamında ihlâllerin, “yaşam hakkını sıfırlama” eşiğinde yaygınlaştığı 10 Aralık 2009 Türkiyesi’nde yeni bir başlangıcı zorunlu. “İH günü”, bunun için olumlu bir vesile olarak düşünülebilir: birey, toplum ve devlet… Doğru, İH, hukuk devletinde saygı görür ancak; ne var ki, haklar toplumunun yaratılması, İH öznelerinin tek başına ve birlikte, bilinçli ve sürekli mücadelesi yoluyla kendilerini ve devleti dönüştürmesi ile mümkün…

Yoruma kapalı.