“ İktidardaki muhalefet' perdesi inerken... ”

- Devamı için tıklayınız -

22 Temmuz, 22. yasama dönemini sona 1 erdirecek. 23 Temmuz sabahı başlayacak 23. dönemin siyasal tablosu, üç gün öncesinde bile belirsiz. Geride bırakılanı değerlendirmek ise, yeni döneme ışık tutabilir.

Gerçi 21. yasama dönemi, AKP ve Türkiye’ye iki olumlu miras bırakmıştı. Başta Anayasa değişikliği gelmek üzere önemli hukuki reformlar yapan koalisyon hükümetinin kendini tüketmiş olması, AKP’nin iktidara tırmanmasına zemin hazırladı. İMF programının sürdürülmesi, iktisadi açıdan rahatlatıcı idi. Hukuk alanında atılacak adımların asgarisi de, AB tarafından belirlenmişti.

Elde ettiği oya oranla TBMM’de iki misli güce ulaşan AKP başarısını, ayrıca, yüzde ıo’luk ulusal baraj nedeniyle oyların yüzde 45’inin çöpe gitmesine borçlu. Güçlü bir demokratik söylemle işe koyulan A. Gül başkanlığındaki 1. AKP Hükümeti’nin ilk icraatı, CHP’nin desteğiyle, R, T. Erdoğan’ı TBMM’ye sokmaya yönelik Anayasa değişikliği oldu. Irak tezkeresinin reddi, TBMM’nin ilk olumlu, Hükümet’in ise olumsuz sınavı idi.

R, T. E. başkanlığındaki 2. AKP Hükümeti, insan hakları (İH) alanında daha baştan ivme kaybı ile göreve başladı. 2001 Anayasa değişiklikleri ışığında uyum paketlerini, 4’üncüsü ile sürdürdü. Demokrasi ve İH alanındaki hız, 2003 yazına dek sürdü. ‘ten akılda kalan, 22 Mayıs Anayasa değişikliği: DGM’lerin ve idam cezasının her koşulda kaldırılması, uluslararası İH belgelerinin yasalara önceliği. Olumsuzlar hanesi ise daha kabarıktı: başta düşünce özgürlüğü olmak üzere İH karşıtı tutum ve uygulamada, “İslam-Türk” sentezi, şiddeti hortlattı. Böylece, AKP hükümetlerinin 3. perdesi açılmış oldu.

AKP’nin iktidarda ve CHP’nin muhalefette sergilediği başarı nedir? Her ikisi de kriz üretmede yarıştı: AKP ülke ölçeğinde, CHP ise parti içerisinde. Hatta denebilir ki, iktidar-muhalefet çekişmesi, iki parti arasında değil, AKP ile anayasal fren ve denge mekanizmaları arasında yaşandı: Başta CB ve Anayasa Mahkemesi gelmek üzere, AKP’yi desteklemeyen birçok kurum ve kurul. AKP, böylece, ülkeyi adeta “iktidardaki muhalefet” anlayışı ile yönetti; belki de sürekli krizden beslenerek partiyi ayakta tuttu ve iktidarını 4 yılın ötesine taşıyabildi. Sonuç: AKP, gücüne oranla fazla yüksek çoğunlukla ülkeyi yönetmede başarısız kaldı; CHP ise, az sayıda milletvekili ile partisini…

Devlet erkleri arasındaki ilişkiler yönünden, Yürütme’nin Yasama üzerindeki güdümü devam etti; Başbakanın da her ikisi üzerinde. Yolun yarısına gelmeden, “başbakana parlamenter rejim” nitelemesi yapıldı. Yargı’ya düşen Hükümet gölgesini seyirle yetinen TBMM üyeleri, yargı bağışıklığı keyfini sürdü. Öte yandan, “seri imalât” usulü ile oyladığı yasalar, Başkanları için sayısal övünç kaynağı oluşturdu. Uygulamadan doğan sorunlar ise, Hükümet’in gündemsiz kalmasını önledi. TCK m. 301 değişikliği için Başbakan ve bazı bakanların STÖ ile adeta dalga geçerek toplumu nasıl oyaladıkları belleklerde. Özerk ve uzman birimlerin bir kısmı dağıtıldı, bir kısmı Hükümet’in güdümüne sokuldu.

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yönünde adım atılması bir yana, milliyetçi-muhafaza-kâr anlayışın yargısal karar sürecinde nüfuzu arttı. Uygun zemine, iktidarın çekiciliği de eklenince; “gerçeği ve haklı olanı dile getirme”, yerini taraf olanı saptamaya bırakabildi; adalet ve partizanlık yer değiştirdi kimi zaman. Silahlı Kuvvetler ise, savunma görevi ile sınırlı tutamadı kendini…

Kısacası, ve , daha çok önceki dönemin kazanımlarına tepki ve bir kısmını geri almakla geçti: bolca “düşünce suçlusu” yaratıldı, kaba güç, şiddet ve linç girişimleri ile terörizm yaygınlaştı.

AKP Hükümeti’nin başarılı olduğu alan hiç mi yok? Var: Medyayı kullanma mahareti. Kendisinde 4. güç vehmeden medya erbabı, 3. kuvvetin “istikrarı”nı (!) ve CB seçimindeki “mağduriyeti”ni (!) halka anlatmada yarıştı. Ne de olsa, müstakbel Başbakan TBMM’ye, 2002 Anayasa değişikliği ile sokulmuştu; ama bu kez, sabık başbakan Çankaya’ya çıkarılamamıştı. İşte, AKP açısından 22. dönemin başı ve sonu, iki sözcükle özetlenebilir: “Sokmak” ve “çıkarmak”. 2. eylemin yarım kalması, basına göre Hükümet’in iktidarsızlığından değil, muhalefetin azgınlığından kaynaklandığından, bunu oya tahvil etmek mubah; AKP’ye yöneltilen eleştiri de, komplo ile eş anlamlı…

Bu olumsuz ortam ve koşullar, 23 Temmuz sabahına umut bağlamak için yeterli değil mi? Başta B. Oran ve U. Uras olmak üzere, bağımsız adayları -bütün yeni üyelerle birlikte- çetin bir demokrasi sınavının beklediğini unutmak-sızın…

Geçen haftaki yazının 3. paragrafındaki AYM kararı için varsayım, “4’e karşı 7 oyla kabul” olacaktı.

Yoruma kapalı.