‘Milli’ olmayan eğitim

‘Milli’ olmayan eğitim

islam dinine en uygun yönetim biçimi hangisidir?”

a) Teokrasi, b) Hilâfet, c) Krallık, d) Demokrasi.

TRT-4’te, 11.06.’06 Pazar günü, saat 11:3o’da Açık İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde sorulan bu soru için “doğru” kabul edilen yanıt, (d) şıkkıdır.

Sizce, hangi seçenek, doğru yanıt olarak işaretlenmeli?

•••

“Araştırma sonuçlarına göre, öğrencilerin % 43.4’ü üniversiteye girmelerini sağlayan temel belirleyicinin dershane, % 38.9’u kendi çalışması, % 14.7’si lise eğitimi, % 3.1’i ise özel ders alması olduğunu düşünüyor”(Bir-gün, 10.0606, s. 3).

Okullarda sahtekârlığa resmi ‘çözüm’: Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ÖSS nedeniyle sahte rapor alarak sınıfları boşaltan lise son öğrencilerine toptan ‘çözüm’ getirdi. Bir genelge yayınlayan Çelik, lise son sınıf öğrencilerinin bu yıla mahsus olmak kaydıyla ÖSS’den önceki hafta izinli sayılacaklarını duyurdu” (Radikal, 10.0606, s. 6).

ÖSS sınavları nedeniyle sınıfların boşaldığı, 07.0606 günü Radikal gazetesine manşet olmuş, haberde, lise son sınıftaki 860.000 öğrenciden 520.000’inin sahte rapor alarak bir aydır okula gitmediği belirtilmişti.

Orta öğretimdeki kurs açmazları, sahte raporlar ve boşalan sınıflara dikkat çeken Prof. Saylan, “dershanecilik olayı, lise eğitiminin alternatifi olagelmiş ve bu yanlışın çözümü hiç aranmamıştır. Hiçbir mantık yöntemiyle açıklanamayan bir karmaşa, heba olan bir millî servet, perişan olan bir gençlik, kıvranışlar içinde ailelerle bir trajedi yaşanmakta, milyonlarca genç, çağdaş ve güven veren inandırıcı bir yönlendirme yapılamadığından, lise yıllarının çoğunu yok sayıp üniversite kapısına yığılmakta ve büyük çoğunluğu başarısız olarak ortalığa dökülmektedir… Dershanelerin iki yıllık meslek yüksek okuluna dönüşmeleri, ayakta kalmalarını da sağlayacak eğitime yapılacak en anlamlı ve gerçekçi çözüm olabilir” (Türkan Saylan, “Millî Eğitim Niye Hep Sınıfta Kalır”, Radikal, 09.0606).

Eğitim ve öğretim, “çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. … Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür.” Bu da, Anayasa md. 42’nin buyruğu. •••

Bu genel görünümü yansıttıktan sonra, öncelikle, şu soru üzerinde ciddi bir şekilde düşünmek gerekir: dersaneler neden o denli arttı? Sadece “okullar yetersiz kaldığı için” mi? Hatta tam tersine, şu şekilde de sorulabilir: liseleri yetersiz kılmak için mi dersaneler yaygınlaştırıldı?

Kuşkusuz, konu değişik boyutlarıyla da irdelenebilir: “yeşil kuşak” çemberinin (“boz” renkleri de dışlamayacak biçimde) genişlemesi ve kökleşmesi; onlara “malzeme” sağlaması, bu sektörü besleyen amaçlar arasında yer almıyor muydu? Gerçi artık, söz konusu kuşak(lar), “baz istasyonla-rı”ndan daha güçlü bir biçimde resmî okullara yerleştirildiği için, liseler ile dersaneler arasındaki etkileşimin artmış olması beklenir. Hatta, bütün bu gelişmelerden dahi tatmin olmamış olsa gerek ki, AKP, orta öğretim öğrencilerini toplu olarak parti toplantılarına götürebilecek derecede cüretkâr davranabilmektedir.

•••

MEB, 10 Haziran günü, lise son sınıflar için 5 günlük tatil kararını açıkladı; oysa, en az beş

hafta öncesinden, hatta 15 Nisan’dan itibaren son sınıfları fiilen tatile sokan liseler vardı. Mevcut üç yılı değerlendiremeyen liseler, büyük tartışmalardan sonra, yeterli hazırlıklar yapılmadan dört yıla çıkarıldı. YÖK ise, öğretim yılı ortasında, üniversite adaylarının ÖSS sınavlarında sadece lise son’dan değil, lise 1 ve 2’den de sorumlu olmaları yönünde karar aldı. Oysa, öğrenciler lise son’u bile doğru dürüst okuyamadı…

Fırsat eşitliğinin sağlanamadığı bir süreçte ve “sahtekârlık”ların kol gezdiği darmadağınık bir ortamda, öğrencilerin gireceği üç saatlik bir sınav, onların geleceğini “belirleyecek” (!). Örneğin, “Çevre hakkı, gelecek kuşakların hakkıdır aynı zamanda” denir ve bu nedenle, konunun, siyasal eğilimlerin ötesinde bir yaklaşımla ele alınması önerilir. Buna karşılık, eğitim hakkı, gelecek kuşakları da yaratacak bir haktır. Ne var ki, çevre hakkından daha çok politikanın dışında tutulması gereği bir yana, Türkiye’de eğitim, siyasal çekişmelerin bağrından hiç çıkarıla-madığı için, “millî” olamamaktadır. •••

7 Haziran günlü Radikal’de, raporlar ekseninde sahtekârlığın boyutlarını sergiliyordu İ. Berkan. Acaba, yazının girişinde sorulan sorunun karşılığı olarak öngörülen yanıt, ne derecede doğru? Özellikle Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkeme-si’nin verdikleri Refah Partisi kararları karşı-sında, öğrencilere şırınga edilen bilginin, “sahte” olmadığı söylenebilir mi?

Lise bitirme sınavlarına güvenmiyoruz. Liseyi bitiren gençlerin, birçok Avrupa ülkesinin aksine, üniversite öğretimi sırasında elenmelerine de olanak tanımıyoruz; çünkü, ona da güvenmiyoruz. Tam tersine, mevcut sistemde bile, üniversite ile ilişkileri kesilen öğrencileri yeniden kazanmak için çaba gösteriyoruz. Denebilir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ÖSS’den çok, “af” kanunları üzerinde çaba harcıyor. Bir yandan, yüzbinlerce pırıl pırıl gence üniversitenin kapısından içeri adım attırmama yönündeki irademizi sürdürürken; öte yandan, rastlantı sonucu girmiş olanları bile sonuna kadar tutma çabamızdan vazgeçmiyoruz.

“Millîlik”ten ve “ulusalcılık”tan pek hoşlanan, ancak bunlarla çelişen uygulamalardan rahatsız olmayan; dahası, “resmi alan” dışında çeteleşmeye kadar birçok “paralel sektör”ü bağrında büyüten bir toplumda, belki de, “sahtekâr” olmayan davranışlardan başlayarak işe koyulmak gerekir. Aksi halde, MEB’deki “millî” sözcüğünün gerçeği yansıttığı zehabı, sürüp gidecektir.

Pazar günü ÖSS sınavına girecek öğrencilere başarı dileklerimi iletirim; ancak, kazanma ve kaybetmenin tamamen göreceli olduğu bir ortamda, buna neden olan “ulusal sorunlarımız” üzerinde hep birlikte düşünmeyi unutmamaları kaydıyla…

Yoruma kapalı.