“ÖRTÜ”LÜ PAKET VE “ÖNLEYİCİ GÖZALTI”

“ÖRTÜ”LÜ PAKET VE “ÖNLEYİCİ GÖZALTI”

“İçinde demokrasi adına ne var” sorusu etrafındaki tartışmalar süredursun, Hükûmet çevrelerinin ilk on günü “örtü misyonerliği” ile geçti. “Nefret suçu” da “sünni bakış” açısıyla tasarlandı.

Kamu Personelinin Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ndeki kadın kıyafetiyle ilgili düzenleme kaldırıldı: “Elbise, pantolon, etek temiz, düzgün, ütülü ve sade, ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı, görev mahallinde baş daima açık saçlar düzgün taranmış veya toplanmış, tırnaklar normal kesilmiş olur”. Buna karşılık, şu yasaklara dokunulmadı: “Pantolon, kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, bluz veya elbise giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Terlik tipi (sandalet) ayakkabı giyilmez” (bkz. R.G.: 8.10.’13).

Bir alanın düzenlemesiz bırakılmasına karşılık, öbür alanda yer alan yasağın sürdürülmesi, konuya özgürlük açısından değil, -kadın hakları açısından hiç değil-, kadının her koşulda örtünmesini arzulayan erkeklerin tercihinin bir tezahürü. Bunda, ne özgürlük dili var, ne de anlayışı. Söz konusu olan, kamusal erkin kullanımı dâhil resmi görevlerde inanç temelinde sınırsız bir örtünme serbestliğinin tanınması. Böyle bir yaklaşım, din özgürlüğü ile ters düştüğü gibi, çağdaş insan hakları ilkelerini de hiçe saymakta.

Üniversitelerde de başörtüsü düzenlemesiz bırakıldı, şimdi memuriyette olduğu gibi. Yeniden ısıtılarak gündeme getirilen “% 99’u Müslüman” söylemi, başörtüsüne devlet desteği olarak da okunabilir. Nüfus cüzdanlarından din hanesini silme gereğini yerine getirmeyen yöneticiler, 99 yüzdesini, nüfus kayıtlarından çıkarıyor olsalar gerek. Zorla din yaftası olunca, itikadı zayıf olanlar, ilgisizler, agnostikler, inançsızlar, ateistler de, kendi iradeleri dışında, “99 hanesi”ne sokulmuş oluyor.

Bu söylemle, başı açık kadınlar da “Müslüman cenahı”nda addolunmuş olmakla birlikte, onların kıyafet özgürlüğü örtülülere göre çok sınırlı… Asıl tehlike çanları, uzun vadede onlar için çalıyor. Buradan çıkan çifte eşitsizlik şu: Kadının örtünmesi için mücadelenin özü, erkeklerin kadınları kendileriyle eşit görmemesi; kadınlar arasında ise, örtülüler, kendilerini açıklarla eşit görmeyecek…

Öte yandan, örtülerini her iki gözünden öne sarkıtan kadınların trafik terörüne, hangi emniyet görevlisi dur diyebilir?

AK Parti’nin aşamalı ve örtülü politikasının ürünü kadınların örtünmesi. Peki ya gözaltı da nereden çıktı?

ÖNLEYİCİ GÖZALTI!

Hatırlanacağı üzere, PVSK’de 2007 değişikliği ile, kolluk güçlerinin yetkileri arttırıldı. Bu düzenleme, anayasal reform süreci ile olduğu gibi uyum yasaları ile de çelişmekteydi. Yasal yetkilendirme, özellikle Başbakan’ın özendirmeleriyle pekiştirildi. -İnsan ölümleri dâhil- sürekli, yaygın ve yoğun insan hakları ihlalleri, Gezi eylemleri sırasında en kaplayıcı boyutlara ulaştı.

Paketten demokratikleşme beklentisi içinde olanlar, ifade ve örgütlenme özgürlüğü adına düzenlemeler çıkabileceğini umuduna kapıldı. Çünkü bu özgürlüklerin sınırlı oluşu, Türkiye’deki demokrasi açığının başlıca nedeni.

Ne var ki, 2911 sy.lı TGYK’da yer alan Anayasa md. 34’e aykırı yasaklara bile dokunulmadı.

Örtü altında yürütülen paket tartışması yedeğinde bu kez kişi güvenliği ve özgürlüğü üzerinde yeni bir tehdit unsuru getirildi. Buna örtülü paket de denebilir: “Eylem yapma ve olay çıkarma ihtimali olan kişileri”, savcı ya da hâkim onayı olmadan polise gözaltına alma yetkisi tanıyan bir yasal düzenleme çalışması.

Bilindiği gibi, son yılların en sorunlu ve tartışmalı uygulamaları, kişi güvenliği ve özgürlüğüne ilişkin. Bu konuda, CMK hükümleri, Anayasa md.19’un gerisinde; ne var ki, uygulama, her ikisinden de geride.

Şimdi ise, mevcut hukuki düzenlemede iki büyük gedik açılması tasarlanıyor:

– Kişi güvenliği ve özgürlüğünü yargı güvencesine bağlayan düzenleme,

– Bir olay ya da fiilden sonra özgürlükten alıkonulma durumu.

AMAÇ NE?

Yürürlükteki sistemi özgürlükler lehine pekiştirmek ve bu arada adli kolluğu kurmak yerine, tam tersine idari kolluğa yargının bile sahip olmadığı bir yetkinin verilmesi, özgürlükleri kullanma iradesinin bedelinin “özgürlükten alıkonulmak”la ödettirilmesi amacını yansıtmakta. Toplantı ve gösteri yapmak amacıyla belirlenen mekâna gitmekte olan veya bir araya gelen kişilerin gözaltına alınması, özgürlükleri keyfi olarak daha baştan boğmak anlamına gelmekte. Bu irade, sadece “Gezi rövanşı” ile açıklanamaz. Ama daha çok, Gezi benzeri gösteriler yoluyla Hükümet politikalarına muhalefet eden grupları sindirme ve genel olarak demokratik özgürlükler üzerine kalın bir şal örtme amacı öne çıkmakta.

Yoruma kapalı.