“ Parlamenter bağışıklık ve sınırları ”

- Devamı için tıklayınız -

Yasama meclisi üyeleri, görevlerini serbestçe yerine getirebilmek amacıyla, geleneksel olarak parlamenter bağışıklık (PB) rejiminden yararlanırlar: PB, parlamenterlere verilen bir ayrıcalık değil, yasama işlevinin aksamaması amacıyla sağlanan bir güvence.

PB, iki farklı güvenceyi kapsar: sorumsuzluk ve dokunulmazlık.

Sorumsuzluk, vekili, görevi icrayla ilgili her türlü kovuşturmaya karşı korur: yasama işleviyle ilgili söz ve oylar, bu çerçevede yer alır.

Dokunulmazlık ise, tam tersine, vekili, yasama görevine yabancı işlem ve eylemleri nedeniyle başlatılan cezai kovuşturmalara karşı korur. Suçüstü hali, dokunulmazlığa ilişkin hükümlerin uygulanmasını askıya alır. Sorumsuzluk sürekli; dokunulmazlık ise, zamanla sınırlı.

TÜRKİYE’DE ÇOK GENİŞ…

Mesela, Birleşik Krallık’ta dokunulmazlık hayli kısıtlı olup, önemi kalmamış gibidir. Kişi özgürlüğünün yeterince güvence altına alınmış olması ve yargı bağımsızlığının yerleşmesi, dokunulmazlığın önemini, cezai kovuşturmalar bakımından azalttı. ABD’de benzer bir durum geçerli. Fransa’da ise, 1995 Anayasa değişikliği ile dokunulmazlık alanı ileri derecede daraltıldı…

Türkiye’ye gelince; düzenleme tarzı ve uygulama, dokunulmazlığı bir tür ayrıcalığa dönüştürdü. Hatta, konu İHAM’a götürüldü ve Türkiye’nin Sözleşme’yi ihlal ettiği saptandı. Gerçekten, bugüne kadar yapılan “sivil” anayasa çalışmaları, hep yasama dokunulmazlığının daraltılması gereği üzerine vurgu yaptı.

SORUN: ANAYASA MD. 83 VE 14

“Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” (md. 83). Anayasa, bu md.ye iki istisna getirdi: ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla 14. md.deki durumlar.

14. md. ise, “temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması”nı düzenliyor.

Son ayların tartışmalı konusu olan ve DTP milletvekillerinin yargılanmasına ilişkin uygulama, vekillerin md. 14’teki durumundan kaynaklanıyor.

Tartışma, vekillerin Mahkemeye zorla götürlüp götürülemeyeceği sorununa indirgendiğinden, anayasal sorun göz ardı ediliyor. Nedir bu?

Bir kez, “14. md.deki durumlar” kaydı, 83. md.nin amacına aykırıdır.

Daha önemlisi, “14. md.deki durumlar”, 2001’de özgürlükçü anlamda değiştirildi. Bu nedenle, md. 83’te md. 14’e yapılan yollama da kaldırılmalıydı. Bunun yapılmamış olması, Anayasa’nın “bütüncü bakış açısı”yla değil, “çalakalem” değiştirildiğinin de delili. Ne var ki, bu çelişki veya ihmal, yargı kararıyla aşılabilirdi.

Anayasa’nın doğrudan muhatabı olan yargıçlar, anayasal hükümleri değişiklik doğrultusunda yorumlamak suretiyle, 14. md.yi artık 83’ün istisnası olarak uygulamamakla yükümlü idiler. Ama tersi oldu: yasama, görevini eksik yaptı; yargı ise, Anayasa değişikliğini görmezden geldi.

ÇARE: ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

Yüzde 10’luk seçim barajı üzerine mutabık olan AKP ve CHP, dokunulmazlık konusunda iki karşıt kutupta. CHP, dokunulmazlık kapsamının daraltılması için ne denli ısrarcı ise, AKP tam tersine, dokunulmazlığa “dokunulmaması için” başından beri direniyor.

Öyle ki, CHP milletvekili Atilla Kart, yargıya başvuru hakkının ihlâl edildiği gerekçesiyle, konuyu İHAM’a götürdü. Sözleşme md. 6’nın ihlâl edildiği sonucuna ulaşan 2. Daire kararında şu üç soruna dikkat çekilir (8.7.2008):

•Türkiye’de dokunulmazlık, Avrupa Konseyi üye devletlerine göre çok geniş,

•Hükümet, TBMM’yi dokunulmazlık konusunda kendine manevra alanı olarak kullanıyor,

•Dokunulmazlık, yolsuzluk öğelerini örtme işlevini görüyor.

Büyük Daire’nin konuya ilişkin kararını beklerken, TBMM, Avrupa’ya taşınan -ve DTP’lilerle ilgili dava devam ederse- taşınacak olan bu ayıptan kurtulmak için, 83. md.yi ivedi olarak iki yönden değiştirmeli:

•14. md.ye yapılan yollamayı kaldırmalı.

•Vekillerin yargılanma engelini kaldırmalı; ancak, gerekirse özgül yargısal güvenceler koymalı.

Görüldüğü üzere, el atılan her konu Anayasa değişikliğine çıkıyor; 1982 Anayasası ise, hâlâ yerinde duruyor.

Hatırlatmak gerekir ki, son on yılda, yeni anayasa arayışında yapılan çalışmaların ortak paydası, dokunulmazlığa yargı yolunu açmak ve gerekirse bu konuda Yargıtay’ı yetkili kılmak yönünde.

Eğer, değinilen değişiklik yapılmaz ise, bir yandan, “14. md.deki durumlar”a “sokulan” vekiller için yaratılan fikir suçu, onları hapse götürecek; öte yandan, zimmet, irtikap gibi suç isnadıyla aleyhine kovuşturma başlatılan vekillere, yeniden seçildikleri sürece “dokunulamayacak”.

Özgürlük ve eşitlik, bunun neresinde? Demokrasi ve hukuk devleti ise, hiç yok!

Yoruma kapalı.