SARAY/SAVAŞ/SEÇİM

SARAY/SAVAŞ/SEÇİM

Çorum görüntüleri, Reyhanlı katliamı sonrasını ve tam 15 yıl önceki “tezkere krizi”ni hatırlattı. Neden? 15 yıl önce, Irak’a saldırıya hazırlanan ABD’ye topraklarımızı kullanma iznine ilişkin Hükümet tezkeresi, TBMM’de kılpayı reddedildi.

Afrin’e giriş tarihi belli. Nereye kadar ve çıkış ne zaman? Bu soru, şöyle yanıtlanıyor: Bölge terörizmden tamamen temizleninceye kadar, Bölge’de son terörist kalmayıncaya vb. açıklamalar, “çıkılmayacak” şeklinde de yorumlanabilir; çünkü, bunların sağlanması mümkün değil…

ALLAH/ALKIŞLAR/CEHENNEMLİKLER

28 Ocak Pazar günü Çorum AK Parti il kongresi, bu üç sözcükle özetlenebilir. Genel başkanın sözleri, Allahu ekber sloganları ve alkışlar ile sıkça kesiliyordu. Hatta, sayılara vurulan “cehennemlikler” ifadesi, sürekli alkış alıyordu. Ne var ki, “şahadet mertebesi”ne layık cennetlikler için yas yoktu; Allahu ekber sloganları ve alkışlar, dinsel söylemin eylemsel yansıması oluyordu.

Ya kaybedilen Mehmetçiklerin acılı aileleri, arkadaşları ve dostları? “Ateş düştüğü yeri yakar” sözü, doğal bir olguyu yansıtsa da, “her koyun kendi bacağından asılır; bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” deyişleri, ortamın manzarasına hiç de yabancı değildi.

Milli Savunma Bakanı, 30 Ocak günü TBMM’de bilgilendirme konuşmasında, “ezanı kurtarma”yı da amaçlar arasında zikrediyordu.(Yürütülen, sanki bir din ve mezhep savaşı).

NEDEN REYHANLI?

Mayıs 2013’te Reyhanlı’da teröristler, 52 yurttaşımızı katletmiş; ama izleyen Pazar günü, İstanbul’da iktidar Partisi kadın kollarının düzenlediği anneler gününde, liderin cümleleri alkışlar ile kesiliyordu. Reyhanlı’da katledilen anne ve çocuklar, İstanbul’daki kadın ve annelerin umurunda bile değildi…İki alıntı ile bellekleri tazeleyelim:

-“Pazar günü AKP kadın kolları toplantısında Başbakan’ın heyecanlı konuşmasının sürekli alkışla kesildiği salon ile Reyhanlı acıları, sanki çok farklı ülkelerde… “Tek”ler ülkesi bir yana, federal bir devlette bile “ulusal yas” ilân edilen bu tür bir kitlesel katliam karşısında İstanbul manzaralarına tanık olunan bir toplumda, “halk egemenliği” olsa ne değişir?” (Milletvekili mi, Halkvekili mi?, BirGün, 18.5.3013).

-“32 gencin yaşamına mal olan 20 Temmuz Suruç Katliamı sonrasında, “ulusal yas ilânı” talebine karşı zamanın Hükümet Sözcüsü, ‘ulusal yası sıradanlaştırmamak gerek’ anlamında bir yanıt verdi. Öyle ya, 52 yurttaşın can verdiği Reyhanlı Katliamı sonrası bile yas ilân etmeyen hükümetin, “ulusal yas” için Suudi Kral Abdullah’ı beklediği ortaya çıktı.” (Kutsanan yaşam ise barış, ölüm ise savaş, BirGün, 03.09.2015)

İHDK VE TEZKERE…

“Tezkereye hayır”, İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) tarafından verilen ilk karar oldu. İki gün sonra TBMM’de iki oy farkla tezkere reddedildi. Hükümet’in tezkereyi geçirtmek için TBMM’de yeniden oylatma girişimi sonuçsuz kaldı…

Kısacası, AK Parti kurmayları, Irak’ın işgaline sıcak bakıyordu; yoğun bir siyasal-toplumsal muhalefete karşın. Ve üç hafta sonra, ABD-BK (Birleşik Krallık) ittifakı, tarihin en gayri meşru ve kirli savaşını başlattı. Şimdi, Mehmetçik, Suriye’de Amerika tarafından oluşturulan “fiili güçler” ile çatışmak zorunda bırakıldı.

Zamanında, “savaş pazarlığı” yapan devletler içerisinde Türkiye’nin tekil konumunu dillendirmeye çalıştım: Irak ile komşu, Müslüman ve NATO ile sınırı olan tek ülke ve devlet. Bu konumuyla Türkiye’nin meşru ve kararlı muhalefeti, ABD-BK saldırısını frenleyebilirdi; ama Ankara tersini yaptı…

Ya şimdi? Tam tersi oldu…

TABİPLER BİRLİĞİ’NE PUSU MU?

İktidar partisi sözcüsü M. Ünal, kendilerinden olmayan demokratik kitle yönetimlerinin meşru olmadığını açıkça telaffuz etmişti tv. ekranlarında. Anlamı: yasama seçimlerinde çoğunluğu elde eden AKP yanlısı olmayan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluş yöneticileri, meşru değildi.

Çorum’da hedef gösterilen TTB Merkez Konseyi yöneticilerine reva görülen muamele, bu kirli hedefin ilk provası.

Kirli hedef; çünkü, konu anayasal açıdan tamamen açık:

Yurttaşların, “birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları vardır”(Başlangıç). Hekimler ve hakimler, barış hakkının öncelikli muhatabı: hekim, yaşam hakkının, hakim ise kişi özgürlüğünün güvencesi. Barış isteyen hekimleri özgürlüğünden alıkoymak, Anayasa md.19’a açıkça ve kesin olarak aykırı.

BASKINLAR VE KELEPÇE

Anayasa’ya aykırılık bir yana, adeta bir terör uygulaması: Prof. Tükel’den Prof. Gören’e kadar, TTB Merkez Konseyi yöneticilerine sabahın köründe ev ve işyeri baskınları, üniversite odasında kelepçe takma (M. Taner Gören)…

Tabiplere reva görülen ve kötü muameleye varan uygulamalar, hukuku tamamen sıfırladığı gibi, adeta bir “öç alma” muamelesi.

MEDYA TEKELİ YOLUYLA SUÇ

Yasama seçimlerinde çoğunluğu elde eden zevat, iktidarın kullanılması bakımından Külliye bürokratlarının bile gerisinde kalsa da, “kendi yanlışları”nı sorgulayan kesimlere karşı amansız bir savaş içinde: kurdukları medya tekeli yoluyla, yanlış bilgi, küfür ve hakaret, hedef gösterme şeklinde “yagısız infaz”ın da ötesine geçen “sürekli suç aygıtı” gibi faaliyetler zinciri.

HEDEF: SEÇİM

Seçimler için sürdürülen OHAL’i (bkz. “OHAL Anayasası için OHAL’siz seçim”, 11 Ocak), muhalefeti amaç dışı yollarla sindirmek için yeterli görmeyenler, savaşı da seçim hizmetine sokmuş bulunuyor. Çorum toplantısı ve sonrası gelişmeler, bunun açık göstergesi. (BirGün, 1 Şubat 2018).

Yoruma kapalı.