“ Seçim engeli indirilmeli... ”

- Devamı için tıklayınız -

“Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir” (1982 Any. m. 67/6; Ek: 23.7.’95).

Avrupa Konseyi (AK) Parlamenter Asamblesi, ‘te, yüzde ıo’luk ulusal barajın “aşırı” olduğuna karar verdi. Türkiye açısından bunun anlamı, İHAS’a Ek 1 no.lu Protokol m. 3. bağlamında ciddi bir sorun yaratan barajı düşürme gereği idi. M. 3, Sözleşmeci Taraflara, yasama organının seçilmesinde “halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağla”ma yükümlülüğü getirir.

Buna karşılık, İnsan Hakları Avrupa Mah-kemesi’nin (İHAM) 2. Dairesi, 30 Ocak 2007’de, 2’ye karşı 5 oyla verdiği kararda {Affaire Yumak et Sadak c. Turquie), m. 3’ün ihlâl edilmediği sonucuna ulaştı. Fakat, karar gerekçeleriyle birlikte bütün olarak okunduğunda, barajın AK üyesi ülkelerin uygulamalarına ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) ilkelerine aykırı olduğu; ancak, bunu düzeltme görevinin Türkiye’ye düştüğü sonucuna ulaşılabilir. Üye devlet ortalamasına göre çok yüksek olan ve (örneğin, ulusal barajı aşamayan partinin, belli oy eşiğini aştığı bölgelerde temsiline olanak tanınması gibi) düzeltici bir kural da içermeyen barajın, farklı eğilimlerin en iyi biçimde temsilini sağlayacak orana düşürülmesi temenni edilmekte. Baraj aşırı yüksek oranda bulunduğu halde, Sözleşme’yi ihlal sonucuna ulaşılmaması, Mahkeme’nin, “ulusal takdir poy/”nda fazla esnek davranmış olmasından kaynaklanır.

Kararda, barajı düşürme gereği belirtilmekle birlikte, bunun eşiğini belirleme görevi Türkiye’ye bırakılmakta. Bu etik ödev ise, ihlal saptaması derecesinde sorumluluk yaratmakta. Kuşkusuz, bu saptama, İHAM kararının, İHAS ölçütleri ışığında eleştiriye açık olmadığı anlamına gelmez.

Gerçekten, yüzde ıo’luk baraj uygulaması, “halkın kanaatini özgürce ifadesi”r\e (1. Ek Protokol, m. 3) ve “gerçekten demokratik bir siyasal rejim”e (İHAS, Başlangıç), hatta 1982 Any.na bile birçok yönden aykırı. Aslında, karardaki gözlemlerden şu bile, Daire’yi, “ihlal saptaması”na ulaştırmalıydi: “Türkiye’de 1946’da çok partili sisteme geçildiğinden bu yana, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde, Parlamento, en az (en kısıtlı) temsilî özellik taşımakta. Somut olarak, seçmenlerin yüzde 45.3’ü, yani yaklaşık 14.5 milyon oy, Parlamento’da hiçbir şekilde temsil edilmedi”.

Gözlem ve gerekçelerine karşın İHAM’ın ulaştığı sonuçta, iki neden baskın: Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı ve Hükümet savunması.

AYM kararı: AYM, 1995’te, “seçim çevresi barajı”n\ iptal ederken, yüzde ıo’luk “ulusal baraj”\ iptalden kaçındı. Çoğulcu değil, çoğunlukçu bakış açısıyla, “adalet”] “istikrar”a feda etti. Üstelik, 2001 Anayasa değişikliği ile, 1990’lar bağlamı çoktan aşılmıştı; özellikle “demokratik toplum” kavramı, “ölçülülük” ve “hakkın özü” ölçütleriyle tamamlanmıştı. Kısacası İHAM, AYM kararının iç çelişkisini ve sonraki gelişmeleri göz ardı etmiş; yani, “eksik okumuş”tur.

Hükümet savunmasının etkisi: barajın uygulandığı dönemde yapılan 6 seçimden sadece 3’ünde çoğunluk sağlanmış; diğer 3’ünde, Meclis “parçalı” kalmış. Hatta, “çifte baraj”\w uygulandığı 1991 seçimlerinde bile, tek parti çoğunluğu sağlanamamış. Kaldı ki, 2002 seçimlerinde ortaya çıkan iki partili tabloda, özel koşulların payı İHAM’ca da vurgulanmakta. İHAM’ın yanılgısı, iki farklı kavram olan “hükümet istikrarı” We “siyasal istikrar”\ özdeş kavramlar olarak algılaması. Daha önemlisi, İHAM’ın, seçim sistemi tercihi ile, tercih edilen sisteme onu başkalaştırıcı bir öğenin (yüksek baraj) sokulması hususlarını birbirine karıştırmış olması. Gerçekten, her üye devlet, “oranlı temsil”, “çoğunluk” veya karma” sistemlerden birini tercih edebilir; İHAM’ın oranlı temsil tercihine müdahalesi mümkün değil. Ancak, Türkiye uygulamasında esas sorun, bu kaymanın, Anayasa’nın emredici kuralı olan “adalet ve istikrarı bağdaştırmak” bir yana, demokratik olmayan bir sonuç yaratmış olması.

Mahkeme kararlarının iç tutarlılığı açısından; şu paralelliğe işaret edilebilir: 1993’te yürürlüğün durdurulması yetkisini kendisine tanıyan AYM, 1995’te demokratik olmayan yüzde ıo’luk baraja “onay” verdi. Benzer şekilde; Refah Partisi kararında, İslâm’ın demokrasiyle bağdaşırlığını uzun uzun irdeleyen İHAM, demokratik olmayan yüzde ıo’luk baraj uygulamasında son sözü söyleme yetkisini kendisinde bulmadı.

Türkiye, Büyük Daire’nin kararını beklemeksizin, baraj oranını indirmeli. Daire kararı, zaten, başta AK üye ülkeleri olmak üzere, bütün dünyaya demokrasi ayıbımızı sergilemiş oldu.

Yoruma kapalı.