“ Siyasal dönüşümün yönü ”

- Devamı için tıklayınız -

İktidarın serbest seçimler yoluyla siyasal partiler arasında el değiştirmesi, ilk kez 14 Mayıs 1950’de gerçekleştiğinden, bu tarih “demokrasigünü” olarak anılır, hatta kutlanır. Bunu, daha çok sağ siyasal gruplar yapar, Demokrat Parti’nin uzantı ya da mirasçıları olarak. Son yarım yüzyıl Türkiyesi’nin yönetimine damgalarını vurdukları düşünülürse, hakları yok değil buna.

10 Aralık, bilindiği gibi, 1948 İnsan Hakları (İH) Evrensel Bildirgesi’nin kabul yıl dönümü olması vesilesiyle, “İH günü” olarak kutlanır. Son yıllara kadar bu alanı daha çok sol kesimler sahiplendi.

Aradan yaklaşık altmış yıl geçti. Ama, demokrasi henüz “çocukluk dönemi”ni geride bırakamadı; hatta ergenleşmesini zorlaştıran ciddi engeller var. İH alanında ise, ihlâller ka-zanımlardan fazla. Burada, siyasal ve anayasal bir kısır döngüye dikkat çekmekle yetine-lim: Kaynağını liberalizm oluşturduğu halde, sağın İH’na mesafeli duruşu; buna karşılık, halk yönetimi ile özdeşleşen demokrasi ile sol arasında kopukluk (siyasal). 1982 Anayasa-sı’nda gerçekleştirilen değişikliklerin çoğunun İH’na ilişkin olmasına karşılık, çok azının demokratik açılıma yönelmesi (anayasal).

Kısacası, demokrasi ile İH arasındaki ayrılmaz ilişki göz ardı edildiğinden, demokrasi açığı süreğen hale geldi. Öyle ki, çoğulcu temeli bir yana, çoğunlukçu yönüyle bile kurulamadı. Aslında, İH, demokratik rejimin hukuksal ve sosyolojik altyapısını oluşturduğu halde, ancak bu rejimde saygı görebilir…

Bu nedenle, siyasal bir girişim olarak “10 Aralık Hareketi”, değinilen kısır döngünün aşılması bakımından çok önemli.

Gerçi, DİSK’in ev sahipliğinde başlatılan çalışmanın temeli, 14-15 Ekim ‘te Bolu’da atıldı. Ama platform, 10 Aralık İstanbul toplantısı ile oluştu. Değişik illerde gerçekleştirilen geniş katılımlı toplantılardan sonra, 24-25 Haziran Ankara toplantısı ile harekete dönüştü: “Solda yenilenme, bütünselleşme, kit-leselleşme”. 10 Aralık İstanbul toplantısı ile genel bir değerlendirme yapıldı. Politika Geliştirme Kurulu (PGK) ise, bir yıllık zaman diliminde düzenli toplantılar yaparak çalıştı; ülkenin temel sorunları ve bunların çözümü üzerine metinler temelinde tartıştı. Siyasal pratik ve teori karşılaşması, etkileşim sürecini de beraberinde getirdi. Bir yandan, uygulama ve kuramın, sanıldığı kadar birbirinden kopuk olmadığı anlaşıldı; öte yandan, Türkiye’de her ikisini yenileme gereği konusunda görüş birliği sağlandı.

Geçen perşembe günü kamuoyuna açıklanan “10 Aralık Hareketi Basın Bildirisi” ile 29 sayfalık, “Tarihi Sorumluluk: sosyal demokraside yenilenme” başlıklı metin, Hareketin temel yaklaşımlarını yansıtmakta. Aslında bu metinler, Hareket’in fikri boyutunun sadece bir özeti. Bu boyut, Türkiye geneline yayılarak siyasal örgütlenmeye yansımalı. Bu nedenle, basın-yayın organlarında başlayan tartışmanın derinleşmesi ve genişlemesi temenni edilir.

Zira, çağrının muhatabı yelpaze oldukça geniş: “otoriter özlemler çağrıştırmayan bir sosyal demokrat-demokratik sol-özgürlükçü sosyalist siyasî” çizgi. Bu doğrultuda solda fikrî tartışmanın ivme kazanması yaşamsal. Hatta tartışmaya, “İH ve demokrasi” ekseninde hukuk devletinin (HD) temellendirilmesine içtenlikle inanan ve merkez sağda yer alan liberal entelektüellerin de katkı getirmesi beklenir.

Neden? Çünkü, Türkiye solunu çifte bir görev bekliyor. Öncelikle, liberal devletin ortak mirasını temellendirmek durumunda: demokrasiyi çoğulcu temelleri üzerinde yeniden inşa etmek, iktisadî faaliyetleri düzenlemek ve saydamlaştırmak, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini güvencelemek. Kısacası, devleti, “hukuk toplumu” temelinde pekiştirmek. Sonra, kendi varlık nedenine yönelmek: kitlelere yönelik, eşitleştirici ve özgürleştirici sosyal politikaları uygulamaya koymak. Bunlara, “sürdürülebilir gelişme” gibi yeni alanlar da eklenebilir…

Yoruma kapalı.