“ 'T.C. Anayasa önerisi' ”

- Devamı için tıklayınız -

Anayasacıların çoğunlukta olduğu bir grup hukukçu, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Prof. Eralp Özgen’in çağrısı üzerine 1.06.2000’de bir araya geldi. 1982 Anayasası’nda değişiklikle mi yetinilecekti, yoksa yeni bir metin mi yazılmalıydı? Ağırlıklı eğilim, ilki yönünde oldu. 1982’nin değişiklik yoluyla düzeltilemeyeceği kanısına varılınca, yeni bir taslak için kollar sıvandı.

TBB girişiminin önemi, ilk olmasından kaynaklanmıyordu. On yıl önceki TÜSİAD metninden, yenilerdeki TOBB metnine kadar, gözardı edilemeyecek bir birikim oluşmuştu. Nisan 2007’de yitirdiğimiz Eralp Hoca’ya -zamanın Genel Sekreteri 0. Özok huzurunda-ifade ettiğim üzere, “Öneri iki bakımdan önemli: TBB bir hukuk kurumu ve bu çalışma gönüllü”.

Nasıl çalışılacaktı? Hak ve özgürlükler İstanbul, devlet kısmı Ankara grubunca yazılıp, metne son şekli birlikte verilecekti. Özgen, her iki grup arasındaki eşgüdüm görevini benden rica etmişti. T. Saylan, ÇYDD Genel Merke-zi’nde İstanbul grubuna ev sahipliği yaptı (R. Aybay, Ü. Azrak, İ. Kaboğlu, İ. Özay, F. Sağlam, Z. Üskül ve N. Yüzbaşıoğlu). Ankara’da ise Y. Aliefendioğlu, Y. Sabuncu, Y. G. Özden ve A. Sav çalıştı. İlerleyen aylarda birlikte toplandık, son toplantıyı İzmir’de yaptık.

Sonuçta; başlangıç, genel gerekçe, md. gerekçeleri ve yeniliklerin özetini içeren, 110 sayfalık bir kitap çıktı: Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi. 12 Eylül 2001 sabahı TBB’de basın toplantısıyla kamuoyuna duyurulan 118 md.lik metnin, 3 Türkçe ve 2 İngilizce basısı yapıldı.

Neden böyle bir metin? Eğer bir gün yeni Anayasa için siyasal irade ortaya çıkarsa, ortada hazır bir metin bulunacak; üstelik, benzer metinlerin artması, o yönde bir iradenin ortaya çıkmasına da katkıda bulunacaktı. Hazırlık için, şu soru ölçü alındı: ulusal deneyim ve birikimler ile evrensel ilkeler arasında nasıl bir sentez Türkiye’nin önünü açar? Peki, yenilikleri neydi? Başlangıç ve genel esaslar yeniden yazıldı. Hak ve özgürlükler gelişmeci yaklaşımla sistematize edildi (kişi özgürlükleri ve siyasal haklar; iktisadi, sosyal ve kültürel haklar; çevre, barış ve gelişme hakları). Anayasal yurttaşlık tanımı getirildi. Cumhuriyet’in temel organları olarak, yasama, yürütme ve yargı şeklinde klasik ayrım korundu. Ancak, merkezde siyasal iktidar hiyerarşisi dışında bir dizi “uz-man-özerk kuruluş” öngörülürken, yerinden yönetim güçlendirildi. Yargı erki yeniden yapılandırıldı. Ulusal-üstü alana açık hükümler kondu.

TBB Önerisi’nin etkisi, Ekim 2001 Anayasa değişikliğinde hak ve özgürlük ilkeleri üzerinde gözlenebilir. AKP döneminde, sınırlı birkaç değişiklik yanında, sonuç alınamayan girişimlerle, konu hep gündemde tutuldu.

Biz de TBB olarak, metnimizi 2003’ten itibaren güncelleştirmeye başladık. 12 Eylül 2001’i izleyen haftalarda kurduğumuz İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne bağlı Bilim ve Danışma Kurulu (BDK), yeni üyelerin de katılımıyla genişletilmiş bir kurul halinde metni yeniledi. Son noktayı koymak üzere iken, BDK’nin kendisine nokta kondu (Mayıs ).

Bunların son haftalarda yeniden kabaran anayasa tartışmaları ile ilgisi, Z. Üsküfün “renksiz” çıkışı ile sınırlı değil. AKP’nin mutfağında beş yıldır yapılan ve yapılamayan anayasal değişikliklerin yükünü taşıyan Kuzu’nun Anayasa Komisyonu Başkanlığı sürmesine karşın, Başbakan’ın yeni bir anayasa hedefi doğrultusunda Z. Üskül, bir cenahtan (TBB) diğerine (AKP) devşirildi. Dışarıdan ise E. Özbudun (2002 seçimlerinde ANAP adayı), “ısmarlama” Anayasa taslağını AKP’ye sundu… Ne var ki, ilki ikincisinden habersiz, o da sonuncudan; hatta, üç ayrı metnin varlığı dahi tartışmalı. Özbu-dun’un metni, Kuzu’nun görüşünden ziyade, TBB önerisine yakın görünüyor.

Öte yandan, TBB Başkanı Özok’a göre, güncelleştirme çalışmaları eylül başında açıklanacak. Hangi metin üzerinde ve kimler tarafından? Mevcut metinler mi, yoksa yeni bir çalışma mı? Bu belirsiz. Bilinen şu: 2001 metni ve güncelleştirme taslakları duruyor, geçen şubatta aramızdan ayrılan sevgili Y. Sabuncu dışında, katkıda bulunan kişiler de. Yeni bir metin ortaya çıkarsa, ilk ikisine göre nerede duracağı da merak konusu; yani, usul arızasına bir de içerik zaafı eklenip eklenmeyeceği…

Her iki cenahta yürütülen çalışmaların benzerliği, içerik belirsizliği ile sınırlı da değil. Etik açıdan benzerlik daha baskın, özellikle izlenen yol ve yöntem bakımından. Ne yaptığımız kadar, nasıl yaptığımızın önemi, ülkemizde kotarılan reformların uygulan-ma(ma)sında yeterince gözler önüne serilmedi mi?

“Renkli”-“renksiz”, “laik”-“İslamcı”… Ayrışmacı iki eğilim arasında-yukarıda değinilen benzerlikler ışığında- temel bir farklılık var mı? Sözde var ya, öze ne gerek!

Yoruma kapalı.