TUNUS’TA TEDİRGİN BEKLEYİŞ

TUNUS’TA TEDİRGİN BEKLEYİŞ

Ülkemizde olup bitenlere yoğun merak, yerini, yakın ve uzak geleceği açısından belirsizlik ve kaygılara bırakıyor. Tunuslular, anayasadan çok lâikliği; “İslâm ve demokrasi” söyleminden çok, Türkiye’nin İslâmlaşma sürecinden duydukları tedirginliği dillendiriyorlar. Başbakan’ın, “Mısır seferi” görüntüleri de, soru işaretlerini çoğaltıyor.

Kartaca Üniversitesi 2011-2012 öğretim yılı için açılış tören ve konferansının yapıldığı amfi tıklım tıklım. DevrimYüksek Konseyi Başkanı Prof. Ben Aşur’dan, Büyükelçimiz Akın Algan’a kadar, kalabalık bir davetli topluluğu da var.

Dekan Prof. Fadel Musa’nın açış konuşması ve  öğrencilerden oluşan “Anayasa Meclisi” adına yapılan sunuşlardan sonra sıra ana konuya geliyor: “Türk Anayasal Sistemi ve Revizyon Perspektifleri”.

Bilinenler az, bilinmeyenler çok…

Anayasal sistemin dünü ve bugününü anlatmak zor değil; kestirilmesi güç olan, “yarını” . Bu bilinmezlik, Tunus için de geçerli. Şimdiye kadar, “en lâik Arap ülkesi”, bundan böyle “demokratik ve lâik” olabilecek miydi? Yoksa, “demokrasi adına”, her ikisinden de mi yoksun kalacaktı?

Anayasa Meclisi, 23 Ekim’de halk tarafından seçilecek (bkz. Halk, Anayasa Meclisi’ni seçecek”, BirGün, 21 Temmuz). Yetki sınırları belli olmayan Meclis’in nasıl bir anayasa yapacağı henüz bilinmiyor. Şimdi bütün sorun, seçilecek Meclis’in, elden geldiğince çoğulcu yapıda olması… Türkiye’deki bilinmezler daha fazla: Anayasa değişikliği mi, yenileme mi? Değiştirilirse, hangi yönde? Yenilenirse, nasıl?

Soru: Türkiye İslâmileştiriliyor mu? Özellikle Başbakan’ın sınırları aşan popülaritesi ve İslâmileşme ilişkisi nasıl açıklanabilir?

Yanıt: İslâmileştirme çabası açık. Kuşkusuz, 2023’te de Cumhuriyet olacak. Sorun, bunun altyapısının nasıl olacağı? “İnsan haklarına dayanan demokratik ve lâik cumhuriyet” özü korunabilecek mi? İktidarın el değiştirmesini sağlayan kanalları  açık tutmak için sürekli demokratik mücadele verilmeli…

Bir saptama ve temenni: Anayasa, bugünkünden çok gelecek kuşakların belgesi, ilâhî değil, dünyevî bir metin. Anayasanın doğasında var olan bu özellik, Tunus ve Türkiye için de geçerli kılınmalı.

İsrail politikası ters teper…

Başbakan Erdoğan’ın geçiş dönemi Müslüman-Arap devletlerine ilgisini yoğunlaştırması ile İsrail’e yüklenmesi arasında ters orantı var. Acaba, İsrail’i, “Filistin davası” üzerinden vurma çabası, Arapların çıkarına mı? Toplumun “İslâmî altyapısı”ndan yararlanarak değil, ülkenin demokratik kazanımını paylaşmak amacıyla sahaya çıkabilseydi, Türkiye’nin bölgeye katkısını paylaşmak daha kolay olurdu. Tam tersine, demokrasi-lâiklik diyalektiğini vurgulayarak değil,-Gazze ve inanç farklılığı ekseninde- İsrail’i vurarak etkili olmaya çalışan Başbakan ve heyeti, ziyaret ettiği devletlerin de, Türkiye gibi bağımsız devletler olduğunu göz ardı edebiliyor.

Bu devletler, Batılı devletlerin hâkimiyetinden çok çekmiş. O kadar ki, Osmanlı dönemi yumuşak kalıyor; belki de kimi bakımlardan, Batınınkine göre daha çekici. Ne var ki, bugünkü siyasal ve hukuki birikimlerini de onlara borçlular. Türkiye’nin bu birikimlerini pekiştirici  Cumhuriyet  mirası yerine, önceki dönemin mirasını ihraç etme çabaları gözden kaçmıyor. Çünkü, “dinsel cendere”, korku salmaya devam ediyor. Bu nedenle, sıkıntılı geçiş dönemlerinde kalabalık heyetlerle üst düzey ziyaretler kabul görebilir; ama bunlar, iç siyasal güçler dengesini etkilemeye başladığında ters teper…

Yirmi yıl öncesini hatırlayalım: Azerbaycan’a ilgili ilgisiz toplulukların ziyaretleri ve darbe girişimleri. Gelişmeler, “Türk” çıkarmasının tutmadığını gösterdi. Orta-Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında “İslâm” versiyonu ne kadar tutar?

Türkiye, Maşrik ve Magrib’in neresinde?

Kartaca’daki toplantı, önceki gün yapıldı. Yazıyı gazeteye dün,  havalanmadan yolladım. Maşrik heyeti ise, akşam üzeri ulaşacaktı. Siz bu yazıyı okurken, medya “Magrip çıkarması”nın başarısından söz edecek. Kuşkusuz  ziyaret, Tunus’ta “Ennahdha” (Mısır’daki Müslümanların “kardeşi”) çevrelerine moral verecek. Ama demokratik ve lâik çevrelerde yaratacağı tedirginlik, Salı’dan belliydi.

Son bir not: tartışma bölümünde bir parti temsilcisinin, “Başbakanınız partiler arasında ayrım yapacak mı?” sorusu, çoğulcu-çoğunlukçu demokrasi farkını ortaya koymuyor değildi. Bunun ötesinde, “egemenlik ve bağımsızlık” konusunda hayli duyarlı Tunuslular. Temennim, Türkiye heyetinin, Maşrik (Doğu) ve Magrip (Batı) farkını görebilmesi…

Yoruma kapalı.