Türkiye için hangi insan hakları? (Veya, hangi Türkiye için insan hakları?)

Türkiye için hangi insan hakları? (Veya, hangi Türkiye için insan hakları?)

Başörtüsü, türban, islâmîbaşörtü (foulard is-lamique), herhangi bir özgürlük kategorisi oluşturur mu? Giyim-kuşam, başlı başına bir insan hakları türü değil; kişinin davranışlarını belirleme, bedeni üzerinde tercihlerine göre tasarruf etme hakkı içerisinde yer alan bir serbestliktir.

Eğer örtü, dinsel inanç temelinde kullanılıyorsa, o durumda dinsel özgürlüğün dışavurumu ya da biçimsel görünümü şeklinde belirir. Bu giyim tarzı, ilke olarak hukukun düzenleme alanına girmez. Toplum halinde yaşam, ancak kamu düzeni nedeniyle müdahaleyi haklı kılabilir. Öte yandan, yurttaşlık statüsü, resmi işlemler, kimlik tesbiti ve kimlik bilgilerinin saydamlığı ilkesi, kılık kıyafete ilişkin kayıtlamalar gerektirebilir.

Buna karşılık, geçen hafta TBMM’deki tartışmalar, neden din özgürlüğü değil de, özellikle eğitim hakkı üzerinden yapıldı? Niçin din özgürlüğü ve gerekleri yerine, “eğitim hakkı sınırlanıyor, bu kabul edilemez.” sloganı öne çıktı? Eğitim özgürlüğü sınırlanıyor muydu gerçekten? Öyle de olsa, yüksek öğrenim sınırsız bir özgürlük mü? Daha genel olarak, “sınırsız özgürlük” anlayışı mı geçerli?

Kestirme yanıt: çağdaş insan hakları öğretisinde bu konu tartışılmıyor bile. Toplum halinde yaşamda “paylaşılmış özgürlük” olgusu, herkesin özgürlüğünü kayıtlar. Sınırlanmayan yok mu? İnsan haklarının sert çekirdeği olarak adlandırılan haklar dışında kalanların hepsi; ancak hiçbirinin özüne dokunmamak kaydıyla. Nasıl ve kim sınırlayacak? Anayasa’da belirtilen nedenlere dayanarak yasa ile.

Din özgürlüğü nerede? Öğretide insan hakkı olarak kabul etmeyen görüşler bulunmakla birlikte, anayasalar ve hak belgeleri, bunu tanıyor ve düzenliyor. Bunun anlamı şu: din özgürlüğü de diğerleri gibi düzenlenebilir, kayıtlanabilir ve gerekirse sınırlanabilir, özüne dokunmamak kaydıyla. Ayin, bireysel veya toplu ibadet, dışavurumdur ve mutlak değildir.

Eğitim ve öğrenim özgürlüğü, din özgürlüğüne göre çeşitli açılardan daha sınırlı: belli bir aşamaya kadar zorunludur, resmî dilde yapılır, kurumsal çerçevede kullanılır ve düzenleyici kurallarla kuşatılmıştır. Yüksek öğrenimin ayırdedici özellikleri ise; isteğe bağlıdır, ilk ve ortaöğretime göre daha serbest ve özgür bir ortamda gerçekleşir. Ne var ki, kurumsal çerçevede kullanımı, birçok düzenleyici kuralı da beraberinde getirir. Bunlar neler olabilir? Yükseköğrenimin amacına elverişli kayıtlar: tarafsızlık, eşitlikve bilimsellik. İşte düzenlemeler, bu ilkelerin güvencelenmesi ereğinde yapılmalı. Şu halde amaç, bu özgürlüğü korumak. Bunun dışında bir başka özgürlük sorunu, belirleyici olamaz. Kayıtlamada, ölçülülük ve değerler arası denge sağlamak için uzlaşma teknikleri kullanılabilir. Özetle, eğitim-öğrenim özgürlüğünün düzenlenmesi ve kayıtlanmasında, yine kendine özgü gerekler ölçüt alınır.

Bu açıdan, “islâmî başörtü” eğitim hakkına yansıtılmalı mı? Üstelik, bu bir siyasal-dinsel simge olarak kabul edildiğinde -ki, öyle kabul ediliyor- yükseköğrenim özgürlüğünü iki açıdan etkileyebilir: güçlü bir politik desteğe sahip olan bu simge, gösterişçi olması ölçüsünde, öğrenim özgürlüğünün diğer özneleri üzerinde olumsuz, hatta baskıcı bir etki yaratabilir. Öte yandan, örtülü olan ve olmayanlar açısından tarafsızlık ilkesini zedeleyici uygulamaya yol açabilir. Bunu önlemenin yolu, düzenlemeden geçer…

Kuşkusuz, bunların ölçüsü, derecesi tartışılabilir. Fakat sorun, dinsel alanda düzenleme ve sınırlama ilkesini kabul edip etmemekte düğümleniyor. Bizde ise, bu ilkenin tartışılması bir yana, dinsel veya inanca ilişkin (veya öyle kabul edilen) dışa vurum biçimleri bile, kayıtlama ilkesi dışında sanılıyor. Öyle ki, bu bakış açısıyla din, kendini diğer hak ve özgürlüklere dayatacak şekilde ayrıcalıklı bir özgürlük alanı olarak algılanıyor. Evet, savaşta cephede bile “inancı açıklamaya zorlana-mama” güvencesi geçerli; oysa, dinsel kılık-kıya-fet, eğitim, propaganda ve ibadet dokunulmaz değildir. Burada söz konusu olan ise, eğitim özgürlüğünün değil, dinsel dışa vurum tarzı üzerine yapılan bir tercihin, kısmen ve geçici bir süreyle, öğrenim hakkı adına kayıtlanmasıdır. Kuşkusuz, uzlaşma tekniği üzerinde tartışılabilir, ama prensipte oydaşmak kaydıyla: din bir özgürlük ise, doğal olarak bunun da sınırları vardır. Bu kabul edilmiyorsa, ortak bir özgürlük dili oluşturmak bir yana, iş, insan hakları adına insan “hak-lama”ya dönüşebilir. O zaman, başlıktaki 2. soruyu tartışmak gerekmez mi?

Yoruma kapalı.