Türkiye’de Anayasal Reformlar Üzerine

Türkiye’de Anayasal Reformlar Üzerine

1. ANAYASAL VE SİYASAL EVRİM

A) Meşruti monarşi deneyimi: Osmanlı dönemi

B) Ulus-devletin kuruluşu

C) Hukuk devletinin oluşturulması

II. 1982 ANAYASASI: SÜREKLİ SORGULAMA

A) Anayasanın belirgin özellikleri

B) Devlet aygıtının yeniden yapılandırılması: demokrasi açığı

C) Devlet ve özgürlükler

III. DEĞİŞİKLİKLERİN SÜREKLİLİĞİ: ANAYASAL

DENGELERİ ARAYIŞ

A) Değiştirme yöntemi

B) Değişikliklerin içeriği

î.- Genel Görünüm: kronolojik bakış

2. – Sistematik yaklaşım

a) İdeolojik temel

b) Özgürlüklerin Statüsü

aa. Sınırlama hükmünden güvence ölçütlerine

bb. Başlıca özgürlüklerin statüsündeki iyileştirmeler

c) « Cumhuriyetin Temel Organları»

C) Değişikliklerin etkisi

Türkiye’de anayasal ve siyasal evrimi genel çizgileriyle sunduktan (I) ve yürürlükte bulunan Anayasayı değerlendirdikten sonra (II), incelememiz Anayasada yapüan değişiklikler üzerinde yoğunlaşacak (IV).

I. ANAYASAL VE SİYASAL EVRİM

Osmanlı-Türk anayasacılığının tarihi sadece XIX. yüzyılın son çeyreğine uzanır. 1876’dan bu yana yapılan 5 anayasa ve birçok anayasa değişikliği, Türk siyasal rejiminin geçirdiği evrimin kilometre taşlarını oluşturmaktadır. 1876 tarihinde kabul edilen ilk anayasayla Osmanlı imparatorluğu meşuti maonarşi dönemine girmiştir. Buna karşılık bu anayasada 1909 yılında yapılan değişiklik, tarihimizin ilk “parlamenter rejim” deneyimini ifade etmektedir.

Ulusal egemenlik, 1921 Anayasası ile.güvence altına alınmıştır. 1921 anayasası, ise Cumhuriyet rejiminin ilk anayasası olmuştur, 1961 Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en demokratik ve en özgürlükçü anayasası olma özelliğini taşımaktadır. Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası, siyasal rejimin evriminin sürekliliğini ifade etmekle birlikte, kayda değer bazı sapmalar da sergilemektedir..

Meşruti monarşiden ulus-devletin oluşturulmasına, ulus-devletten hukuk devletinin tesisine, anayasa gelişmeleri kural olarak evrimci bir çizgiyi izlemiştir.

A) Meşruti monarşi deneyimi: Osmanlı dönemi

ilk Osmanlı anayasası olarak Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe konması, devleti dönüştüren “Tanzimat” reformlarının1 siyasal alandaki mantıksal sonucu olarak değerlendirilmektedir. İlk Osmanlı anayasası,erkler ayrılığı ilkesini sadece şekli olarak tanıyordu. Yürütme erki, Sadrazam yardımcılığında padişaha aitti. Yasama erki ise, 120 mebustan oluşan Meclis-i Mebusan ile üyeleri padişahça ömür boyu olmak koşuluyla atanan bir Heyet-i Ayan’dan oluşan, iki kanatlı meclis-i Umumiye aitti. Kurduğu, parlamentoyla mutlak… monarşiyi”yumuşatan 1876 rejimi, ilk meşruti monarşi olarak kabul edilir..

Osmanlı uyruklarına bazı haklar tanıyan 1876 Anayasası, bireysel özgürlük ve hukuk önünde eşitlik ilkeleri üzerinde temellendirilmiştir.

1989 yılında Kanun-i Esasi’nin yeniden yürürlüğe konulması ve 1909’da değiştirilmesi ile II. Meşrutiyet ilan edilmiş ve parlamenter rejim dönemi başlatılmıştır. Haklar açısından, dernek kurma ve toplanma Özgürlükleri tanınmış bulunuyordu. Haberleşme özgürlüğü ve sansürden arınmış basın Özgürlüğü de tanınan diğer özgürlükler arasındaydı.

B) Ulus-devletin kuruluşu

Kurtuluş savaşının ilk günlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin2 yürürlüğe koyduğu anayasal bir belge niteliğindeki «1921Teşkilat-ı Esasiye Kanunu», egemenliğin kaynağı ve kullanılışı açısından siyasal ve anayasal tarihimizde büyük bir dönüm noktası olmuştur : « Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatım bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir » (Madde 1).

Bu temel yasanın kurduğu meclis rejimi (meclis hükümeti), egemenlik kavramının bir uzantısı olarak değerlendirilebilir.

1924 Anayasası da ulusal egemenlik kavramı üzerinde temellenmektedir. Egemenlik kayıtsız şartsız ulusa aitti. 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, gerçek anlamda bir yürütme erki öngörmezken, yeni devletin3 anayasası, daha gelişmiş bir yürütme organı oluşturacaktı.

Yeni rejim, klasik parlamenter rejimin biçim ve prosedürlerini uygulamakla birlikte bir takım kendine özgü özelliklere de sahipti. Meclis feshedilemiyordu. Yürütme, meclis karşısında özerk bir erk statüsüne sahip değildi. Cumhuriyet’in siyasal rejimi, meclis hükümeti ile parlamenter rejim arası bir tür karma sistem olarak nitelenebilir.

Doğal hukukun etkisindeki anayasa, özgürlüklerle ilgili olarak şu tanımı yapmakta idi: « Hürriyet) başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Tabii haklardan olan hürriyetin herkes için sınırı, başkalarının hürriyet sınırıdır. » (Madde 68) Cumhuriyetin temel ilkesi olarak karşımıza laiklik çıkıyor. Laiklik, aşamalı bir biçimde gerçekleşmiş ve bu süreç, on yıllık bir döneme yayılmıştır. Dinle devlet, 1924 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması, eğitimde birliğin sağlanması ve halifeliğin kaldırılması amacıyla çıkarılan yasalarla ayrılmıştı. Ancak, 1924 Anayasası’na göre İslam, devletin dini olmaya devam ediyordu. Bu hüküm de, 1928’de yapılan bir anayasa değişikliği ile kaldırılacaktır. Laikliğin anayasalaşması ise, ancak 1937 yılında gerçekleşecektir.4

Demokratikleşme süreci bakımından, tek partiden iki partili rejime 1946’da geçildiği kaydedilebilir5. 14 Mayıs 19506 iktidar serbest seçimler yoluyla el değiştirir. Ancak, 1950’lerin deneyimi, 1924 Anayasası’nın çoğulcul demokratik rejimi güvencelemeye yeterli olmadığını açıkça ortaya koyar.

C) Hukuk devletinin oluşturulması

1961 Anayasası7, bütün güvenceleriyle demokratik bir rejim getirmeyi hedefliyordu. Nitekim, 2. maddesi hükümlerine göre: «Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına (…) dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. »

İki meclisli bir parlamentoya geçilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasıyla yeni bir egemenlik anlayışı kabul edilmiştir.

1961 Anayasasının öngördüğü hükümet şekli, erkler ayrılığının yumuşak olduğu klsik bir parlementer rejimdi. Yasama organı, iki meclisten oluşmaktaydı : Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu.

Böylece, 1961 Anayasası, parlamento çoğunluklarının mutlak iktidara sahip olması riskine karşı önlem olarak yeniden iki meclisli Osmanlı sistemine geri dönüyordu. Hükümet siyaseten, sadece kendisini düşürme tekelini elinde bulunduran Büyük Millet Meclisi önünde sorumluydu. Yasaların çıkarılması sürecinde de yine son söz Millet Meclisi’ne aitti. Büyük Millet Meclis üyeleri arasından seçilen Cumhurbaşkanının yetkileri ise sembolikti. Bu Anayasanın Öncelikli amacı, yöneticilerin yetkilerini kötüye kullanması riskine karşı güvenceler geliştirmek, sınırlamalar getirmek ve karşı iktidarlar yaratmaktı.

1961 Anayasası, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yasalar çerçevesine icra edilen yürütme işlevi ve yargı bağımsızlığını tanıması ve “”Anayasa Mahkemesi’ni kurmasıyla erklerin ayrılığını getiriyordu. Avusturya, İtalya ve Federal Almanya Anayasa Mahkemeleriyle karşılaştırılabilir bir Anayasa Mahkemesi, yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemekle yükümlüydü. Mahkeme bu denetimi yasaların yürürlüğe giriş sürecinde siyasal organların başvurusu üzerine (dava yolu) veya ilk derece mahkemesinin başvurusu üzerine (itiraz yolu) gerçekleştirmekte idi. Anayasa, Danıştay’ ı yürütmenin bütün tasarruflarının yasallığını denetleme yetkisiyle donatarak, anayasal yargının yanı sıra idari yargıyı da güçlendirmiştir.

Ayrıca, yargı bağımsızlığını sağlamak amacıyla, Yüksek Hakimler Kurulu kurulmuştur.

«Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. » (Madde 132).

Yargının yanı sıra, bazı karşı-iktidarlar da oluşturulmuştur. Bağımsızlığı güvence altına alman basm-yayın organları ve özerkliği tanınan üniversiteler, bunların başında sayabiliriz. Böylece yeni anayasa, Türkiye’ye iki meclisli, modern, yasaların anayasaya uygunluk denetiminin yapıldığı, birçok yönleriyle Batı Avrupa devletlerinde uygulanan sistemleri andıran bir parlamenter rejim getiriyordu8. Temel hak ve özgürlükler açısından 1961 Anayasası, doğal hukuk anlayışı yanında sosyal insan hakları anlayışını da yansıtmaktadır (Madde 10):

«Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Devlet kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzurunu, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldırır, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar. »

Sosyal devletin bir sonucu olarak, pasif statü özgünlükleri ile pozitif statü haklarını birlikte dinamik bir insan hakları anlayışıyla düzenleyen 10. madde, « özerklik-özgürlük » kavramını « isteme hakları» ile tamamlamaktadır.

Bir sonraki madde, anayasaya saygı çerçevesinde yasallık ölçütünü koyduktan sonra, yasamaya özgürlüklerin özüne dokunma yasağı getiriyor (Madde 11). Bu alan, hak ve özgürlüklerin dokunulmaz çekirdeği olarak değerlendirilebilir.

Temel haklar yelpazesine gelince, bu haklar, kişi hakları ve ödevleri (Madde 14 – 34), sosyal ve iktisadi haklar ve ödevler (Madde 35 – 53), siyasi haklar ve ödevler (Madde 54 – 62)9 olmak üzere Anayasada üç ayrı bölüm olarak tanınmıştır.

1961 Anayasası, özgürlüklerin sınırlanması açısından «kademeli sınırlama» sistemini getirmiştir.

Aslında, Cumhuriyetin ikinci Anayasasını, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa anayasalarının bir tür sentezi olarak niteleyebiliriz.

20 Eylül 1971’de yapılan anayasa değişikliğinin hedefi, yürütme erkini güçlendirmek, özgürlükleri sınırlamak ve üniversitelerin özerkliğini kısmak olmuştur. Bu anayasa değişikliği, 1961 Anayasası ile, günümüzde yürürlükte olan 1982 Anayasası arasında bir tür köprü işlevini yüklenmiştir.

II. 1982 ANAYASASI: SÜREKLİ SORGULAMA

Yürürlükteki anayasanın özelliklerine işaret ettikten sonra (A), devlet aygıtının yeniden yapılandırılması (B) ve özgürlükler rejimine değineceğiz (C).

A) Anayasanın belirgin özellikleri

Öncelikle, 1982 Anayasasının olağanüstü ortam ve koşullarda hazırlanmış bir metin olduğunu hatırlatmak yerinde olur.10. Bununla birlikte, ulusal egemenlik, geniş anlamıyla Cumhuriyet, laiklik, temsili demokrasi vs. gibi cumhuriyetçi kazanımların devamlılığı korumuştur.

Nedir anayasanın temel özellikleri ? Her şeyden önce, çok uzun ve ayrıntılı bir anayasa metnidir. Sonra, katıdır; değiştirilebilmesi… için gerekli olan prosedürün karmaşık olmasının .yam sıra, 4. madde uyarınca, anayasanın ilk: üç maddesi; değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. Bunlar, « Devletin şekli » (Madde 1) ve « Cumhuriyetin nitelikleri » (Madde 2) ile « Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti »ne (Madde 3) dair maddelerdir. Anayasa da, siyasal otorite ile kişi hakları arasındaki dengenin daha çok birincinin lehine bozulmuş olduğu da kaydedilebilir.

Tek meclise dönüş ve yürütme organının güçlendirilmesi ile yargı bağımsızlığının törpülenmesi, yeni anayasanın ana eksenini oluşturmaktadır. Bu anayasa, bir kriz ortamında ve olağanüstü koşullarda, Türkiye adeta hep olağanüstü koşullarda yaşayacakmış zihniyetiyle hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Anayasa, yeni bir devlet yapısının oluşturulmasında ve özgürlüklerin düzenlenmesinde dış göndermelere de başvurmuş, hükümet biçimi açısından Fransız V.ci Cumhuriyeti’nin Anayasasından esinlenmiştir. Haklar ve özgürlükler alanında getirdiği sınırlamalar rejimi, bir önceki anayasa koyucuların özgürleştirici iradesini sekteye uğratmıştır. Ancak, Anayasa Komisyonu’nun görüşüne göre, Özgürlüklerin sınırlanması konusunda olçüt olarak İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi referans alınmıştır.

B) Devlet aygıtının yeniden yapılandırılması: demokrasi açığı

Senatonun kaldırılmasıyla, yeni parlamento tek meclisten oluşmaktadır. Beş yılda bir11 tek dereceli genel oyla seçilen 400 milletvekilinin oluşturduğu Millet Meclisi, yasaların ve bütçenin onaylanması, hükümetin denetlenmesi ve sorumluluğunu gündeme getirmesi, hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin verilmesi… gibi geleneksel parlamenter yetkilerle donatılmıştır. Öte yandan, Millet Meclisinin hükümetle olan ilişkileri de oldukça eksiksiz bir şekilde düzenlenmiştir. Millet Meclisi, üç ayrı yolla, «”göreve başlama ve güven oyu» (Madde. 110), görev sırasında güvenoyu » (Madde 111) ve «gensoru önergesi » (Madde 99) çerçevesinde hükümetin sorumluluğunu gündeme getirebilmektedir.

Cumhurbaşkanının Millet Meclisini feshetme yetkisi ise belli koşullara tabidir. Öte yandan, 1982 Anayasası Millet Meclisi’nin kendi kendini yenilemesi ve kendiliğinden feshi imkânını da öngörmektedir.

Yürütme organının güçlendirilmesi kendini önce, kurumların işleyişinde merkezi bir konuma yerleşen Cumhurbaşkanının yeni statüsünde gösteriyor. Millet Meclisi tarafından, yedi yıllık bir dönem için seçilen Cumhurbaşkanı, devletin başı olma sıfatıyla, « güçlü devlet » tipi katı ve yaygın bir piramidal yapı şeklindeki hiyerarşinin tepesine yerleştirilmiş bulunuyor. Cumhurbaşkanının, yasama, yürütme ve yargı alanlarına ilişkin olmak üzere üç tür yetkisi vardır. Ayrıca anayasa, Cumhurbaşkanına kriz^ dönemlerinde önemli yetkiler de vermektedir. Buna göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı kanun hükmündeki kararnameler üzerinde herhangi bir yargı denetimi yapılmamaktadır. Cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği işlemleri de keza yargı denetiminin dışındadır.12

«Bakanlar Kurulu» olarak adlandırılan hükümet ise, ülkenin ulusal siyasetini belirlemek ve uygulamak için ihtiyaç duyduğu bütün siyasal ve idari araçlara sahiptir. Daha önce hiçbir Türk Anayasası yürütme erkini bu denli kayırmamıştı.

1982 Anayasası’ nın öngördüğü parlamenter rejim, özellikle Fransız ve İspanyol deneyimlerimden esinlenen rasyonalizasyon mekanizmaları içermektedir..

Yargı erkinin bağımsızlığı ise, ilke olarak korunmuştur13 «Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler … » (Madde 138)

Buna rağmen, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun oluşum tarzı gereği, Kurul’a Adalet Bakanının başkanlık etmesi ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının Kurulun tabii üyesi olması, yargı bağımsızlığına zedeleyici niteliktedir.

«Kurul kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.» (Madde159/III)14

C) Devlet ve özgürlükler

1982 Anayasası, bir taraftan önceki anayasanın kabul ettiği hak ve özgürlükler sistematiğini korurken ve hatta birinci ve ikinci kuşak insan haklarını, (çevre hakkı gibi) üçüncü kuşak haklara doğru genişletirken öte yandan, özgürlüklerin sınırlanması ve güvenceleri açısından, 1961 Anayasasına göre farklı bir hukuki rejim getirmiştir.

Yürürlükteki anayasa, devlet – özgürlük ilişkisi açısından kendinden Önceki anayasanın koyduğu temel ilkeden uzaklaşmaktadır : «Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir » (Madde 2).

Bu yeni tanımlamadan hemen iki çıkarsamada bulunmak mümkündür : insan hakları kavramının devletin dışında değerler arasında yer alması ve Cumhuriyetin özelliklerine hukuk dışı nitelemelerin dahil edilmesi.

Bu anayasanın özgürlükler rejimini, “insan haklarına dayalı devlet ilkesinden insan haklarına saygılı devlet ilkesine geçiş” anlamına gelen bu formül belirler dersek çok yanılmış sayılmayız.

Öncelikle, güvence ölçütleri açısından, anayasaya uygunluk kaydı altında yasallık ilkesi korunsa da, «özgürlüğün özü», yerini «demokratik toplumun gereklerine» bırakmaktadır. İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesinin metni göz Önüne alınarak, orantılılık ilkesi de temel norma dahil edilmiştir (Madde 13). 1982 Anayasası, ardından, sınırlamalar rejimiyle ilgili genel bir hüküm getirmektedir: « Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğinin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunlar sınırlanabilir. » (Madde 13/1).

Bu maddede yer alan sınırlama ölçütleri, bütün anayasal hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında kullanılabilecek nedenlerdir.

İkinci sınırlama halkasını, özellikle kolektif özgürlüklere ilişkin olup ilgili maddesinde belirtilen özel nedenlere bağlı sınırlamalar oluşturur.

Temel hak ve Özgürlüklerin kötüye kullanılamaması da bîr üçüncü sınırlama halkası olarak sayılabilir (Madde 14)15: «Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek amacıyla kullanılamazlar ».

Yazılış şekliyle bu madde, ifade özgürlüğünü dahi sınırlamaya olarak vermekte idi.

Kriz dönemlerinde uygulanacak rejime bakıldığında, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile 1982 Anayasasının 15. maddeleri arasında bir paralellik olduğu görülür. Bu kısa özetten sonra, 14 yıl boyunca gerçekleştirilen değişikliklerin büyük bir kısmının, Anayasanın « Temel hak ve ödevler » başlıklı ikinci kısmında (Madde 12 – 74) yapıldığını söyleyebiliriz.

III. DEĞİŞİKLİKLERİN SÜREKLİLİĞİ: ANAYASAL DENGELERİ ARAYIŞ

1982 Anayasası’nda yapılan değişiklikler üç alt başlıkta ele alınabilir : değiştirme yöntemi (A), değişikliklerin içeriği (B) ve değişikliklerin etkisi (C)

A) Değiştirme yöntemi

Kriz zihniyetinin ve devlet otoritesi ile bireyin özgürlüğü arasındaki dengesizliğin hakim olduğu temel norm, « demokrasi açığını» yansıtmaktadır.

Anayasanın bu özelliği, kaleme alındığı ilk günden beri değişik çevrelerin tepkisini uyandırdı. Geniş bir yelpazeye yayılan (anayasa hukuku doktrini16, sivil toplum kuruluşları ve hatta siyasal partiler tarafından sorgulanması süreci) Anayasayla ilgili bu tartışmalar; 1980 yıllarının ikinci yarısında iyice yoğunlaştı. 1982 metni, uygulamada da bazı sorunlar yaratmakta gecikmedi. Nitekim, yürürlüğe girmesinden beş yıl sonra, türev kurucu iktidar sıfatıyla Millet Meclisi tarafından ilk kez değiştirildi.17

1990’lı yılların başında yeni bir anayasa için anayasa taslakları bile hazırlanmaya başlandı. Siyasal partiler18 ile sivil toplum kuruluşları19, bu yeni anayasa arayışının öncüleri oldular. Ama ne var ki türev kurucu iktidar, tercihini yeni bir temel yasadan yana yapmadı. Millet Meclisi yeni bir anayasa hazırlamaktansa, sürekli değişiklik ilkesini benimsedi:

1982 Anayasası, 1987 ile 2001 yıllan arasında, 1987, 1993, 1995, 1999 (iki kez) ve 200120 de olmak üzere tam 6 kez değiştirildi.

Bu hususları belirttikten sonra, yöntem, sürekli yapılan rötuşlardan oluşsa bile, değişikliğin içerik bakımından kısmi kaldığını söyleyebiliriz. Nitekim, bu sürekli anayasa değişikliklerinin ana özelliği aşamalı, ama kısmi ve ürkek olmasıdır.21

B) Değiştirilen hükümlerin içeriği

1987 – 2001 yılları arasında yapılan anayasa değişiklikleri nispeten geniş bir yelpaze oluşturuyor. Bu değişikliklerin içeriği iki açıdan ele alınabilir: genel görünüm (1) ve sistematik yaklaşım (2).

1.- Genel görünüm: kronolojik bakış

1995,1999 ve 2001 yıllarında gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri, kapsam açısından, 1987, 1993 ve 1999’daki (ikinci) değişikliklere göre daha önemli olmuşlardır. Değişikliklerin büyük bir bölümü, “sosyal anayasa” hükümlerinde, yani hak ve özgürlükler alanında yapılmıştır.

1982 Anayasasında, 1987 yılında yapılan ve vatandaşların seçme ve halk oylamalarına katılma yaşının 20’den 21’e indirilmesi (Madde 67/111); milletvekili sayısının 400’den 450’ye çıkarılması (Madde 75); anayasayı değiştirme usulünün yumuşatılması (Madde. 175); bazı siyasi hak ve faaliyetleri yasaklayan geçici 4. maddenin iptalini kapsayan ilk değişiklik mütevazı ve sınırlı olmuştur22:

1993 yılında yapılan ikinci değişiklikte, devletin radyo ve televizyon yayınları alanındaki tekeline son vermekle yetinilmiştir (Madde 133) 23. Bu arada, görsel-işitsel iletişim Özgürlüğünün tanınmasında teknolojik gelişmelerin belirleyici bir payı olduğunda kuşku yoktur.

1995 yılında yapılan üçüncü değişiklikle anayasanın Başlangıç kısmı ve 14 maddesinde değişikliğe gidilmiş24 ve Başlangıç kısmının ilk bendindeki devletin « kutsal varlığı » ibaresi kaldırılmıştır. İnsan hakları alanında yapılan değişikliklerin büyük bir bölümü, dernek kurma özgürlüğü (Madde 33); sendikal faaliyet (Madde 52), toplu iş sözleşmesi hakkı (Madde 53), siyasi partilerle ilgili hükümler (Madde 68-69), kamu niteliğindeki meslek kuruluşları (Madde 135), kooperatifçiliğin geliştirilmesi (Madde 171) gibi kolektif haklar alanında gerçekleşmiştir.

Değiştirilen diğer maddeler arasında, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarına dair 67. madde; Millet Meclisinin oluşumuna dair 75. madde; yasamanın toplanma ve tatiline dair 93. madde; yargı yoluna dair 125. madde; Anayasa Mahkemesinin çalışma ve yargılama usulüne dair 149. madde sayılabilir.

Değiştirilen bu iki dizi hükümden özgürlüklere ilişkin olanı, özellikle de kolektif özgürlüklerde yapılan tadilat, anayasa değişikliğinin alanını belirlemiştir.

Anayasanın 143. maddesine ilişkin dördüncü değişiklik, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin bir kararı25 uyarınca yapılmış ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin asker üyelikleri kaldırılarak, bileşiminde değişikliğe gidilmiştir. Burada söz konusu olan daha çok ulusal-üstü bir etkenin neden olduğu bir iyileştirmedir.

Beşinci değişiklik26, özelleştirmeyi (Madde 47) ve -kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıklarda – ulusal veya uluslararası tahkime başvuruyu (Madde 125) anayasaya sokmuştur. Bu iki yenilik doğrultusunda, Danıştay’ın kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerine dair yetkilerinde de sınırlamaya gidilmiştir (Madde 155). Kısacası, küreselleşmenin baskısı altında gerçekleştirilen bu anayasa değişikliğinin amacı ekonomik liberalizm alanını genişletmek olmuştur.

1982 Anayasasında yapılan en köklü değişiklik; 3 Ekim 2001’de gerçekleştirilmiştir ve 26 maddesi insan hakları alanında olmak üzere27, 36 maddeyi kapsamaktadır. En önemli değişiklikler arasında: temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması (Madde 13), hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması (Madde 14), kişi özgürlüğü ve güvenliği (Madde 19), özel hayatın gizliliği ve korunması (Madde 20, 21, 22), ifade özgürlüğü (Madde 26), basın özgürlüğü (Madde 28), kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkı (Madde 31), dernek kurma hürriyeti (Madde 33), toplantı hürriyeti (Madde 34), suç ve cezalara ilişkin esaslar (Madde 38), temel hak ve hürriyetlerin korunması (Madde 40), ailenin korunması (Madde 41), çalışma hakkı ve ödevi (Madde 49), sendika kurma hakkı (Madde 51), adil ücret güvencesi (Madde 55), devletin sosyal ve ekonomik haklarının sınırı (Madde 65), Türk vatandaşlığı (Madde 66), siyasal partiler (Madde 68 ve 69), dilekçe hakkı (Madde 74), Milli Güvenlik Kurulu (Madde. 118) ile ilgili hükümler sayılabilir.

2.- Sistematik yaklaşım

On dört yılda yapılan altı anayasa değişikliği üç başlık altında incelenebilir : ideolojik temel, özgürlüklerin statüsü ve kurumsal değişiklikler.

a) ideolojik temel

Anayasanın ideolojisinden kastımız, bu temel metnin ruhuna ve lafzına hakim olan belli bazı ifadeler, ilkeler ve hükümlerdir. Bunlara örnek olarak; « Türk devletinin kutsal varlığı »28, « Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı (…) demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir29» (Madde 2), değiştirilemeyecek hükümler (Madde 4), olağanüstü dönemde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnamelerin anayasaya aykırılığının iddia edilememesi (Geçici Madde 15) gibi hükümler verilebilir. Anayasanın, insan hakları ve zayıflatılmış olan demokratik kurumlara vasat bir statü biçmesi, önceliği devlet otoritesine vermesi, demokrasi açığını somut bir şekilde göstermektedir.

Sürekli düzeltmelerle, 1982 metninin, zaman içinde, anayasal etikle bağdaştırılması zor kural, ifade ve hükümlerden kısmen arındırıldığı öne sürülebilir. Başlangıç kısmında yer alan ve devletin adeta kutsallaştırıldığı ibare, 1995 yılında kaldırıldı. Geçici 15. Maddenin 3. fıkrası 2001’de iptal edildi. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına dair genel hüküm, özgürlükleri güvenceleme hükmüne dönüştürüldü(Madde 13).

Yapılan bu değişikliklerin bir çoğunun, belli bir ölçüde, başlangıçta kaçırılmış bulunan anayasal dengeyi yeniden kurmaya katkıda bulunduğu inkâr edilemez. Ancak, toplumsal bir sözleşme olarak

tasarlanan bir temel normda yer alması tartışmalı ideolojik temelin kalıntıları hala yerli yerinde duruyor30.

b) Özgürlüklerin Statüsü

Genel rejim açısından bakıldığında, değişikliklerde ilk göze çarpan Özellik, genel sınırlama ilkesinden özgürlükleri güvenceleme ilkesine geçiştir. Belli başlı özgürlüklerin statüsünde de kayda değer iyileştirmeler olmuştur.

aa. Sınırlama hükmünden güvence ölçütlerine

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 13. ve 14. maddeler ile anayasanın (özellikle kolektif özgürlükler alanında) özel sınırlamalar getiren diğer bazı maddeleri, hak ve özgürlüklere uygulanan genel rejimi belirliyordu..

Daha çok özgürlüklerin kısıtlanması hükmü olarak düzenlenen 13. madde, aynı zamanda « demokratik toplum düzeninin gerekleri » ve « orantılılık» ilkesi gibi güvence ölçütleri de getirmekteydi.

13. madde, 2001 yılında aşağıdaki şekilde yeniden yazılmıştır31:

«Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.»

Kenar başlığı (temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması) olduğu gibi korunmakla birlikte, yeni biçimiyle bu madde, Avrupa standardı olan aşağıdaki üç ölçütü güvence altına alan bir hükme dönüşmüştür:

– hak ve özgürlüklerin özü32,

– demokratik toplum düzeni ve laik cumhuriyetin gerekleri33,

– orantılılık ilkesi.

On üçüncü maddenin sınırlayıcı özelliği, ilgili maddede yer alan özel nedenlere yapılan yollamalara indirgenmiştir.

«Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması» başlıklı 14. maddenin yeni yazımında, ifade özgürlüğünü kısıtlayabilecek ifadelere son verilmiştir34. «Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. »

On dördüncü maddenin yeni biçimiyle, İHAS’ nin, « hakların kötüye kullanılmasının yasaklanması » başlıklı 17. maddesi arasındaki paralellik açıktır. Anayasanın 14. maddesinin öngördüğü hakların kötüye kullanılmaması, insan haklarının hem sınırlarını hem de güvencelerini kapsamaktadır. İlk metin, daha çok sınırlamaya ve hatta yasaklamaya yatkındı. Artık ifade özgürlüğünü kısıtlayamayacak olması nedeniyle, yeni metin, aynı zamanda bir güvence hükmü olarak yorumlanabilir. Usul güvencesi açısından, 2001 değişikliğinin getirdiği iki genel hükümden söz edilebilir.

îlkin, «adil yargılanma hakkı » 36. maddeye dahil edildi : « Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri Önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. »

Ardından, «Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır » (Bent II) hükmüyle, devlet için olumlu bir yükümlülük getirdiğinden, « temel hak ve hürriyetlerin korunması» kuralını (Madde 40) pekiştirici bir düzenlemeyi gerekli kılmaktadır.

Son olarak da, demokratik olmayan (askeri) dönemde35 çıkarılan kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerinin anayasaya aykırılığının Anayasa Mahkemesi önünde iddia etmeyi yasaklayan hükmün kaldırıldığını hatırlatalım (Geçici Madde 15/ III)36

bb. Başlıca özgürlüklerin statüsündeki iyileştirmeler

Öncelikle kolektif özgürlüklerde yapılan düzenlemelerle başlamakta yarar var, 1982 metni genel sınırlama hükmünün yanı sıra, tüm toplu özgürlüklerin hepsini kapsayan bir yasak getiriyordu. Örneğin, derneklerle ilgili:, yasaklama hükmüne göre (Madde 33/IV), dernekler37;

«siyasi amaç güdemezler, siyasi faaliyette bulunamazlar, siyasi partilerden destek göremez ve onlara destek olamazlar, sendikalarla, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve vakıflarla bu amaç doğrultusunda ortak hareket edemezler.»

Oysa kolektif özgürlükleri düzenleyen hükümlerin hepsinde özgül sınırlama nedenleri de öngörülmüştür. 1995 yılında yapılan anayasa değişikliği, «toplu özgürlüklere ilişkin değinilen dayanışma yasağını, yani derneklerin, sendikaların, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının siyasal amaçlı ortak eylemleri ile ilgili kısıtlamaları kaldırmıştı. Genel sınırlama hükmü de, 2001 değişikliğiyle kaldırıldı. Toplu eylem özgürlükleri için artık sadece ilgili maddelerinde belirtilen özel sınırlanma nedenleri geçerlidir; hatta, söz konusu güvenceler de getirildi. Örneğin, siyasi partiler için aşamalı yaptırım sistemi kabul edilmiştir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi, partilerin kapatılması nihai hükmünü vermeden önce, yaptırımı gerekli kılan eylemin ağırlığına göre, söz konusu partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen mahrumiyetine hükmedebilmektedir (Madde 69).

İkinci olarak, ifade özgürlükleri alanında, 1982 Anayasası belli ölçüde, İHAS’m 10. maddesiyle karşılaştırılabilir sınırlama nedenleri öngörmüştür (Madde 26). Buna karşılık, yasa koyucuya, dil kullanımının yasaklanması gibi bazı kısıtlamalar getirme olanağı da tanınmıştı (Bend III)38. Bu hicazı verici hükmün kaldırılmasının basın özgürlüğüne de katkıda bulunacağı açıktır (Madde 28).

Üçüncü olarak, kişi özgürlük ve güvenliğini ilgilendiren değişiklikleri görelim:

-Önce, yaşam hakkı: Savaş, çok yakın savaş tehtidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez..(Madde 38/X)39

-Sonra, hakim önüne çıkarılma süresi: «Yakalanan veya tutuklanan kişi, en geç kırk sekiz saat toplu suçlarda en geç dört gün içinde Hâkim Önüne çıkarılır (Madde 19). (…) toplu suçlarda, ilk metinde 15 gün olan bu süre, 4 güne indirildi

-Son olarak da, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı ve haberleşme özgürlüğü alanlarında hukuki güvenceler güçlendirildi. Ancak, genel sınırlama hükmünün kaldırılması neticesinde, bazı sınırlama nedenleri, özel hayatın gizliliği (Madde 20), konut dokunulmazlığı (Madde 21) ve haberleşme özgürlüğü (Madde 22) gibi bir takım özgürlüklere serpiştirilmiştir. Sınırlamaların birinci kuşak haklar üzerinde yoğunlaşmış olması sebebiyle bu dağılımın eşit olarak yapılmadığı görülmektedir.

Dördüncü olarak, bazı özgürlüklerin statüsünü pekiştirmek veya bazı yeni hak ve ilkeler koymak için yapılan bir takım kısmi iyileştirmelerden söz edilebilir : «eşler arasında eşitlik» (Madde 41; ailenin korunması), « adil yargılanma hakkı » (Madde. 36: hak arama hürriyeti), devlet için işsizleri koruma zorunluluğu (Madde 49: çalışma hakkı ve ödevi), sendika kurma hakkının genişletilmesi ( Madde 51)40.

Beşinci olarak, türev kurucu iktidarın ekonomik özgürlükler alanında son derece cömert davrandığı görülmektedir. Sadece özelleştirme ve tahkimi anayasalaştırmakla kalmıyor, Danıştay’ın bu alandaki yetkilerini de kısıtlıyor41. Yasa koyucuya, özelleştirme süreciyle İlgili geniş bir takdir hakkı bırakılıyor (Madde. 47). « İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık » (Madde 125/1) olduğuna dair anayasal ilke, getirilen “kamu hizmetleri ile ilgili imtivaz şartlaşma. ve sözleşmelerde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletler arası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir» istisnasıyla yumuşatılıyor

Danıştay’ın «imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri »ni “inceleme” yetkisi, yerini görüş bildirme yetkisine indirgenmiştir. Yeni düzenlemeye göre, Danıştay’ın müdahalesi kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmekle sınırlıdır (Madde 155/II)42.

Ekonomik özgürlükle ilgili getirilen başka bir güvence de şudur : «Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan koşulları yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz (Madde 38/VIH)43

c) « Cumhriyet in Temel Organları»

Anayasanın bu başlığı altında, devletin üç erki, yasama, yürütme ve yargı düzenlenmektedir. “Güçlendirilmiş yürütme rasyonelleştirilmiş yasama, ve sınırlı bir bağımsızlığa sahip yargı”. 1982 Anayasası’nın başlıca özelliklerini ortaya koyan nitelemelerdir. Buna hemen, türev kurucu iktidarın, ilkesel olarak, Cumhuriyetin organlarında reforma gitmediğini ve tali rötuşlarla yetindiğini eklemek gerekiyor.

Yasama organı açısından, siyasal haklardaki iyileştirmelerin (Madde 67, 68 ve 69), yanı sıra, milletvekili sayısı önce 400’den 450′ ye44, sonra da 450’den 550’ye45 (Madde. 75) çıkarıldı. Seçme yaşı önce 21’den 20’ye, ardından da 20’den 18’e indirildi. 2001 yılında, kısmi bazı iyileştirmeler de şu maddelerde gerçekleştirildi: Millet Meclisi’nin genel ve özel af ilanına ilişkin yetki ve görevleri (Madde 87), kanunların Cumhurbaşkanınca yayımlanması (Madde 89), meclis soruşturması (Madde 100).

« Yürütme » başlığı altında yapılan en önemli değişiklik, Milli Güvenlik Kurulu’ yla ilgili olanıdır.(Madde 118).. Söz konusu kuruluşun, oluşumu önce Başbakan Yardımcıları ve Adalet Bakanının’ da katılımıyla genişletilmiş ve ardından da tavsiye yetkisi “görüş bildirme” şeklinde yumuşatılmıştır46. Yargı erkinde yapılan ilk küçük düzeltme, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin bileşimiyle ilgili olmuştur (Madde 143). İkinci müdahale, Danıştay’ ın imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri üzerindeki denetleme yetkisinin sınırlanmasını öngörmüştür (Madde Üçüncü olarak, geçici 15. maddenin iptaliyle (F. IV), 1980-1983 olağanüstü döneminde çıkarılan kanunlara karşı Anayasa Mahkemesi’nde dava açılmasının önü açılmıştır.

Son olarak da, Anayasa Mahkemesi’nin siyasal partilerle ilgili davalarda çalışma ve yargılama usulü değiştirildi (Madde 149/1). Anayasa Mahkemesi, beşte üç çoğunlukla karar verdiği anayasa değişikliklerinin iptali dışındaki bütün kararlarını salt çoğunlukla alırken, 2001 değişikliğinden beri beşte üç çoğunluk aranmaktadır. Sonuç itibarıyla, kurumsal anayasa hukukuyla ilgili değişikliklerin sınırlı kaldığı görülmektedir. Nitekim altıncı Anayasa değişikliğini izleyen yeni değişiklik paketi, yargının bağımsızlığı, Cumhurbaşkanının statüsü, milletvekili dokunulmazlığı, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, vs. gibi, daha çok devlet organlarının yapılanması ve yetkileriyle ilgili konuları kapsamaktaydı.

C) Değişikliklerin etkisi

Gerçekleştirilen anayasal değişikliklerin kapsamını değerlendirebilmek için, öncelikle bu değişikliklerin, «Cumhuriyetin temel organları »nda, erkler arasında dengeleri sağlayacak bir anayasa revizyonun yapılmasıyla, tamamlanması gerekmektedir. İkinci bir saptama da, değişikliklerin etkisinin, ilgili hükmün yeni biçimine ve düzenlediği özgürlüğün niteliğine göre değiştiğidir. Bunlar üç kategoride değerlendirilebilirler: – doğrudan etki yaratabilecek değişiklikler, örneğin toplu suçlarda yargıç önüne çıkarılma süresinin kısaltılması. uyum yasalarıyla etki yaratabilecek değişiklikler : toplu

özgürlüklerle ilgili birçok değişiklik bu kategoride yer alır. devlet için yükümlülük doğuran yeni yasal düzenlemeler gerektiren anayasa normları. İşsizlerin korunması, bunun örneklerinden biridir (Madde 49).

Parlamentonun uyum yasaları konudaki tercihi, yeni bir metin oluşturmak yerine, kısmî ve aşamalı bir değişiklik yönünde olmuştur. Burada uyum yasaları olarak çıkarılmış 3 yasaya değineceğiz.

Meclis ilkin, ifade Özgürlüğünü genişletmek amacıyla, Ceza Kanunu’nun, Ceza Muhakemeleri Usulü’nün ve Terörle Mücadele Yasası’nın bazı hükümlerinde değişiklikler yapan bir yasa kabul etti47.

İkinci olarak, Dernekler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri

Kanunu, Siyasal Partiler Kanunu ve Basın Kanunu gibi 8 kanunda değişiklik yapan 4748 sayılı kanun yürürlüğe kondu48. Sonuncusu ise, en radikal değişiklikleri içeren 4771 sayılı Kanundur49. Parlamentonun mevcut yasalarda asgari düzeltmelerle yetinmeyip, yeni yasalar çıkaracağı ümidiyle, yargı organlarının anayasal reformları uygulamaya koymada önemli bir işleme de sahip olduğu gözardı etmemek gerekiyor. Değişiklik yapılan hükümlerin etkisini ölçmek için, sadece anayasa hukukçusunun yorumlarının değil, yargının bütün aşamalarındaki yargıçların tutumunun değerlendirilmeye alınması son derece önemlidir. Buradan üç ana görev çıkarabiliriz : yargıçlar Öncelikle anayasanın doğrudan etki alanını genişletebilir, ardından anayasaya uygun bir yorum yöntemi geliştirebilir ve nihayet değiştirilen anayasa hükümleriyle açıkça çelişen yasa hükümlerini uygulamaktan sarfı nazr edebilirler. Bunlara, Anayasa’ya aykırı yasaların Anayasa mahkemesine intikal ettirme yetkileri de eklenebilir.50

Anayasa değişikliklerinin etkili olabilmesi için, idari uygulamalarda da iyileştirmeler gerekmektedir. İdarenin, Özellikle de kolluk kuvvetlerinin, kolektif özgürlükler ve ifade özgürlüğü gibi bazı özgürlük kategorilerine karşı şüpheci yaklaşımı değiştirilmelidir51. Son bir saptama yapmak gerekirse, konu geçmişi, bugünü ve geleceği ile değerlendirilmelidir: – Bugüne kadar yapılanlar: Anayasa değişiklikleri, Bugün yapılanlar: Parlamento tarafından anayasa değişikliklerinin uyum yasalarının çıkarılması, – Yapılması gereken : Anayasanın kendisini değiştirmek. Son on dört yılda yapılan değişikliklerin, insan haklarının iyileştirilmesine ve siyasal rejimin demokratikleşmesine katkısı yadsınamaz. Ancak, bu değişiklikler, çağdaş Türkiye’nin kurumlarında hissedilen demokratikleşme ihtiyacına yanıt vermekten uzak kalmaktadır. Türkiye’nin iç dinamiklerinden ve ulusalüstü taahhütlerin- den yola çıkarak yeni bir anayasa hazırlanabilir. Hem dikey (insan hakları, demokrasi, hukuk devleti), hem yatay (doğa, birey, devlet) olmak üzere iki dizide toplanan üç kavram, kanımızca yeni bir anayasanın ruhunu ve yapısını belirleyebilir.

1 1839’da Padişah tarafından ilan edilen Tanzimat Fermanı, Osmanlı İmparatorluğunun bütün kurumlarım kapsayan bir örgütlenmenin ilkelerini ve temellerini koymuştur.

2 20 Ocak 1921 tarihli « Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ilk toplantısını 23 Nisan 1920’de Ankara’da yapan « Türkiye Büyük Millet Meclisi » (TBMM) tarafından kabul edilmiştir.

3 Cumhuriyet rejimi, Türkiye’nin bağımsızlığım tanıyan Lozan Antlaşması’nm İmzalanmasından (24 Temmuz 1923) sonra, 29 Ekim 1923’te ilan edilmiştir.

45/2/1937 tarihinde gerçekleştirilen değişikliklerle, Kemalist ilkeler Anayasa metnine de dahil edilmiştir. Daha sonraları Atatürk İlkeleri olarak anılacak olan bu ilkeler, laikliğin yanı sıra cumhuriyetçilik, inkılapçılık, halkçılık, devletçilik ve milliyetçilik olmak üzere 6 tanedir.

5Demokrat Partinin (DP) kuruiması, 1923’te Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nce temsil edilen tek parti rejimine de son vermişti. Daha önce, 1925 ve 1930’da çok partili rejime geçiş yönünde iki girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

6Bu seçimlerle Türkiye, 1876, 1909 ve 1923 tanık olunan dönüşümlerle mukayese edilebilecek çapta bir kırılma yaşamıştır. Bknz. : Jean Marcou, « L’expérience constitutionelle turque », REVUE DE DROIT PUBLIC (R.D.P), 2-1996, s. 443.

7Bu Anayasa, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından, siyasal partiler ve sosyal örgütlerin seçtiği bir Kurucu Meclis tarafından hazırlanmış ve 9 Temmuz 1961’de halk oylamasına sunularak kabul edilmiştir.

8 Bkz. ve karş.: Jean Marcou, «L’expérience constitutionelle turque», s. 448. 1961 Anayasası Üzerine ayrıca bkz.: H. N. Kubah, « Les traits dominants de la constitution

de îa seconde République turque», REVUE INTERNATIONALE DE DROIT COMPARE, 1965, No. 4, s. 855-872.

9 Anayasa metni, 53 maddesi insan haklarına İlişkin olmak üzere 157 maddeden oluşuyordu.

10 12 eylül 1980’de, Genel Kurmay Başkanı’ nm başkanlığında ve Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Kuvvet Komutanlarının oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi yönetime el koyarak Parlamentoyu feshetmişti. Darbenin amacı, sivil kurumların sağlayamadığı kamu düzenini ve devletin otoritesini yeniden tesis etmekti. Askerlerin gözetiminde yeni bir Anayasa hazırlandı. Bir Danışma Meclisi, Anayasa metnini hazırlamakla görevlendirildi, ancak son söz 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi (MGK)’ye aitti. Anayasa, 7 Kasım 1982’de halk oyuna sunularak kabul edildi

11 Eski anayasada 450 olan milletvekili sayısının 400’e düşürülmesi ve 4 yıl olan seçim döneminin 5 yıla çıkarılması sözkonusudur. (1961 Anayasasında) Senato 180 üyeden oluşmaktaydı.

12Anayasanın öngördüğü siyasal rejimin özelliği, 1980’Ierin ikinci yarısında yoğun bir doktrin tartışmasının hedefi olmuştu. Bir yoruma göre, yeni Anayasanın getirdiği rejim parlamenter rejime yakındı ve, her halükarda, Cumhurbaşkanım seçim tarzının da doğruladığı gibi, siyasal rejim, klasik bir parlamenter rejime doğru gelişebilirdi. Başka bir görüşe göre ise, Devlet Başkanının yetkileri göz önüne alındığında, getirilen yönetim biçimi, başkanlık rejimine, en azından yarı-başkanlık rejimine yatkındı. Ancak, kurumsal ve siyasal uygulama, 1982’de kurulan rejimin yarı-başkanlık sisteminden çok parlamenter rejime daha yakın, olduğunu göstermiştir. Tartışma için bknz. ; İ. Ö. Kaboğlu, « Quelle solution à l’instabilité politique en Turquie : Renforcement de l’exécutif ou démocratisation du parlement ? », UN PRESIDENT ELU PAR LE PEUPLE, UNE BONNE SOLUTION ?, (Sous la direction de A. Bockel. H. Roussillon, E. Teziç) yönetiminde, Galatasaray Üniversitesi ve Üniversite” de Toulouse 1, s. 215-226.

13Yargı yollarının çeşitliliği de korunmuştur. Ancak, sivil ve askeri yargı arasındaki farklılık, askeri yargının lehine açılmıştır.

14İdari kararlara karşı yargı yolunu kapayan hükümler, 1982 Anayasası’nda istisnaî bir durum değildir.

15İleride belirtileceği üzere bu madde, 2001 revizyonunda köklü bir değişime uğranılır.

161982 Anayasasının sistematik bir eleştirisi için bakınız: Bülent Tanör, İki Anayasa: 1961- 1982, Beta, 1986, İstanbul. Ayrıca bakınız : Muzaffer Sencer, « From the Anayasa of 1961 to the Anayasa of 1982 », TURKISH YEARBOOK OF HUMAN RIGHTS, Cilt. 7-8, 1985-1986, s. 15-72.

17Anayasanın 175. maddesi uyarınca, «Anayasanın değiştirilmesi, Türkiye Büyük Millet meclisi üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir (…) Değiştirme teklifinin kabulü, Meclisin üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür.»

Anayasa değişikliği, aynı maddenin son bendinde belirtilen koşullarda Cumhurbaşkanı tarafından halk oyuna sunulabilir;

18Büyük siyasal partilerin kamuoyuna anayasa taslaklarını sundukları 1991 seçim kampanyası, tam bir demokratik bir platforma dönüşmüştü.

19Örneğin 1991 yılında, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği, TÜSİAD, çoğunluğu anayasa hukukçularından oluşan bir grup akademisyene bir anayasa tasarısı hazırlattı.

20Millet Meclisi Anayasa Komisyonu’nun yeni bir anayasa değişikliği üzerindeki çalışmaları devam ediyor.

21Bu noktada politik düzeyde ve sosyal düzeyde yaklaşım farkı olduğu söylenebilir: Sosyal açıdan bakıldığında, ilgili çevrelerin tavırlarını daha çok yeni bir anayasa yapılmasından yana koyduklarını fark etmek güç değil. Bilimsel toplantılar, sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin girişimleriyle gerçekleşen çeşitli etkinlikler yeni bir anayasa arayışım teyit etmektedir.

Hatta bu çevreler tam bir anayasa metni bile sunmuşlardır. Bu girişimlere örnek olarak, en son Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlatılan öneriyi belirtebiliriz.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi, Türkiye Barolar Birliği, Ankara, 2001. İngilizce versiyonu için bakınız : Proposition of the Anayasa of the Republic of Turkey, Union of the Bars of Turkey, may 2002

22Kanun N° 336İ, Kabul ta. 17. 5.1987, R.G. : 18 Mayıs 1987, Sy.19464.

23Kanun N° 3913, Kabul ta. 8.7.1993, R.G.: 10 Temmuz 1993, Sy. 21633.

24Kanun N° 4121, Kabul ta. 23.7.1995, R.G. : 26 Temmuz 1993, Sy.22355. Değişildik, 21 maddeyi kapsayan anayasa değişikliği tasarısına göre çok daha sınırlı kalmıştır.

25Kanun ND 4388, Kabul ta. 18.6.1999, R.G. : 18 Haziran 1999, Sy. 23729.

26Kanun N° 4464, Kabul ta. 13.8.1999, R.G.: 14 Ağustos 1999, Sy. 23786.

27Kanun N° 4709, Kabul ta. 3.10.2001, R.G.: 17 Ekim 2001, Sy. 24556.

28Başlangıç kısmının birinci bendi. Başlangıç kısmî « Anayasa metnine dahildir.» (Madde 176).

29Bir önceki anayasanın özgürlük İle devlet arasında bir çakışma öngördüğünü hatırlatalım. (Madde 2).

30Tabii bizim görüşümüz yeni bir anayasa yapılmasından yana. Ancak, Anayasanın bu olumsuz yönleri, uyum yasalarının çıkarılmasıyla nispeten hafifleyecektir.

31Kanun N° 4709, Kabul ta. 3.10.2001.

32Aslında söz konusu olan, 1961 Anayasası’nca daha önce tanınan bu kavramın yeniden anayasaya konmasıdır.

33Anayasa Mahkemesinin, vazgeçilmez temelini laikliğin oluşturduğu demokratik toplum kavramına dair bir içtihat geliştirmiş olması nedeniyle, bu ölçütün anayasaya dahil edilmesinin ne kadar yararlı olduğu tartışılabilir. Tabii, laik cumhuriyet kavramı laikliğin güçlendirilmesi için kullanılabileceği gibi, son yularda yoğunluk kazanan “mücadeleci laikliği” tahrik etmesi de muhtemeldir.

34Kanun N° 4709, Kabul ta. 3.10.2001.

3512 Eylül 1980 tarihinden seçimler sonucu yeniden kurulan TBMM Başkanlık Divanının teşkil edildiği tarihe kadar geçen dönem (Geici M. 15/1). Başkanlık Divanı 6.12.1983 tarihinde oluşturuldu.

36Aslında anayasa hukukçularının büyük çoğunluğuna göre, bu tür bir yasaklama ancak olağanüstü dönem süresince geçerli olabilirdi. TBMM’nin seçimleri takip eden bir toplantısında, kriz döneminde çıkarılan kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin anayasaya aykırılığı iddia edilebilecekti. Buna karşılık, Anayasa Mahkemesi, söz konusu yasağın demokratik dönemde de devamına hükmetti.

37Ayrıntı için bkz.: İ. Ö. Kaboğlu, «De la liberté d’association en Turquie», DİCLE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ, Sy. 4, 1990, s. 3-42.

38 Ayrıntı için bknz.: İ.Ö. Kaboğlu, « La liberté d’expression en Turquie », REVUE TRIMESTRIELLE DES DROITS DE L’HOMME, 1999-2, No. 38, s. 253-276.
39MHP’nin, PKK terörizmi karşısındaki « hassasiyeti » nedeniyle « terör suçları» değişiklik dışı tutulmuştur. Ülkenin ikinci büyük partisi ve koalisyon hükümetinin üyesi MHP’nin tutumu, demokratikleşme sürecine karşı direnmiştir. Ancak, koalisyon hükümeti içinde kalmaya devam eden MHP’nin karşı çıkmasına rağmen, ölüm cezası 8/8/2002 tarihinde Millet Meclisinde kabul edilen yasa ile kaldırılmış bulunmaktadır.

40 2001 gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri.

41 Kanun N° 4446, Kabul ta.: 13,8.1999.

42 Küreselleşmenin baskısıyla gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri, özellikle sendikaların ve aydın kesimin büyük tepkisini çekti.

43 2001 anayasa değişikliğiyle.

44 1987 değişikliğiyle.

45 1995 değişikliğiyle.

46 Daha ılımlı yeni rolüne rağmen, Milli Güvenlik Kurulu’nun yetki alanı, milli savunmayla sınırlı tutulmalıdır.

47 Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Kanun No. 4744, Kabul ta. 6.2.2002, R.G.: 19.2.20O2, Sy. 24676.

48 « Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapıldığına İlişkin Kanun »; no. 4748, Kabul ta. 26.3.2002, R.G.: 7. 4.2002, s. 24721.

49 Çeşitli Kanunlarda Değişik Yapılmasına İlişkin Kanun », no. 4771, Ka. ta.: 3.8.2002.

50 İnsan Haklan Eğitimi Ulusal Komitesi, Adalet Bakanlığı ve Avrupa konseyi’nin İnsan Hakları Birimleriyle işbirliği çerçevesinde (yargıç ve savcılar da dahil olmak üzere) bütün memurlara ve (polisle de dahil olmak üzere) bütün kamu görevlilerine yönelik bir proje geliştirdi. Bu programın bütün Türkiye’deki hakim ve savcılara insan hakları eğitimi vermek üzere uygulanması, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ışığında daha özgürlükçü bir içtihadın oluşturulmasına katkıda bulunabilir.
51 Kamu görevlilerine insan hakları eğitimi programı, yüzyılın son çeyreğinde yaşanan «terörizm » ve « Devletin bölünmezliği» ikileminin olumsuz kalıntılarının etkisini hafifletebilir.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*