“ 2010 paketi, 1982 metninden ileri mi? ”

- Devamı için tıklayınız -

“Cumhurbaşkanı’nın yetkileri aslında o kadar fazla değil. Ama, özellikle 104. madde uzun. Askerler, Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerine ilişkin düzenlemenin güçlü bir görüntü vermesini istiyordu; anayasal kurumlar içerisinde hâkim bir konumda olduğu izlenimi verilmeliydi…”. Bu sözler ve itiraf, 1982’nin mimarı Profesör Orhan Aldıkaçtı’ya ait. ’90’lı yılların ortalarıydı; bir toplantıya ara verildiğinde, kürsüden iner inmez koluma girdi ve 1982’ye yöneltilen eleştirileri, böyle bir itirafla dengelemeye çalıştı.

CB’nin anayasal konumu ve yetkileri, 1982 metninin hazırlık aşamasından itibaren, Türkiye’nin anayasal ve siyasal düzeninde en çok tartışılan konuların başında yer aldı. Neden? Çünkü, CB’nin anayasal konumu, parlamenter rejimin sınırlarını zorluyordu. Bunun için, otoriterlik ekseninde nitelemeler yapıldı.Yunanistan, 1975 Anayasası’ndaki benzer arızayı, ’80 yıllarda CB’nin yetkilerini sınırlayarak giderdi. Bizdeki gelişmeler, tamamen tersi yönde oldu?

“1982 Anayasası çağdaşlarının gerisinde” idi. Ama bu sadece, yasama-yürütme ve yargı arasındaki fren ve denge mekanizmalarının CB ve hükümet lehine bozulmuş olmasıyla açıklanamazdı. Otoriter devletçi yapıda, yurttaşlar, hak ve özgürlük öznesi olmaktan çok, ödevle yükümlü topluluk üyeleri olarak tasarlanmıştı. Ama asıl sorun, felsefî ve etik temellerinden kaynaklanıyordu. Gerçekten “demokrasi açığı” ile özdeşleşen 1982 Anayasası, “millî ve maneviyatçı” bir anlayışla yazılmıştı. 1982’nin bu özelliklerini, en çarpıcı biçimde yansıtan, Profesör B. Tanör oldu. (bkz. İki Anayasa: 1961 ve 1982, Beta, 1986).

• • •

Acaba 1982 metni, ilk şeklinden ne ölçüde uzaklaştı? Hak ve özgürlüklerde, kısmen; temel ilkeleri bakımından, çok az. Devlet içi demokratik olmayan yapılanma yönünden, hiç veya tam tersi. Neden ve nasıl?

Gerçi 2001’de sivil-asker ilişkileri, siviller lehine değiştirildi. Buna karşılık, anayasal kuruluşlar üzerinde CB’nin zaten güçlü olan konumu, 2007’de pekiştirildi. 2010 değişiklik paketi ile CB, özellikle yargı üzerinde egemen konuma getiriliyor…

Kısırdöngü şu: Anayasa değişikliğini savunanlar, karşı çıkanları “statüko yanlısı” olarak suçluyor.

Buna göre, CB’nin güçlendirilmesi, değişim; buna karşı çıkmak ise, mevcut düzenden yana olmak. Evet, yapılmakta olan açısından bu doğru… Buna karşılık, ölçü olarak “insan hakları ve demokrasi” alındığında, paketi savunanlar, bu anayasa değişikliği ile hangi haklarda ilerleme kaydedileceğini ve demokratik açıdan Türkiye’nin önünün nasıl açılacağını ortaya koyabilmeli. Aksi halde, değişikliği savunmak, hükümeti ve TBMM’deki çoğunluğu savunmakla eşanlamlı.

Anayasa değişikliği, eğer üzerinde konsensüs (oydaşma) sıkıntısı bulunan alanlara ilişkin olsaydı, o durumda tartışma, kendi bağlamında yapılırdı. Mesela, yurttaşlık tanımı, kimlikler sorunuyla ilgili. Bu nedenle, kapsayıcı bir yurttaşlık yanlıları ile etnisite temelinde yurttaşlık tanımında ısrar edenler arasındaki ayrışma anlaşılabilir…

Bugünkü zıtlaşma ise, değinilen anlamda bir temel sorundan çok, “iktidar mücadelesi” ekseninde politik tercihe ilişkin. Anayasa değişikliğini ne pahasına olursa olsun savunanlar, CB’nin kurumlar bütünü üzerinde güçlenmesine de onay vermiş oluyor. Buna karşılık, mesela anayasal yargının, nasıl daha “bağımsız ve tarafsız” olabileceği tartışılmıyor.

Yine, paketten düşen siyasal partiler için öngörülen siyasal güvencenin yaratabileceği sorunlar görmezden gelindi. Genişletilen HSYK üzerinde “Yürütme” yetkisi, amacı zedeliyor; ama buna aldırmıyorlar.

Denebilir ki, Paketle hak ve özgürlükler alanında adımlar atıldı… Ama neden bu kadar?

Yargısal denetim yasakları kaldırıldı… Kısmen doğru, ama neden diğerlerine dokunulmadı?

• • •

Özetle; 2010 Anayasa paketi, 1982 metni ile karşılaştırılacak olursa;

•1982 metni, askerî yönetim altında ve otoriter usullerle hazırlandı. 2010 değişikliği ise, 82’den sonra 7. Yasama Meclisi’nde, yani demokratik yolla işbaşına gelen bir çoğunluk tarafından kotarılmakta.

•1982 metni, çağdaşlarına göre bile çok geri idi. Son 30 yılda, dünya anayasacılığında ve Türkiye toplumunda kayda değer ilerlemeler sağlandı…

Değişen zaman ve koşullara karşın 2010 “anayasa paketi”, bütünlüklü iyileştirme bir yana, en azda bile “makul” olanı yansıtmıyor. 1982 metninden ileri olduğu söylenebilir mi? Belki, sadece alaturka başkanlık isteyenler için. Zira, devletin tepesi, askerlerin yapamadığından daha fazla tahkim ediliyor…

Yoruma kapalı.