“ “ANAYASA BARIŞI” VE KÜRTLER… ”

- Devamı İçin Tıklayınız -

“ANAYASA BARIŞI” VE KÜRTLER…

2010 Anayasa oylamasını boykot eden BDP, bu kez AKP’nin “yargı yıkım projesi”ni açıkladığı sırada “Anayasal yol arkadaşlığı” işaretini verdi. Böyle bir işbirliği, Anayasa barışı ve daha önemlisi Türkiye barışı sağlar mı?

“Yargı yıkım projesi”

“Tek kişi”de yetki yoğunlaşması amacına yönelik rejim değişikliği tartışmalarına ivme kazandıran AK Parti, böyle bir iktidarın güdümüne yönlendirilebilir “yargı birliği” önerisiyle, ülke gündemine yeni bir kalem ekledi.

Askeri yüksek yargının Yargıtay ve Danıştay çatısı altına alınması, öteden beri savunulan bir görüş olsa da, Yargıtay ve Danıştay’ın tek çatı altında birleştirilmesinin hiçbir inandırıcı ve ciddi gerekçesi yok.

Yargı projesi, “kişi-başkan” rejimini bütünleyen bir devlet tasarımı görünümünde: -Tanzimat’tan Cumhuriyet’e şekillenen- devletin yapı ve örgütlenmesini baştan aşağı değiştirip, 2023’ kadar, “Tek Parti eseri”ne dönüştürmek.

“Demokratikleşme” yanılsaması…

AK Parti, yargı üzerinde vesayetini iki aşamada kotardı:

-2004 ve 2005’te, çağdışı bir CK ve bir CMK hazırlandı; özel yetkili mahkemeler kuruldu. Kin ve nefret söylemi tepeden pompalandı…

-2010’da yargı tarafsızlığı ve demokratikleşme adına Anayasa değiştirilerek HSYK yeniden yapılandırıldı. (Şimdi, “bu da yetmedi!” deniyor…)

Gösteri ve toplantı, terörizmle eş tutuldu; Hükümet ve bürokratlarını eleştirenler, darbe ortamını hazırlamakla suçlandı… “Demokrasi üzerinde vesayete son” sloganıyla hapishaneler tıka basa dolduruldu: subaylar, profesörler, seçilmişler (belediye başkanları dâhil), gazeteciler, öğrenciler, avukatlar…

Hukuk devletine yabancı yollarla toplumsal barışın zedelenmesi, “demokratikleşme ve normalleşme” olarak gösterilmeye çalışıldı; medya bu yönde kullanıldı. TSK’da beliren zaaf ve huzursuzluk karşısında, “bu kadarı da fazla” deyince Başbakan, bir anda tartışmanın yönü değişiverdi… Gözler bu kez, 4. Yargı paketine çevrildi: açıklandığı kadarıyla, birçok insan hakları savunucularının yıllardır karşı çıktığı –CK ve CMK dahil- maddeler yumuşatılacak…

“Eşitlik ve oybirliği” sıkıntısı

Anayasaya dönersek; yazımında en somut ve olumlu adım, Uzlaşma Komisyonu’nda eşitlik ve oybirliği ilkeleri idi. Bu ilkelerin çoğunluk partisince hazım sıkıntısı, daha çok süre baskısı ile dışa vuruldu: “yeni anayasa için 2012 son fırsat, ‘ya bitecek, ya bitecek’!”. Şimdiki slogan ise, “2013’ün ilk üç ayı son: Ya bitecek, ya bitecek!” Yani, -özgürlük güvenceleri pek uygulanmayan, ama iktidara ilişkin hükümleri şahlandırılan- 30 yıllık Anayasa’ya, şimdi üç aylık ömür biçiliyor. Süre baskısına eklenen içerik bombardımanı, eğreti zeminde sağlanan uzlaşma ortamını yok ediyor…

“Yeni Anayasa’nın eksenleri”

Yeni anayasanın misyonu, kimlik/din-devlet ilişkisi ve adem-i merkeziyet olmak üzere üç kırılma halkasını onarmak. Bunlar, özünü insan haklarının oluşturduğu demokratik hukuk devleti çerçevesinde tasarlanırsa eğer, “Türkiye barışı”nın önkoşulunu oluşturabilir. Başkanlık yoluyla “en az demokrasi”, yargı birliğiyle “en az hukuk devleti” öngören bir Anayasa, ne “kolektif kimlik”, ne “lâiklik”, ne de “yönetimde adem-i merkeziyet” için güvence oluşturabilir. Kaldı ki, AKP’nin bu konulara ilişkin haneleri eksilerde…

Türkiye barışı, demokrasi ve özgürlük ekseninde kurulabilir: yetersiz de olsa, mevcut anayasal denge ve denetleme mekanizmalarını da yok etmeye yönellik öneriler, ülkeyi bu değerlerden uzaklaştırıyor. Kimlik ve dil, Kürtler için bir kazanım olarak görülebilir kısa vadede. Ama bu, Türk milliyetçiliğinin kamçılandığı bir ortamda, demokrasi ve özgürlüklerden daha da yabancılaştırıcı bir etki yaratabilir. Sonuç olarak, Kürtlerin kilit konumu, “Türkiye barışı” için geçerli ise, “anayasa barışı” için haydi haydi geçerli. Çünkü, kazınmaya çalışılan yol, iç savaş belirtilerinin ciddi işaretleri…

Yoruma kapalı.