“ Anayasa çıkmazı... ”

- Devamı için tıklayınız -

Anayasa zamanı:

“Yeni anayasa için seçimi beklemeyelim yaklaşımı samimi değil. 2011 seçimini hazirana çekeceğiz. Önümüzde 10 ay var. Meclis açılınca yılbaşına kadar bütçe görüşmeleri sürecek. Geriye kalan 5 ayın 3 ayı seçim kampanyası. Bir de Meclis’te bekleyen yasa tasarıları var. Dolayısıyla bu sıkışık takvimde anayasa değişikliği olmaz.” (Başbakan’ın medya temsilcilerine açıklaması, 25 Eylül).

Bir ön saptama: MHP’nin Anayasa değişikliğini, 2010 yerine 2011 seçimlerinden sonra yapma önerisi, AKP tarafından kabul görmemişti. Şimdi ise, CHP Anayasa için “hemen”; AKP ise, 2011 seçimlerinden sonra, diyor.

Zamanlamaya ilişkin gerekçelendirme dışında, Başbakan’ın açıklamasında üzerinde durulması gereken iki ana sorun var: Anayasa değiştirilecek mi, yoksa yenilenecek mi? Eğer hedef “yeni”sini yapmak ise, bu hangi yöntemle kotarılacak, yani süreç nasıl işletilecek?

Önce erteleme gerekçesine bakalım: doğru, TBMM’nin gündemi, 23. yasama döneminde çok yoğun olacak; ama, 24. dönem de benzer olacak. Bununla birlikte, her iki Meclis’e bir de temsili özellik açısından bakmakta yarar var: % 10 seçim barajına rağmen, 2007 Meclisi, DTP’nin TBMM’ye giriş tarzı -bağımsız adaylar- nedeniyle temsili özelliği, % 80’i aşan oldukça yüksek bir Meclis’tir. Önceki Meclis’in temsil oranı % 55 kadardı. Yüzde on barajla yapılacak seçim sonucu oluşacak 2011 Meclisi’nin temsili özelliği, bugünkünden çok düşük kalabilir…

İktidarın “çelik iradesi” mi?

Siyasal parti yönetimine atfen yüzyıl kadar önce R. Michels’in kullandığı oligarşinin “tunç kanunu” deyimi, siyasal parti yönetimleri için günümüzde de geçerli. Fakat, AKP’nin % 10 seçim barajını ne pahasına olursa olsun sürdürme inadı, ülke yönetimi açısından “iktidarın çelik kanunu” olarak nitelenebilir. Bunun AKP açısından anlamı şu: değişik kombinezonlarla iktidarı mümkün olduğunca uzun bir döneme yaymak.

Meclis, neden yapamaz?

Anayasa değişikliğinde başlıca yetki TBMM’nin. Yenileme ise, değiştirme işlemini aşan bir süreç. Çünkü, yenilemenin maddî sınırları var ve bunlar, ancak TBMM’yi taşan geniş bir uzlaşma zemininde aşılabilir. Siyasal bakımdan da, TBMM, siyasal çekişmeler ve parti liderleri güdümünde, yeni bir anayasanın gerekli kıldığı çalışma ortamını yaratmaya elverişli değil. TBMM çalışmasında, “yeni” kurallar, kurumlar ile fren ve denge mekanizmalarından çok, parti beklentileri ve statükocu yaklaşım tarzı baskın gelecek. Öte yandan, TBMM’nin gündemi hep yoğun olacağından, geniş ve serinkanlı bir anayasa müzakeresine ayıracak zaman konusunda hep sıkıntılı olacak.

Bu nedenle, anayasayı yenileme konusunda içten olan siyasetçiler ve özellikle parti liderleri, TBMM’nin, danışma niteliğinde olsa da ikinci bir meclisin yolunu açması için çaba göstermeli. Adı, “Anayasa Meclisi” veya “Anayasa Kurultayı” olabilir. Kuşkusuz, böyle bir meclis temsili bir niteliğe sahip olmalı. Türkiye’nin anayasal birikimini en iyi şekilde değerlendirerek hazırlayacağı metni, yine TBMM’nin oyuna sunabilir ve onay makamı olarak son sözü söylemek için halka sunulur. Halk reddederse, yeni metin için gerekli mekanizma işletilir…

Acelem var, acelen ne?

Yeni anayasa isteyenler, sadece AYM ve HSYK’nın yapılanma tarzına değil, haklar alanında geriletici öğeler de içeren bölük-pörçük ve sekter iyileştirmelere de karşı idi. Ama daha önemlisi, 12 Eylül halkoylamasında “hayır” oyu, diğerleri arasında şu gerekçeye de dayandırılıyordu: onaylanan değişiklik paketi, yeni anayasanın yolunu kesebilir. Çünkü, AKP önceliklerini yansıtan değişikliğin yürürlüğe girmesi, büyük ölçüde Parti’nin beklentilerine yanıt vermiş olacak. Yeni anayasa girişiminde bulunsa da, çoğunluk partisi, değiştirilen Anayasa maddelerine yeniden dokunulmasına sıcak bakmayacak. Oysa, Anayasa bir bütün olarak ele alınmaz ise, bunun adı yenileme değil, yeni bir değişiklik olur…

Başbakan’ın açıklamaları, bu kaygıyı haklı çıkaracak yönde: 24. yasama Meclisi’nin gündemini, şimdiden “anayasa” olarak belirledi. Muhalefet partilerine ve STK’lara, “-biz 2007 taslağımızı sahipleniyoruz-, siz de getirin çalışmalarınızı” dedi. Böylece, seçim kampanyasının ana malzemesi belli oldu: anayasa.

Bu şu şekilde de yorumlanabilir: 2010 değişikliği ile “nasılsa benim ihtiyaçlarım karşılandı”; şimdi gelin ülke için çalışalım. Ama, benim belirleyeceğim zaman dilimi ve yöntemle, benim güdümümde… Düne kadar, “selden kütük kapma” misali, Anayasa değişikliği için telaşlanan AKP, şimdi CHP’ye, “acelen ne?” demek istiyor. Doğru, Anayasa yapımı, aceleye getirilecek bir süreç değil; ancak, başlamak için acele edilmez ise, hiçbir zaman başlanamaz ve bitirilemez…

Yoruma kapalı.