“ ANAYASA İDEOLOJİSİZ OLABİLİR Mİ? ”

- Devamı için tıklayınız -

ANAYASA İDEOLOJİSİZ OLABİLİR Mİ?

Anayasa’ya aykırı ve düzeltilmesi gereken onca yasa varken; İHAM kararlarına uygun düzenleme ve uygulama gereğini doğuran sorunlar yumağı giderek büyürken; yargı kararları ek güvence düzenlemelerini gerekli kılarken; çalıştaylar yapılan bazı konularda çözüm yolları belli iken; TBMM geçmiş yıllarda, Anayasa değişikliği ile kendine verdiği yasal düzenleme görevini yıllardır yerine getirmezken, bu acil konulara yoğunlaşmak ve ülkeye bir nefes aldırmak yerine, neden anayasa?

Anayasal yanlışları dillendirmek ve uyarılarda bulunmak, yanlışlardan dönülmesini sağlamaya veya yeni yanlışların önüne geçmeye katkıda bulunabilme umudu ile açıklanabilir.

YANLIŞLAR ZİNCİRİ…

Anayasa yönteminden içeriğine kadar, anayasanın madde sayısından yapım süresine kadar söylenenler, anayasa hukukunun temel bilgileri ile çelişmekte. Hatta, şöyle bir izlenim doğmuyor değil: acaba sürekli açıklamalarda bulunan kişiler, anayasal bilgilerin yanlış olduğunu bilmiyor mu? Yoksa, bile bile anayasal bilgi kirliliğine yol açarak, yeni anayasa ister görünerek, bir yandan, hedefi baltalamak ve bir yandan yürürlükte olanı kalıcı kılmak, öte yandan, anayasayı gündemde tutmak suretiyle, içiçe geçmiş bulunan siyasal, toplumsal ve iktisadi sorunları unutturmak.

Yanlışlar hanesindeki konular temel: kurucu iktidar-kurulu iktidarı birbirine karıştırma, değişmez hükümlere verilen anlam, kısa-esnek anayasa söylemi, ideoloji- anayasa ilişkisi.

Kuşkusuz, bu yanlışlar, derin çelişkileri saklayamıyor. Belki de amacı saklamak. Ya da, çelişkileri bilinçli olarak yaratmak suretiyle, bir gün anayasa yapılsa da, düzenleme ve/ya koruma alanına girecek konu ve değerleri giderek aşındırmak, değersizleştirmek ve yok etmek.

Mesela Ankara, Anadolu’ya, taşraya, köylere, kırsal kesime daha çok hizmet, belde hizmeti götürmek durumunda iken; tam tersine, yaşam mekanlarını tahrip ediyor, yok ediyor, su hakkını sınırlıyor. Bunu sağlamak için ise, halkın üzerine jandarmayı salıyor.

Oysa 21. Yüzyıl anayasaları, çevre/doğa ve ülke eksenli anayasalardır. Tanık olunan uygulamalar ise, 19. Yyıl liberalizminin teknolojiyle takviye edilmiş biçimini andırıyor.

20. YÜZYIL ANAYASACILIĞI

Liberalizm ve sosyalizm, 20. Yüzyıl anayasacılığını damgalayan büyük ideolojilerdir. Hatta, liberalizmin sosyal ve neoliberal dalgaları da, anayasalar üzerinde derin izler bıraktı. Bu bakımdan, sosyalist anayasa geleneğinin yükselme ve çökme dönemlerinde tanık olunan köklü kopuşlar olmadıysa da, liberal anayasalar da kendi içerisinde dönüşüme uğradı. Mesela, liberalizm ortak paydasında buluşan Cumhuriyet anayasaları, liberal (1924), sosyal (1961) ve neoliberal (1982) şeklinde ayrımlara tabi tutulabilir.

Sosyalist deneyim de kendi içerisinde hayli çeşitli: SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti, Orta ve Doğu Avrupa, Yugoslavya,…

Anayasa hukukunun insan hakları yoluyla uluslararasılaşma süreci de 20. Yüzyılda başladı. Anayasa Mahkemesi yoluyla hukuk devletinin temellenmesi de…

Aslında, yoğun deneyimlerin yaşandığı 20. Yüzyıldan devraldığımız anayasacılık mirası oldukça zengin.

21. YÜZYIL ANAYASACILIĞI

Toplumların çeşitlenen ihtiyaçları ve sürekli dönüşüm halinde olan siyasal yapılar, hatta yerküresi üzerinde neden olunan sorunlar, anayasal gelişmelere ivme kazandırmış bulunuyor. Gerçi, iki büyük insan hakları anlayışı, 20.yüzyıl anayasalarını ayrıştıran başlıca etmen oldu: liberal ve sosyalist anayasacılık. Fakat, sosyallik ve evrensellik, ideolojiler üstü ve ötesi bir etki yaratmadı değil. Öyle ki, bu kez, “insan hakları ideolojisi” kavramı öne çıktı.

İnsan haklarını bütünsel kavrayış, hak ve özgürlüklerin bölünmez bir bütün oluşturduğu anlayışı ışığında geliştirilen insan hakları kuramı, bağımsız bir bilim dalı oldu. Hakların öznesi insan, ne sadece soyut bir varlık, ne de belli sosyo-mesleki katmana veya sosyal sınıfa mensup bir birey, aynı zamanda içinde yaşadığı çevresel ortamın, hak ve yükümlülüklerini şekillendirdiği sorumlu bir kişi.

İnsan haklarında geriye gidilmezlik ilkesi gereği, 20. Yüzyılda kazanılan haklar, asgari eşik olarak görülecek. Eksik kalan veya bırakılan ya da yeni hak türleri, bütüncü anlayış ve insan haklarının bölünmezliği ışığında hem sistematik biçimde hem de güvenceleriyle yeniden düzenlenecek. Bu yapılırken, uluslararası kazanımlar da veri olarak alınacak. Kişi güvenliği ve özgürlüğü, sosyal ve kültürel haklarla tamamlanacak; bunlar ise, çevresel haklarla anlam kazanacak…

Eğer bütün bunlara evet diyorsanız, insan haysiyetini temel alan anayasanın örgüsü, insan hakları ideolojisine dayanacak demektir. Ama, ille de “anayasa ideolojisiz olacak” diyorsanız, insan hakları ile sorununuz var demektir

Yoruma kapalı.