“ Anayasa ortak dili için... ”

- Devamı için tıklayınız -

Dil ve anayasa: Avrupa bütünleşmesi ve anayasa hukukunun oluşturulmasında anahtar kavram olarak dil. Avrupa Anayasa Hukuku Ağı’nın öncelikli gündemi. Gerçi, Avrupa anayasa kültürü ve anayasa patrimuvanı, anayasacıların son yıllarda üzerinde durdukları bir konu. Avrupa Anayasa Hukuku Ağı (European Constitutional Law Network/ ECONET) ise, bu çerçevede iddialı hedefleri olan ve sadece anayasacılarla sınırlı kalmayıp diğer disiplinlerin de katkısına açık bir proje.

OLUMLU ETMENLER

Anayasanın işlevi üzerine görüş ayrılığı yok: Anayasa, cevap vermez, çözüm getirir; gelecek için bir umut oluşturur. Anayasa dili, çözüm oluşturmada yeri doldurulmaz bir işlev görür. Anayasanın kavramsal tanımında da dil belirleyici: soyut ve genel kavramlara, ortak anlamlar yüklenilmeli.

Anayasa hukuku, ortak dilin oluşturulmasında, diğer dalların katkısına açık. Aslında onları şekillendirecek olan da anayasal normlar.

Kuşkusuz ortak dil, benzer ilkeler ve bunları uygulamaya geçirecek kurumlar ile denge mekanizmalarının varlığı ölçüsünde inşa edilebilir. “İnsan onuru” kalkış noktası, insan haklarının temeli olarak. Zaten, Avrupa anayasa patrimuvanı, büyük ölçüde insan hakları kazanımına dayanmıyor mu?

Bunların bir bütün olarak tanınmasında Avrupa sistemi yetersiz kalsa da, “İnsan Hakları Avrupası”, aslında Avrupa Anayasa Hukukunun ortak paydası. Öte yandan, hak ve özgürlüklerin, siyasal kurumlara oranla daha türdeş ilkelere dayandığı biliniyor. Devletler arasında siyasal rejim farklılaşması olabilir; buna karşılık, insan hakları konusunda ulusal takdir payı çok sınırlı, hem ilkeler hem de koruma mekanizmaları bakımından.

Kaldı ki, Avrupa mekânında siyasal rejim farklılaşması da o denli belirgin değil, çünkü parlamentoculuk ortak model. Bu ortak dili kolaylaştırır…

ÇOK YÖNLÜ BİR KONU

Dil ve anayasa, sadece anayasal kavramlar üzerine ortak söylem oluşturulması ile sınırlı değil. Siyasal örgütlenmenin alansal farklılaşması ölçüsünde, anayasaların dillere ilişkin düzenlemesi de konuya dahil. Bu çerçevede İsviçre’de dört resmi dilin bulunması, İspanya’da ise özerk topluluklarda ikidilli yapı olanağı, belirtilebilir: Katalonya’da, İspanyolca ve Katalanca, birlikte iki resmi dil.

Fakat, ortak anayasa dili, bu değinilen konuların ötesinde “usule ilişkin sorunları” da kapsar: anayasa yapımını ve anayasayı uygulamakla görevli yasama organının faaliyetlerini de. Yasayıcı, hukuk mantığı içerisinde rasyonel bir şekilde hareket etmeli. Özgürlük ise, bu mantığın güvencesi. Bu süreçte iki kavram belirleyici: hukuki güvenlik ve hukukun saydamlığı. Böylece, usul ve hedef birbirini tamamlar.

Bugün ve gelecek, geçmişi unutturmamalı: Anayasanın başlangıç kısmı, geçmişten devralınan mirasa yollama yapabilir, nereden gelindiğini göstermek için. Ama daha çok geleceğe yönelik ortak hedefleri öne çıkarır.

YA TÜRKİYE?

Anayasa hukuku ortak dilinin oluşturulmasının neresinde? Geçen cumartesi Sicilya’daki “Dil ve Anayasa” toplantısında, ülkemizdeki arayışlar ve kırılmalar da yatırıldı masaya. Arayışlar: hak ve özgürlükler konusunda, yakın geçmişte, anayasalaşma, avrupalılaşma ve uluslararasılaşma yönünde atılan adımlar. Daha sonra, “sivil anayasa” çıkışının yaratttığı anayasal umut ve bu erekte farklı düzlemlerde gerçekleştirilen çalışmalar; anayasal yurttaşlık ve yurtseverlik ekseninde yapılan tartışmalar… Ne var ki, geleceği anayasa yoluyla inşa etme ereğinde yeşeren umudun yerini, çok geçmeden kırılmalara bırakması…

AB’nin Türkiye politikasıyla ilişkisi yok muydu bütün bunların? AB yetkilileri genişleme yönündeki tercihte, hukuki ve siyasal araçlara sahipti. Daha çok siyasal kriterler yeğlendi: birçok ülkeyi alelacele AB’ye almak, ama tam tersine Türkiye’yi bekletmek için. Adaylar arasındaki bu çifte standart yetmiyormuş gibi, AB yetkilileri iç gelişmeleri de yansız okuma yetisinden uzak; zira onlara göre demokrasi, çoğunluk partisinin ne pahasına olursa olsun kollanması ile mümkün. Böylece çifte standart iki ayrı düzlemde tamamlanmış oluyordu….

Sicilya’da ortaya çıkan tablo, 2 gün sonra Montesquieu Üniversitesindeki “Türkiye’de anayasal reform” konferansı ile tamamlanmıyor değildi? Orada görevli Türkiyeli bir meslektaşın, “Avrupa’da parti kapatmak mümkün değil, olamaz böyle bir şey…” şeklindeki tepkisini, Fransız profesör, Almanya Anayasası’ndan başlayıp Avrupa’daki durumu özetleyerek, bilgi ile dengeliyor.

Bütün bunlar, Avrupa bir yana ülkemizde ortak anayasa diline olan acil gereksinimi yansıtmıyor mu? Başlangıç için: doğru bilgilenme ama bunları yansız kullanma dürüstlüğünü elden bırakmama…

Yoruma kapalı.