Anayasa: Ortak kimlik

Anayasa: Ortak kimlik

“Birlikte yaşama iradesi”nin geliştirilmesi yönünde eyleme yönelik çabalar, anlamlı ve düşündürücü. Bu, ortak değerlerin paylaşılması ölçüsünde mümkün olup, ancak yeni bir anayasa ile gerçekleştirilebilir. Önceki üç yazıda, hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları (İH) başlıkları altındaki değerlendirmeler, aslında yeni bir anayasanın çerçevesini çizmiş bulunuyor.

Anayasa, bir toplum için, “ortak pakt” olduğu kadar, ortak bir kimliği de ifade eder. Belirli bir yeryüzü parçasında, devlet adı verilen siyasal örgüt altında bir arada yaşayan insan topluluğu için, anayasanın ortak kimlik oluşturabilmesi, ülke ve topuma ilişkin özellikleri yansıtabilmesi ölçüsünde olanaklı.

Anayasanın “toplumsal uzlaşma belgesi” ve “ortak yaşam paktı” olması, onun uzun soluklu olma özelliğiyle örtüşmekte-dir. Bunun için, anayasanın elden geldiğince genel ve kapsayıcı düzenlemelere gitmesi beklenir. Bu yaklaşım, farklılaşmaları dışlamaz. Şu anda olduğu gibi “Türkiye”, ya da “Anadolu uygarlıkları” gibi deyimler, bütün içerisinde kültürel çeşitlilik öğelerini de yansıtır. Örneğin, “Biz, ortak varlığımız olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları ve Anadolu uygarlıkları mirasçıları olarak…” söz öbeğini hareket noktası alan bir başlangıç metni, niçin düşünülmesin?

“Her yurttaşın kendisinden bir pay bulabileceği bir metin” olarak Anayasa, hem bir”üst-kimlik”,hem de “ulusal kimlik” belgesidir. Ulusal özellik, ulusal-üstü ölçeğe olduğu kadar, ulusal-altı alana açılımı da dışlamaz. Günümüzde ulusal kimliğin oluşumu veya devamı, her üç (ulus-altıulu-salulusal-üstü) düzey arasındaki rasyonel birliktelikle sağlanır.

Bir yurttaşın etnik köken, sosyo-meslekî aidiyet, yaşadığı coğrafya vb. bakımından kendisinden çok farklı konumda bulunan kişilerle birlikte “aynı metne tâbi olduğu duygusu”na sahip olması önemlidir…

1) Anayasanın etik temeli, “insan haysiyeti” olmalıdır. İnsanları eşit kabul eden bir değer olan insan haysiyeti, İH’nin çıkış noktasıdır.

2) Anayasanın düzenleme alanı, “haysi-yet-eşitlik-özgürlük” üçlüsünden hareketle, yürürlükte bulunduğu yeryüzü parçasının değerlerini de kapsamına almalı; siyasal örgütlenmeyi, insan ve ülke hizmetine yönlendirmelidir. Hangi ülkede, nasıl bir insan topluluğu için, ne tür bir siyasal örgütlenme tarzı gereklidir? Bunların yanıtı, anayasanın, “ülke-insan-devlet” ekseninde yazılması gereken bir eser olduğunu ortaya koyar.

Anayasa, bir “özgürlük tekniği” olarak, önce İH güvencelemeli; sonra, devlet organlarının “yetki sınırları”nı çizmeli.

1) İH bakımından; ortak güvence ölçütleri, ama farklılaştırılmış sınırlama nedenleri belirlenmeli; mevcut haklar -yenileri de eklenerek- yeniden yazılmalı. Birkaç örnek: Yurttaşlık: “Devlete yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkes, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır”. Kültürel haklar: “Herkes kültürel, dinsel ve dilsel değerlere ve çeşitliliğe saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir”. Yine, “barış hakkı”, çevre ve gelişme haklarıyla birlikte, “vicdanî red hakkı”nı içerecek biçimde tanınmalı.

2) Siyasal örgütlenme alanına gelince; öncelikle üç klasik devlet organı, erkler ayrılığı ilkesi ışığında yeniden yapılandırılmalı. Yürütme-yasama ilişkisinde, milletvekillerini hükümetin güdüm alanı dışına çıkaracak bir düzenleme gerekir. Yasama dokunulmazlığı, hukuk önünde yöneten-yöneti-len eşitsizliği yaratmayacak eşiğe çekilmeli; kurumlararası denge arayışında, iktidar, “buyurma”dan çok, “paylaşım” temelinde düzenlenmeli.

Yargı, kurumsal yönden güvence ve bağımsızlık temelinde yeniden yapılandırılmalı; mevcut askerî yargı mercileri, Yargıtay ve Danıştay’a bağlanmalı.

Üç devlet organı yanında, uzman ve özerk nitelikli düzenleyici ve denetleyici kurumlar da anayasal güvenceye kavuşturulmalı.

3) Devlet biçimi bakımından; üniter devlet şekli korunarak, katı merkeziyetçi yapıdan uzaklaştırıcı ve bölge yönetimini de öngören bir düzenlemeye gidilmeli Merkezi yönetim ile bölge yönetimleri arasındaki yetki paylaşımının Anayasa’ya uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını denetleme yetkisi, Anayasa Mahkemesi’ne tanınmalıdır.

Anayasa’ya, ayrıca, demokrasiyi derin-leştirici ve yaygınlaştırıcı yarı-doğrudan demokrasi yollarını koymakta da yarar var: referandum, halk inisiyatifi ve halkın vetosu gibi.

Birlikte yaşamı savunurken, onun kurumsal çerçevesini de inşa etmeliyiz. Bu da, ortak kimlik belgesi olarak Anayasa’dan başkası değildir.

Yoruma kapalı.