ANAYASA ÜZERİNE DİN İPOTEĞİ

“ANAYASA ÜZERİNDE DİN İPOTEĞİ”

“Mursi Mısırı” değil; “İnsan haklarına saygılı demokratik ve lâik hukuk devleti” niteliklerini Anayasa’nın değişmez hükmü yapan Türkiye Cumhuriyeti. “Kuvvetler birliği mi, ayrılığı mı?” tartışması, gündeme damgasını vurdu. Yanlış kullanılan “kuvvet” sözcüğü gölgesinde “hakikisi”, zemin kazanıyor.

Kuvvet/erk/özgürlük

1) “ Kuvvet” olarak nitelenebilecek başlıca kurum, “Türk Silâhlı Kuvvetleri”.

2) “Yasama, yargı ve yürütme” ise, kuvvet değil, erk/iktidar, görev/yetki. Bu organları temsil eden kişiler, kendileri için, bir bakıma “hukuk kalıbından sıyrılmış” güç düşlüyor.

3) Dahası, “medya” da, özgürlük alanında etkinlikte bulunduğu halde, kendisinde “4. kuvvet” vehmeder. Bu nedenle, gerçek/doğru ve hızlı habercilik yerine, iktidar dalkavukluğuna ve toplumu biçimlendirmeye yönelir.

Kuvvet-iktidar ve özgürlük kurum ve mekânlarının birbirine karıştığı bir ortamda, 2012’ye damgasını vuran dinselleştirme süreci ivme kazanıyor: ÖSY’de din soruları.

“Din soruları”: aykırılıklar zinciri…

Önce, “imam hatip mağduriyeti” dendi; üniversite sınav sistemi değiştirildi. Sonra, “orta kısmı” dendi; sekiz yıllık zorunlu eğitime, 4+4+4 parçalamasıyla son verildi: “seçimlik” adı altında, öğretim programına birçok din dersi yerleştirildi. Ardından, kıyafette serbestlik! ve ders kitaplarında Y. Emre sansürü. Nihayet, üniversite giriş sınavları için “din soruları” gündeme getirildi. MEB Dinçer, önce gelişmeden haberdar olmadığını söyledi. Sonra, ‘soru sayısı, söylendiğinden daha az olacak’ dedi. Sonunda, ‘Din dersi anayasal zorunluluk, bunu kabulleneceksiniz…’ sözleriyle, Anayasa’yı, “dinsel hakimiyet” için de olsa hatırlamış oldu, ama konuyu çarpıtarak. Neden?

Çünkü, bir kez, zorunlu“din kültürü ve ahlâk eğitimi” dersi nedeniyle Avrupa Mahkemesi, Türkiye’nin İHAS’ı ihlâl ettiğine karar verdi. Kararın gereği, Anayasa md. 24’ü değiştirerek, din dersini seçimlik derse dönüştürmekti. Bunu gerçekleştirinceye kadar, “din kültürü ve ahlâk eğitimi” dersini, “Sünnî İslâm” dayatmasından çıkartmaktı. Bu ise, dinler hakkında tarafsız bilgi veren bir müfredat ile sağlanabilirdi. TBMM ve AKP hükümeti, hiçbirini yapmadı. Tıpkı, din hanesi, % 10 barajı, Cemevleri vb. konulardaki ısrarında olduğu gibi…

Zaten, azınlıkları bu dersten muaf kılmakla, dersin içeriğinin, tarafsız ve bütün dinleri kucaklayıcı olmadığı da itiraf edilmiş oluyordu.

Bu süreçte, konunun anayasal boyutu, yeni anayasa çalışmasına kalmış oldu. Amaç, daha demokratik ve özgürlükçü bir anayasa hazırlamak olduğuna göre, -İHAM kararı ışığında- “zorunlu” din kültürü ve ahlak eğitimi dersini, en azından “tercihli” derse çevirme beklentisi açık.

İşte böyle bir ortamda, Milli Eğitim Bakanı, “din dersi Anayasa’da zorunlu” diyerek, Anayasa’nın geleceği üstüne bir tür “dinsel ipotek” koymaya çalışıyor.

Bu nedenle, ÖSY’de zorunlu din sorusu, Anayasa’ya ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine aykırı.

Eşitlik ilkesine de aykırı: din soruları, İHL gibi din ağırlıklı eğitim veren okul mezunu olmayanların aleyhine işleyecek…

Bu durumda, sadece Sünnî İslâm’ı kendilerine göre yorumlayanların hazırlayacakları soruların altından kalkabilmenin ön gereği, “Hazreti Peygamberimiz” başta, bütün seçimlik derslerin uygulamada zorunluya dönüştürmesi olacak.

Böyle bir uygulama;

– Başta Anayasa md. 2 olmak üzere, birçok hükme aykırı olacak.

– İHAM, Türkiye’yi bir kez daha ve daha kapsamlı şekilde mahkûm edecek.

– Belki, “Kişi-Başkan” güdümünde “dindar nesil” yetiştirme projesine ulaşmada en etkili bir araç olacak; ancak, toplumda derin bölünme ve çatışmalara da yol açacak…

Mursi yönetimi, dinsel temelde yazdırdığı Anayasa’yı bütün ülkeye açıkça dayatıyor; bizde ise, “lâik Anayasa”, günbegün dinin ipoteği altına sokulmaya çalışılıyor…2012: “Anayasa” yılı mı, “Kuran” yılı mı? sorusu yanıtlandı. Ya 2013?

Yoruma kapalı.