“ “ANAYASAL UYANIKLIK”: OLAN VE OLMASI GEREKEN ”

- Devamı için tıklayınız -

“ANAYASAL UYANIKLIK”: OLAN VE OLMASI GEREKEN

Anayasa nedir? Siyasal iktidarı sınırlayan uyulması zorunlu üstün hukuk kuralları bütünüdür. Özgürlükler, iktidarın sınırlanması ölçüsünde güvence altına alınabildiğinden, anayasa, “özgürlük tekniği” şeklinde de tanımlanır.

ANAYASAL GÜNCELİ ANLAMAK…

1982 Anayasası’nı neden yenilemek istiyoruz? Çünkü iktidar fazla, özgürlük az. Devlet/toplum ilişkisi, otoriteden yana. Anayasal fren ve denge mekanizmaları, 2007 ve 2010 değişiklikleri sonucu iktidar lehine daha da bozuldu. 1982 mimarlarının bile başaramadığı (çoğunluk partisinin, hükümetin ve cumhurbaşkanının yetki ve etkisini pekiştirici) değişiklikleri AKP, -MHP desteğiyle veya kendi başına- gerçekleştirdi.

Şimdi de, kilit konumda olan AKP, bütün bu düzenlemelerin yeni baştan yazılmasını istiyor: felsefî temelleriyle, yeni kural ve kurumlarla, ama daha çok yeni fren ve denge mekanizmalarıyla. Dengeler, daha genel anlamda da sağlanmış olacak: yasama-yargı-yürütme arasında, merkez-çevre arasında ve devlet-toplum arasında.

Bu durumda, şu sorulabilir: AKP, dört yıl ve bir yıl önce yapığının tersini neden yapsın şimdi?

Yanıt 1.- AKP, yaptığı değişikliklerle amacına ulaştı: HSYK’yı ve AYM’yi dilediği biçimde şekillendirdi, artık güçler dengesinin oluşmasına ve hatta yargı bağımsızlığına yeşil ışık yakabilir…

Yanıt 2.- AKP, ilk değişikliği “çıraklık”, ikincisini “kalfalık” döneminde yaptı; “ustalık” döneminde ise, bunlardan pişmanlık duyduğundan, şimdi hukuk devletinin gereklerini yerine getirecek…

“UYANIK” OLANLAR

Yaratılan “anayasa arifesi” havası ise, bu tür sorgulamaların tamamen dışında. Sanki, anayasa yazımı amacıyla seçilen bir kurucu meclis, Türkiye koşulları ile evrensel ilkeler arasında gerekli sentez çalışmasını yapmış ve hukuk devleti gerekleri özenle yansıtılmış bir anayasa metni ortaya çıkarmış. Devleti, ülke ve insan hizmetine yönlendirmiş kurallarıyla hazır metnin, sadece onay ve yürürlüğe giriş aşaması kalmış gibi bir hava yaratılıyor.

Bu arada, kısa, özlü ve esnek anayasa gibi, belki iyi niyet ama, “anayasal bilgi cehaleti”ni yansıtan sözler, gazetecilerle sınırlı değil.

Yürürlükteki usul kuralları (statüko), -statüsü belirsiz olduğu için adında bile uzlaşılamayan ‘uzlaşma komisyonu’ dışında- hiçbir değişikliğe tabi tutulmadan, yeni anayasaya ulaşılacağını savunmak, öngörüsüzlük veya aşırı iyimserlik değilse, “uyanıklık” (açıkgözlük, kurnazlık) şeklinde ifade edilebilir. Böyle bir uyanıklık, bizi yeni bir anayasaya değil, olsa olsa çoğunluğun kuralını dayattığı yeni bir anayasa değişikliğine götürür…

“UYANIK” OLMAYI GEREKTİREN KONULAR

Böyle bir tehlikenin önüne geçebilmek veya bunu en aza indirebilmek için de “uyanık” olmak gerekir; ama bu kez “müteyakkız” olma anlamında.

Öncelikle, “ bilgi kirliliği” üzerine gitmek, çağdaş bir anayasa isteyen her yurttaş için bir hak değil sadece, bir görevdir de. Anayasa yalanlarının önüne bu şekilde geçilebilir ancak. Mesela, Anayasa Meclisi istemek, daha fazla demokrasi ve daha ideal bir anayasa arayışı anlamına gelir. Buna karşılık, bu görüşü savunanları demokrat olmamakla itham eden çevreleri ve özellikle “gazeteci müsveddeleri”nin iktidar yalakalığını teşhir etmek de, uyanık olmayı gerektirir. Çoğunluk partisine alkış tutmayı demokrasiyle özdeş gören kesim, medya mensupları ile sınırlı olmayıp, üniversite öğretim üyelerini de kapsamına alıyor. Dört yıl önce, anayasal yöntem yanlışına dikkat çekenlere çullananlar da, aynı çevreler değil miydi?

Yapılanları ve yapılması gerekenleri sürekli eleştirel bakış açısıyla tartışma görevi gözardı edilemez. Yeni anayasaya yönelik olanlar ile mevcut anayasada iktidarı pekiştirme adına yapılması muhtemel değişiklikleri açıkça sergilemek gerekir.

Ama aynı zamanda, yeni anayasanın anlamı da sürekli gündemde tutulmalı: olması gereken yeni kural ve kurumlar ile fren-denge mekanizmaları, tartışmaların merkezine yerleştirilmeli…

Şimdilik en vahim durum, yürürlükteki Anayasa ile uygulama arasındaki ayrışmadır: düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü bastırıcı/boğucu işlem ve eylemler, ciddi bir “anayasal içtenlik” sorunu yaratıyor.

Kısacası, kurnaz/uyanıkların yeni bir tuzağına düşmemek için sürekli uyanık/müteyakkız olma gereği, gelecek kuşaklara borçtur aynı zamanda. Aksi halde, eğer olanla olması gereken farkını ortaya koymada çaresiz kalınırsa, çağdaş anayasa özlemini yerini, çağdaş diktatörlük gerçeği alabilir.

Yoruma kapalı.