“ Anayasallık denetiminde 3. olasılık: Yorumlu ret ”

- Devamı için tıklayınız -

Anayasa Mahkemeleri (AYM), anayasal değişiklikleri istisnaî olarak denetler. Buna karşılık, denetimin açıkça öngörülmediği durumlarda bile, AYM’ler, yorum yoluyla denetim yaparak, türev kurucu iktidarın aslî kurucu iktidarın çizdiği çerçeve içerisinde kalıp kalmadığını teyit eder. Bunun birçok örneği vardır.

Referanduma sunulan 2010 Anayasa değişikliği üzerinde, yargısal denetim vesilesiyle

-hukuken, ama daha çok siyasal olarak- farklı görüşler öne sürülebilir. Bu yapılıyor da… Siyasal açıdan anlaşılır bir durum. Hukuken de tartışmaya açık öğeler yok değil.

Bunlar arasında iki uç görüş de AYM mutfağından çıktı: Bir raportöre göre, AYM’nin esasa girerek vereceği iptal kararı, yok hükmünde sayılmalı… Bu görüşün neden olduğu atışmaların hızı kesilirken, bu kez dava Raportörü, yeni bir cepheleşmeye yol açacak başka bir fikri ortaya attı. Buna göre, Anayasa değişikliği henüz yasalaşmadığı için, bunun üzerinde denetim yapılamaz; çünkü AYM ancak yasalaşmış olan metinler üzerinde denetim yapar. Akademik kariyer sahibi her iki raportörün, paylaşılması hukuken güç görüşleri öne sürmelerinin olası psiko-politik nedenlerini tartışacak değilim… İlkinde olduğu gibi ikinci uç görüş de hukuki çerçevede değerlendirilecek…

Bu görüş neden yanlış?

•Çünkü, genel olarak, AYM’ler henüz tamamlanmamış normlar üzerinde de denetim yapmaktadır: Öndenetim, önceden ve/ya önleyici denetimler, bu bağlamda yer alır.

•Şu anda devam eden sürecin hukukî niteliği nedir? Durum şu: Anayasa değişikliği tamamlanmış ve yayımlanmıştır; ama yürürlüğe girişi, halkoyunca kabul koşuluna bağlanmıştır. Kaldı ki, R.G.de tekrar yayımlanmayacaktır.

Bu konuda, Anayasa’da tartışmaya yer bırakmıyacak ifadeler var: “…kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazetede yayımlanır.” (m. 175). “Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren 10 gün geçtikten sonra şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz;…” (m. 148/2).

Halkoyu süreci, denetimi etkiler mi? Hukuken, hayır. Çünkü, Anayasa’ya uygunluk denetimi konusunda, halkoyuna sunulan ve sunulmayan yasalar arasında herhangi bir ayrım yok Anayasa’da. Halkoyu süreci, -medyada yanlış olarak öne sürüldüğü üzere sonraki değişikliklerde değil- 1982 metnince kabul edildi.

Yerindelik bakımından da, denetimin halkoyundan sonra değil, RG’de yayımlandığı günden itibaren belli bir süre içerisinde yapılması, bir seçenek değil, bir gerekliliktir. Çünkü denetim, şekil öğesi ile sınırlıdır. AYM’nin bunu, denetlediği normun yasalaşmasından itibaren elden geldiğince kısa süre içerisinde yapması, denetimin amacı gereğidir. Bu nedenledir ki, iptal davası için -genel olarak- 60 günlük süre öngörüldüğü halde (m.151), “şekil bozukluğuna dayalı iptal davası”, 10 gün ile sınırlı tutulmuştur (m.148).

Denetimi halkoyundan sonraya bırakma önerisi, şekil denetimiyle yetinmeyip, esasa ilişkin denetim yolunu aralamak anlamına da gelir. Oysa halkoyunca onaylanan bir metnin esasa ilişkin denetimini savunma güçlüğü kadar, şekil denetiminin amacı ile de bağdaşmaz. Kaldı ki, böyle bir denetim teknik ve siyasi açılardan da mümkün değil:

•Teknik olarak, halkoyu ile onaylanan “Anayasa Değişikliği kanunu” yeniden R.G.’de yayımlanmayacağına göre, artık AYM’ye götürülemez..

•Siyasî bakımından, seçmen iradesi ile kabul edilmiş olan bir metin üzerinde AYM’nin denetimini savunmak zor; hatta, demokratik kuram ve uygulamaya aykırı.

AYM kararı üzerine, genellikle iki olasılık dillendirilmekte:

•“Şekil denetimi” (teklif ve oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartı) ile yetinmesi gerektiğinden, 2010 değişikliğinde bu kayıtlar çerçecesinde aykırılık yoksa, AYM davayı reddetmelidir.

•AYM, Anayasa’nın değişmez hükümlerine aykırılık nedeniyle, AYM ve HSYK’yi yeniden yapılandırmaya ilişkin maddeleri, 4. maddedeki “teklif edilemezlik” kuralı çerçevesinde iptal etmelidir.

Oysa, üçüncü bir seçenek de var: şekil yönünden Anayasa’ya aykırılık görülmediği halde, hukuk devleti ve erkler ayrılığı gibi, anayasal bütünlük ve temel ilkelere aykırılık saptaması durumunda, AYM’nin bunları belirtmekle yetinmesi; ancak yetkisizlik nedeniyle bunları denetleyemediğini beyan etmesi. Bu “yorumlu ret” tekniği, halkoyuna sunulacak bir metin için özgül bir anlam taşıyabilir…

AYM “mutfağı ve salonu”, anayasal kutuplaşmaların odağı değil, tam tersine, hukuki bilgi kirliliğini temizleme yeri olmalıdır. Bu temel gerekliliğe saygıda kusurun artması, Hukuk devleti umudunu azaltır…

Yoruma kapalı.