“ Avrupa ile ortak bir gelecek mi? ”

- Devamı için tıklayınız -

Türkiye-Avrupa ilişkisini ele alan toplantılar dizisinin dördüncüsü bu. Türkiye AB’ye girinceye kadar, yuvarlak masa toplantılarını her yıl ayrı bir başlık altında yapacağız…” Prof. Annie Gruber’in çevresine kararlı bir biçimde aktardığı sözler bunlar.

“Türkiye ve Avrupa: ortak bir gelecek mi?” (Turquie et l’Europe: un destin commun?) sorusuna yanıt arandı önceki akşam Descartes Pa-ris-5 Üniversitesi’nde. Toplantıda ele alınan konular, başlığı test ediyordu: “Türkiye’de Anayasayı yenileme sureci: genişletilmiş ve birleşik yurttaşlıkta siyasal güçlükler” (İ. Kaboğlu), “Türkiye’ye ilişkin gerçekler ve kurgular: gerçek ilerlemeler-yanlış imgeler” (A. Gruber), “Türki-ye-AB müzakerelerinde Almanya ve Fransa’nın tutumu” (D. Onger), “Reform yolunun güçlüğü” (A. Bockel), “Seçilmiş travmalar: Sevr paranoyası ve İslâm korkusu” (B.Oran) ve “Avrupa Anayasacılığı üzerine düşünceler” (D. Maus).

Son iki haftalık toplantılar dizisi, Avrupa ile ilişkileri üniversite çevresinde çok yönlü olarak ele alma ereğinde çatılırken, İstanbul ve Ankara’dan onlarca telefon geldi. TV ve gazete muhabirlerinin soruları günbegün çeşitleniyordu. Ne rastlantı! Soru kaynağı söz, işlem ve eylemler, aslında “ortak bir gelecek mi?” sorusuna yanıt oluşturmuyor değildi: Soru ı, “Dinsel simge, kamusal alanda ve kamu görevinde kullanılabilir”, “türban siyasi bir simgeyse, suç mu?” (Türkiye Başbakanı, Madrid).

Çoğunluğu Hıristiyanlardan oluşan Avrupalılar, dinsel simgeleri bırakın kamu görevlerinde dışa vurmayı, ortak yaşam alanı dışında tutar; yani, bireylerin içsel, vicdan ve inanç alanına ilişkin bir tercih olarak algılar. Bu nedenle, İslimin sürekli dışavurum yönündeki eğiliminden korkar… Oysa bizde, dinsel etkinlik ve dışavurumların kamusal yasamın her alanında yayılması bir yana, günbegün resmî alana da nüfuz ediyor.

Soru 2, bu gözlemi teyid edici nitelikte: “Okullarda Anayasa’nın 24. maddesine göre mescit açılabilir.” (Başbakan). Oysa, Anayasa md. 24 buna olanak vermediği gibi, tam tersine son fıkrasının yasakladığı alana giriyor.

Soru 3, “Biz Batı’nın ilmini, sanatını almakla yarışmalıydık. Maalesef değerlerimize ters düşen ahlâksızlıklarını aldık” (Başbakan). Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi ve resmen aday olduğu AB’yi oluşturan ülkelerin “ahlâksızlıkları” (!), şöyle bir kuşkuya neden olmuyor değil: bilimi ancak ahlâksız toplumlar mi üretir; ahlâklılara (!) düşen ise, sadece onların ürünlerini almak mı? Keşke ahlâk-ahlâksızlık üzerine birkaç örnek verilseydi de, Avrupa-Türkiye karşılaştırmasını somut öğelerden hareketle tartışabilseydik… Soru 4, 5, 6,.. “İslâmî başörtüsü serbestliğine yönelik Anayasa değişikliğinde, AKP-MHP arasında mutabakat sağlandı….”

Büyük bir kısmını yanıtsız bırakmak zorunda kaldımsa da, Paris’e yansıyanlar, aslında “ortak bir gelecek mi?” sorusuna yeterli bir yanıt oluşturmuştu. Ne var ki, yuvarlak masa plânlanmıştı, hem de Paris dışından gelecek birçok kişinin katılımıyla…

Türkiye, Osmanlı’dan bu yana yaptığı tercihlerle, 20. yüzyılın 2. yarısında kurumsal aidiye-tiyle Avrupa’nın bir parçası haline gelmişti. Bu nedenle, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı tutumunun hukukilik-objektiflik düzleminde rasyonel bir açıklamasını yapmak kolay değildi. Ama ülkemiz, Avrupa’ya nasıl bakıyordu ve onu nerede görüyordu? Karşılıklı korkuların yarattığı kışkırtmalar ise, milliyetçi ve muhafazakâr akımları fanatizm eşiğine getirmemiş değildi.

Anayasal ölçekte büyük kısmı 2001’de tamamlanan reformlar, 2004’te durmuştu. Bunların uygulamaya geçirilmesine ilişkin sorunlar bir yana, yapılanlar bile sorgulanır hale gelmişti. Bir anda alevlenen yeni anayasa arayışından bile vazgeçilmiş gibiydi. Belki de bu, başka “hakikî arayış”ları maskelemek için kullanılmıştı. Sorular zincirinin en uzun halkasını oluşturan yeni anayasa değişikliği operasyonunun başka bir anlamı olabilir miydi? Kısacası, sorunlarına Avrupa üzerinden sadece kısmen çözüm üretebilen bir toplum, “insan hakları-demok-rasi ve hukuk devleti” ilkelerini içselleştirmek-ten hayli uzak görünüyordu…

Paris akşamında “ortak değerler” üzerinde “ortak gelecek” mumla arana dursun, şafak vakti Herald Tribune’e göre, son başörtüsü girişimiyle “Türkiye kendi yolunu bulmuştu” (30.oı.’o8).

Yoruma kapalı.