“ AYM kararları gerekçeli olarak yazılır ”

- Devamı için tıklayınız -

Anayasa Mahkemesi (AYM) önündeki iki davanın tarihsel önemini birçok yazımda vurguladım. İlkinde iyi bir sınav veremedi: Tercihini iptal yönünde kullandığı için değil. Çoğunluk görüşüne katılınmasa da, bundan böyle tartışılacak olan, kararın kendisi değil, 5 Haziran’dan bu yana beklenen gerekçesi.

Sorun da zaten bu noktada. Zira, “İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz” diyen Anayasa, kararın R.G.’de “hemen yayımlanma” koşulunu öngörür(m.153).

Fakat AYM, kararını gerekçe yazmadan, kısa karar veya yürürlüğü durdurma kararı ile açıklıyor. Yazımı sonraya bırakılan gerekçeli kararın R.G.de yayımlanması, aylar ve bazen yıllar sonrasına sarkabiliyor. ( “Kısa gerekçe” kavramı da, Anayasaya yabancı).

Neden böyle? 1961 Anayasası’nın ilk metninde, “iptal kararları verildikleri tarihte yürürlüğe girer” deniyordu. O dönemde bu kurala, “iptal kararı verildiği tarihte gerekçe açıklanmadığından iptal nedenleri bilinmemekte ve TBMM, Anayasaya uygun yeni düzenlemeyi hemen yapamamakta ve hukuksal boşluk doğmakta” eleştirisi yöneltiliyordu. 1971’de bu doğrultuda değişiklik yapıldı: “iptal kararı, gerekçesi yazılmadan açıklanamaz. Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer” (m.152).

Anayasa’ya aykırı: 1982 Anayasası, aynı kurala “hemen” kaydını ekleyerek, gerekçenin geciktirilemezliğini öngördü. Ne var ki uygulamada, karar R.G.’de yayımlanmadan önce, sözlü olarak ve resmen kamuoyuna duyurulabilmekte. Öğretiye göre bu uygulama, “Anayasa’nın açık hükmü karşısında makul görülemez… ‘hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.’dendiğine göre, ‘hukuken bağlayıcı özelliği, yayımlanma ile doğar.’… Açıklama ve yayımlama şeklinde iki ayrı işlem anayasaya aykırı…”( Kaboğlu, Anayasa Yargısı, 4.b., İmge, 2007, ss.159-60)… Sorun, politik çevrelerce dillendirilmesiyle su yüzüne çıktı.

Emredici hükümler: “AYM kararları gerekçeli olarak yazılır” der, AYM’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hk. Kanun (m.53). Bu kural, siyasal parti kararları için de geçerli. Kapatma ve yaptırımın uygulanmasına ilişkin özel anayasal kayıtlar da var: Partililere yönelik yasak, AYM’nin “temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak” uygulanır (m.69); “…milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer” (m.84).

“Karar-gerekçe ve yayımlama” eşzamanlılığı kuralı, AYM’ye hitap ediyor.

Önemi ve sakıncası ne? Eşzamanlı ilişki, kararların geçerlilik ve bağlayıcılık koşulu. Bu kurala uyulmaması, şöyle açıklanır: “Gerekçe, karar verildikten sonra yazılacağından, karar açıklanmasa da, bir biçimde dışarıya sızdırılarak belirsizliklere yol açıldığı için, resmen duyuru yapılıyor.” Oysa, gerekçesizliğin neden olacağı sakınca, sızdırmadan daha vahim. ( AYM gibi üst düzey bir yargı organında “sızdırma”nın önüne geçilememesi, üzerinde durulması gereken ayrı bir konu.)

Anayasada öngörülenden farklı uygulamanın yaptırımı ne? Anayasal düzlemde yok. Fakat asıl sorun, AYM’nin işlevi bağlamında ortaya çıkar. Ana görevi Anayasa bekçiliği olan kurumun saygıda kusur etmesi, kendi varlık nedenini sorgulatır. AYM’nin saygınlığı ise, hukuk devletinin ölçüsü.

Üstelik, Anayasa değişikliği ve siyasal partilerin kapatılması gibi, anayasal ve siyasal açıdan çok kritik iki kararda da benzer bir uygulama, “sızdırma” veya başka bir nedenle haklı gösterilemez. Kaldı ki, AYM kararları gerekçeleriyle birlikte bağlayıcı olduğu için, ayrıştırıcı uygulama, gerekçenin bu özelliğini de gölgeler.

Ne yapmalı? Kurul olarak çalışmaya başlayıncaya kadar, AYM üyeleri zaten önemli bir hazırlık sürecini tamamlamış olacak. Toplantılar boyunca ayrıntılı müzakere, gerekçeleri somutlaştırma çalışması anlamına da gelir. Karardan sonra, bir-iki hafta gibi makul bir süre içerisinde gerekçe yazımının tamamlanması ve hemen, karar ve gerekçenin birlikte Resmi Gazete’ye gönderilmesi, yasal ve anayasal düzenlemenin özünü oluşturacak. Bu şekilde, kararın birkaç hafta gecikmeyle açıklanmasının yaratacağı belirsizlik, Anayasa’ya aykırı uygulamanın ve gelecekte olası kötüye kullanımların neden olacağı sakıncalar yanında ikincil bir öneme sahip olacak…

Karar- gerekçe ayrışması, olsa olsa ,2007 CB seçiminde olduğu üzere, gerekçe yazımında süre zorlaması varsa anlaşılabilir. Kapatma davasında böyle bir ivedilik olmadığı gibi, eğer kısa gerekçe ile sonraki gerekçe arasında farklılık olursa, hangisi geçerli olacağı sorunu da ortada…

Yoruma kapalı.