Cumhur ittifakını yerel seçimlere yönlendirmek için yoğun ve çok yönlü çaba gösteren AKP-MHP, TBMM’deki işbirliği konusunda sorun yaşamıyor; zaten ortaya çıksa da, anında müdahale ediliyor. Lider övgü ve tabusu, iki partinin ortak paydası.
Çok çeşitli alanlara yayılan torba yasalar, “beka sorunu” ile gertekçelendiriliyor.
Haliyle kabul edilen yasaların ortak özellikleri daha az görünür oluyor:
–Kanun teklifi: Resmen TBMM tekelinde olsa da önerileri hazırlayan, Bakanlık veya Külliye bürokratları.
-Torba yasa: Ne kadar önemli ve kapsamlı konulara ilişkin olursa olsun öneriler, “torba yasa” şeklinde hazırlanıyor. Bunun tipik örneği, geçen hafta kabul edilen “Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”.
-Yasa tekniği: Genel, soyut ve kişilik dışı düzenleme yerine, bir yönetmelik veya genelge ile düzenlenebilecek konular, iç çelişkiler ile dolu ve ayrımcı bir yazım tarzı ile yasa maddelerine dönüşebiliyor.
–Anayasa’ya aykırılık: Yasaların hemen hepsi, tümden ya da kısmen Anayasa’ya aykırı.
–Özgürlük ve demokratik alanların daraltılması: OHAL’in fiilen üç yıl daha uzatılmasını öngören 7145 sayılı yasa, “Sağlık ve Bazı Kanunlar” ile ilgili 7151 sayılı yasa ve kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları arasında ayrım yapan 7152 sayılı yasa belirtilebilir.
-Ülkenin yağmalanması: Çevre Kanunu ile bu hafta Bütçe ve Plan Komisyonunda görüşülmekte olan ve 38 yasada ve 3 KHKde değişiklik öngören torba yasa önerisi, öne çıkanlar arasında.
–Yabancı şirketlere ayrıcalık: Genel Kurul’da görüşülmekte olan “Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi” ile Vodafon şirketi arasındaki bağlantı, kulislerde dillendiriliyor.
AKP VE MHP’NİN YAPTIĞI
AKP, yasaları savunmak yerine; geçen17 yılı ve Erdoğan’ı yüceltmekle meşgul. Muhalefet direnci sonucu sağlanabilen esnetmeler, oldukça sınırlı.
MHP’liler, 7145 sayılı OHAL’i üç yıl daha uzatan yasayı desteklerken de “beka” demişti; Vodafon talimatı ile hazırlatıldığı öne sürülen yasa önerisine desteğini de, “beka” gerekçesi ile açıkladı.
Anayasa ve 24 Haziran seçimleri için de, aynı neden kullanılmıştı.
“Beka”, 31 mart seçimleri için de başlıca slogan. Bunun için geçen aylarda başlatılan karalama ve “suçlandırma” kampanyası, daha da yaygınlaştırılarak yoğunlaştırılacak gibi görünüyor.
Gezi defteri’nin yeniden açılması, sadece 31 Mart seçimleri için değil; çevre yağması projelerini uygulamaya koymak veya yeniden Gezi gündemi yaratarak demokratik muhalefeti sindirmek için.
Ana çelişki şu: “milli ve yerli Gezi sahiplenmesi” ve dış güçler arasında bağlantı arayan Cumhur İttifakı (Cİ), ülkeyi yerli ve yabancı firmaların yağmalaması için yasal zemin hazırlıyor. Öte yandan, 31 Mart seçimlerine giden yolu kendisi açısından pekiştirmeye çalışıyor.
CHP-HDP-İYİ PARTİ VE STÖ
“CBHS meşruluğu ve kayyum sopası” yoluyla muhalefet partilerini çapraz baskı altına alarak ve yargısız infaza tabi tutarak seçmenlerin iradelerini saptırmaya çalışırken, yerel seçimlere gölge düşürmeye hayli erken başlayan Cİ karşısında, CHP-HDP ve İYİ Parti, demokrasi ağını yerel ve ulusal ölçekte örmeli.
Cİ’nin, STÖ’ler üzerinden, yargıyı da kullanarak yeni bir “baskı dalgası” yaratmaya çalışması, iç ve dış çıkar gruplarına önünü açan işlem ve eylemlerin örtbas edilerek “iktidar bekası” yolunda hukuksuzlukları meşrulaştırması anlamına geliyor. Bu nedenle, CHP-HDP ve İYİ Parti’nin TBMM’de daha devamlı ve duyarlı olmalarının ötesinde sivil toplum örgütleri(STÖ) ile bağlarını da güçlendirmeleri, ülkemizin geleceği için yaşamsal.
İbrahim Ö. Kaboğlu (BirGün, 6 Aralık 2018).