BEŞİNCİ YILINDA ANAYASA KURGUSU (Öfkeden, serinkanlı düşünce ve eyleme)

BEŞİNCİ YILINDA ANAYASA KURGUSU (Öfkeden, serinkanlı düşünce ve eyleme)

2017 Anayasa değişikliği, Osmanlı Devleti-Türkiye Cumhuriyeti anayasal ve siyasal geleneğinden derin bir kopuştur.

Kopuş halkaları, aşamalı ve çok yönlü:  Anayasa değişikliğine giden yol, halkoylaması koşulları ve sonuçları, geçiş süreci çelişki ve tuzakları, fiili durumun biçimlendirdiği uygulama, sorumsuzluk zırhı ve hukuksuz alan, uluslararası ilişkilerde savrulma.

 

DEĞİŞİKLİĞİN  İTİCİ GÜÇLERİ

1982 Anayasası dönemine damgasını vuran  anayasa arayışında  yoğun bir sivil ve siyasal emek harcandı. 2017 değişikliği, uzun erimli anayasal arayış sonucu mu, yoksa 15 Temmuz başarısız darbe girişimi ürünü mü?  Belli başlı itici güçler, yanıtı da ortaya koyuyor:

Anayasasızlaştırma: Yöneticilerin, emredici hükümlere uymaması ve yasaklayıcı kuralları çiğnemesi anlamında anayasasızlaştırma,  özellikle 2013’te Gezi olayları sırasında zirve yaptı ve Başbakan Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı makamına taşımada etkili oldu.

“Kontrollü darbe” teyidi: Darbe girişimi için 15 Temmuz gecesi,  “Bu hareket, Allah’ın bize büyük bir lütfudur” diyen kişi, dönemin Cumhurbaşkanı.

Kitlesel imha aracı:  20 Temmuzda ilan edilen OHAL, amacı dışında uygulandı. OHAL KHK’ler, darbe  girişimi ile ilişkisi olmayan, hatta yaşamları, cemaatlere ve bütün hukuk dışı yapılanmalara karşı mücadele ile geçen kişi ve kesimlere yönelik olarak kullanıldı.

-“Anayasa suçu” itirafı: “Ülke yönetimi yasa ve Anayasaya uygun değildir ve de suç işlenmektedir” ( MHP Gn. Bşk. D. Bahçeli, 16 Ekim).

Değişiklik teklifi: AKP-MHP mutfağında hazırlanan 21 maddelik değişiklik önerisi, TBMM Başkanlığına sunuldu (Başbakan B. Yıldırım,10 Aralık).

 

OHAL ORTAM VE KOŞULLARI 

Gizli oy ilkesi ihlal edildi: Hukuk dışı ve en acımasız OHAL uygulamalarının zirve yaptığı bir sırada Anayasa değişikliği, TBMM’de gizli oy kuralına bile uyulmadan  18 madde olarak oylandı (9-21 Ocak; R.G.: 11 Şubat 2017).

Ölçüsüz propaganda: Evet ve hayır blokları, fırsat ve olanak bakımından eşit koşullarda yarışamadı; seçmenler, bilgilenme hakkından yararlanamadı ve anayasal kamuoyu oluşamadı.

Mühürsüz oylar: 17 Nisan’da ise, mühürsüz oy ve zarflar geçerli sayılarak,  ‘evet’ sayısal üstünlüğüne YSK geçit verdi.

Kurum ve kurallar yok edildi: Hükümet, siyasal sorumluluk ilkesi, siyasal karar düzenekleri, Anayasal denge-denetim düzenekleri, bir çırpıda silindi.

Kişisel iktidar: Devlet başkanlığı ve yürütme tek kişide birleştirildi. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’ (CBHS), şeklinde  olmayan üçlüden yaratılan kavram ise, tam bir bilgi kirliliği.

 

GEÇİŞ: UYUM DEĞİL, SEÇİM

HSK: Hakimler ve Savcılar Kurulu, bir ay içinde yapılandırıldı.

Parti Başkanlığı: CB, bir ay içinde eski partisinin başkanlığına döndü.

Uyum yasaları: Uyum yasaları, öngörülen 6 aylık süre bir yana, 16 ayda bile çıkarılmadı.

Seçim:  Ama seçim yasası değiştirilerek  ittifak düzenlemesi yapıldı. Anayasa’da 3 Kasım 2019 olarak öngörülen seçim tarihi, 24 Haziran 2018’e çekildi.

Kıyım:  OHAL KHK’leri yoluyla “kitlesel kıyımlar”, seçimler sonrasında da sürdü.

KHK:  Yeni anayasal kurguya geçiş ise, yasalarla değil,  hızlıca çıkarılan kararnameler zorlamalarıyla dayatıldı.

 

FİİLİ DURUM AĞIRLIKLI UYGULAMA

24 Haziran 2018 seçimleri ardından yürürlüğe konulan “anayasal kurgu”, en başta savunucuları tarafından bozuldu:

*Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme uygulamaları,  çoğunlukla fiili durumlar hanesinde yer aldı. Üniversiteler ve uzman-özerk kuruluşlar, Saray gölge ve güdümüne konuldu. Cumhurbaşkanı kararnameleri (CBK), yasa alanını kemirmede sınır tanımadı.

*Yasasızlaştırma: Yasama yetkisini özerk olarak kullanamayan TBMM, müzakere sürecini de işletemedi.  CHP-HDP ve İYİ Parti’nin kamu yararına yönelik bütün önergelerini reddeden AKP-MHP, Meclis’in boş sıralarını genellikle oylamalar sırasında doldurdu; toplumun geleceğini ilgilendiren yasa  görüşmeleri, gece yarısı ve tv. yayınları sonrasına kaydırıldı. Yasal düzenleme alanı, CBK’ler lehine daraltıldı.

*Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, Anayasa’nın açık hükümlerine karşın Saray ve ortaklarınca sürekli  zedelendi. Anayasa Mahkemesi, kapatılmakla tehdit edildi.

*Yoksullaştırma : Kurumları, kuralları ve değerleri sürekli aşındırma sonucu, emekçi güçler, orta ve alt toplumsal katmanlar yoksullaştırıldı.

*Araçsallaştırılan din: Dünyevi hukuktan uzaklaşmak için siyasete alet edilen din, TL’ye değer kaybettirme aracı yapılırken, yoksulluktan kurtulma ilacı olarak da  şırınga edildi: ya sabır!

 

KALICI VE KEYFİ OHAL

Anayasal kurgu gerekçelerinden hiçbiri gerçekleşmediğine göre,  siyasal ve anayasal bellek, yalnızca iki kişinin iktidar hırsı için mi silinmek istendi?

OHAL dönemi suçları ve olası yaptırımları arasındaki sorumluluk halkalarını koparma iradesi de belirleyici. OHAL dönemi ve sonrasında Anayasa ve hukuk dışı kararları alan ve uygulayanları,  her türlü sorumluluktan bağışık tutan beş yasa, aynı koruma zırhı ile sonuçlanıyor:

“ … hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” (18.10.16/ 6749 8.11.16/6755; 1.2.18/7071; 5.12.19-7194; 11/11/20- 7256).

 

ULUSLARARASI SAVRULMALAR 

Ulusal alandaki kuralsızlaştırma, kurumsalsızlaştırma, kazanımları değersizleştirme ve sistemsizleştirme, uluslararası savrulmaları da yansıdı. Cumhuriyet dönemi dış politikası ve Anayasa’nın amir hükümleri bir yana bırakılarak, kişisel ilişki ve tercihler, kısa dönemli çıkarlar öne çıkarıldı.

Yargı kararları: Avrupa Mahkemesi (İHAM) kararlarına meydan okundu.

Yargı önündeki dosyalar: Birçok dosyadaki tutarsız tavır ve uygulamalar, son olarak C.Kaşıkçı dosyası S. Arabistan’a gönderilerek en vahim eşiğe taşındı.

-Sözleşmeler: Kadına yönelik şiddetin yaygınlaştığı bir sırada Anayasa çiğnenerek İstanbul Sözleşmesinden çıkış  ve Paris Anlaşması onaylandığı halde çevresel yağmaya devam, kurallara inançsızlığın tipik göstergeleri.

Çok başlılık: Çift başlı yönetime hayır sloganı ile anayasal düzen yıkıldı. Ama dış ilişkileri  Cumhurbaşkanı mı, Dış İşleri Bakanı mı, Saray Kurulları mı yoksa CB Sözcüsü mü yönetiyor? Belli değil.

 

DEMOKRATİK CUMHURİYET İÇİN

Kurtuluş’un sağlandığı 1922, Kuruluş’un da ivme kazandığı bir yıldı.  100. Yılında Türkiye Cumhuriyeti, ciddi bir ikilem ile karşı karşıya: teokratik ve nasyonalist bir monokrasi mi, Cumhuriyetçi demokrasi mi?

-2017 mimarları, ‘CBHS’ye dokundurtmama’ iradelerini, ‘sivil anayasa’ söylemi ile 1 Şubat 2021’den başlayarak esnetmeye başladı. Ne var ki, bu konuda açık bir irade ortaya koyamadan, 7393 sayılı yasa ile seçimlere yönelik bir düzenleme yaptılar; tıpkı Mart 2018’de uyum yasaları yerine seçim yasası değişikliğine öncelik tanımaları gibi. Şu halde, öne çıkan, Cumhur İttifakı ekseninde yine iktidar bekası.

-Bu nedenle, demokratik parlamenter rejim ereğinde yürütülmekte olan çalışmalara geniş ufuklu ve uzun erimli bakma gereği var. Demokratik Cumhuriyeti kurmak, yüz yıl önceki kadar yaşamsaldır.

Sonuç olarak, 2017 yıkımına karşı öfke eksik edilmemeli; ancak, demokratik hukuk devleti düzenini kurmak için serinkanlı düşünme  kadar, dayanışma halkalarını örme ve eyleme geçişe ivme kazandırma gereği de acildir.

 

İbrahim Ö. Kaboğlu (Pencere, 16 Nisan 2022).

Yoruma kapalı.