ÇEVRE HAKKI KARŞISINDA İDARE VE YURTTAŞ

ÇEVRE HAKKI KARŞISINDA İDARE VE YURTTAŞ

Çevre hakkının bir insan hakkı olarak göz önüne alınması, bunun herşeyden önce «Hak ve özgürlükler içindeki yeri» nin belirlenmesini gerekli kılar. Konunun kuramsal yönü, pozitif hukuk verileri ışığında «normatif değer» ölçütüyle doğrulanmalı ve anlamlandırılmalıdır. «Dayanışma özgürlüklerinden. İnsan hakkına» (I) başlığı, çevre hakkının aynı zamanda öğelerini belirlemeyi amaçlamaktadır.

Çevre hakkı ile «İdare ve yurttaş» arasındaki ilişki, bu hakkın gerçekleşmesinde bireylerin kamu makamlarıyla «ortak amaçta işbirliğinde somutlaşır. Bu konu, karşılaştırmalı hukuk verilerinin ele alındığı, «Çevre hakkının gerçekleşme öğesi olarak katılım» (II) başlığı altında ele alınacak.

«Türk Çevre Hukukunda Katılım Sorunu» (III) ise, çevre hakkının gerçekleşmesi bakımından «İdare-yurttaş-yargı» üçlü ilişkisinin irdelenmesini gerekli kılmaktadır. Çevre İdaresi ve birey örgütlenmelerine de yer verilmesi, soruna çözüm önerileri (IV) yönünden yararlı görünmektedir.

I — DAYANIŞMA ÖZGÜRLÜKLERİNDEN ÇEVRE HAKKINA
Yeni hak ve özgürlüklerin formüle edilmesi, özgürlükler, aynım üzerinde de yeni ayrım önerilerini gündeme getirmiştir.

A) Özgürlük kuşakları
İnsan haklarının tarihsel evrim süreci göz önüne alınarak yapılan üçlü ayrımı, «dayanışma özgürlükleri» belirlemektedir. 1789 İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirgesinde yer alan, bireyci temele dayanan klasik ve geleneksel özgürlükler birinci kuşak; XIX uncu yüzyıl boyunca mücadelesi verilen ve yüzyılımızın ilk yarısında tanınan sosyal haklar ikinci kuşak; çevre hakkı, barış hakkı, gelişme hakkı ve insanlığın ortak malvarlığına saygı hakkı ise üçüncü kuşak insan haklarını oluşturmaktadır. Bu yeni hakların diğerlerinden ayrılan özgün niteliğinin altını çizmek gerekiyor, Klasik özgürlükler ilke olarak devlet ve üçüncü kişilerin karışmamasını gerekli kılar; sosyal haklar ise daha çok devlet ve toplumun belli edimlerde bulunmaları ile gerçekleşir. Oysa, üçüncü kuşak haklar büyük ölçüde toplumda yaşayan herkesin çabalarını birleştirmesi, sadece devletin değil, kamu kurumlarının, özellikle yerel yönetimlerin, bireylerin ve toplulukların müdahale ve katkısı ile anlam kazanır. Dayanışma özgürlükleri denmesinin nedeni budur.
Siyasal rejimlerle ilişkileri gözönüne alındığında; kapitalist sisteme sahip devletlerin kişi özgürlükleri ve siyasal hakların gerçekleşmesine özen göstermelerine karşılık, sosyalist ülkelerin toplumsal, kültürel ve iktisadi haklara öncelik tanıdıkları gözlenir. Bu öncelik, her iki kuşak hak ve özgürlüklere, uygulamaya konma yönünden belli derecede siyasal bir ‘renk’ vermektedir. Böyle bir yeğleme veya. siyasal özellik, üçüncü kuşak hak ve özgürlükler için geçerli değildir. Toplum biçiminde yaşamın en ilksel gereklerini yansıtan dayanışma özgürlüklerinin ve bu arada çevre hakkının siyasal içeriği sınırlı kalmaktadır. Tam tersine, bu sonuncusunun, farklı siyasal rejimler arasında ortak bir hareket alanı oluşturduğu, onların birbirine yaklaşmasında rol oynadığı öne sürülebilir.

Pozitif hukuk yönünden dayanışma özgürlüklerinin insan hakkı olma özelliği üzerinde öğretide görüş birliği bulunmasa da1, çevre hakkının özgül bir konuma sahip olduğu belirtilmelidir. Çünkü çevre hakkı, ideal bir çevre hakkı olarak değil, fakat varolan çevrenin bozulmadan muhafazası, korunması ve hatta kimi zaman iyileştirilmesi olarak tanımlandığında2 konunun pozitif hukuk öteleri bir yönüyle ortaya çıkmış olur. Çevre hakkı, hakkın öğeleri bakımından da belirlenebilir özelliğe sahiptir. Hak-ödev ilişkisi yönünden olduğu denli Devlet-birey ilişkisi bakımından da özgül durumlar ortaya çıkmaktadır. Çevrenin özgürlükler açısından değerlendirilmesinde gündeme gelen kendine özgü öğeleri, Anayasa hükümleriyle birlikte, çevre hakkının normatif değer kazanma süreci bağlamında irdeleyeceğiz.

Çevre üzerine Anayasalarda açık hükümlere 1970’li yıllarda yer verilmeye başlanacaktır3. Anayasal tanıma ve düzenlemede iki farklı yaklaşım ayırdedilir. Birincisi, Anayasaların çevre ve doğayı koruma üzerine devlete ödev yüklemesi. Yunanistan ve İsviçre Anayasaları, sosyalist devletler anayasaları örnek olarak gösterilebilir. Bu düzenleme biçimi, program hüküm veya yönlendirici norm olarak yorumlanır4

B) Normatif değer süreci

İkinci yaklaşım olan İnsan hakları şeklinde tanımada, herkese ekolojik olarak dengeli, uyarlı ve sağlıklı bir çevre hakkı tanındıktan ve bunu uygulamaya geçirmede devlet için yükümlülükler öngörüldükten sonra, yurttaşlara da ödevler getirilir. 1976 Portekiz Anayasası, 1978 İspanyol Anayasası, 1979 Peru Anayasası, 1974 Yugoslav Anayasası, 1976 Polonya Anayasası ve 1982 Türk Anayasası, hak-ödev diyalektiğini açıkça yansıtır. Bu konuda İspanyol Anayasası oldukça somut bir hüküm öngörmektedir. 45 inci maddesi, «Herkes, kişiliğin gelişmesine elverişli bir çevreden yararlanma hakkına ve onu koruma ödevine sahiptir» ana kuralını koyduktan sonra, kamu iktidarlarına «vazgeçilmez toplu dayanışmamdan hareketle, yaşam kalitesini korumak ve iyileştirmek, çevreyi savunmak ve onarmak amacıyla tüm doğal kaynakların rasyonel kullanımı konusunda görev vermektedir.
1982 Türk Anayasasına göre; herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevre sağlığını korumak, çevre kirlenmesini önlemek, çevreyi geliştirmek, Devletin ve vatandaşın ödevidir Cm. 563. Anayasa, bireyin hakkı karşısında, devlete ve yurttaşlara da ödevler yükleyerek çevre hakkını üç boyutuyla düzenlemektedir. Böylece çevre hakkı, Türk -pozitif hukukunda hem bir insan hakkı olarak, hem de normatif bir hüküm olarak yerini almış bulunmaktadır5

Çevre hakkının normatif değeri, bu hakkın konusunun, öznelerinin, muhatabının belirlenebilir olduğunu, koruma düzeneklerinin öngörüldüğünü anlatır. Hukukça korunan hakkın gerçekleşmesi için gerekli araç ve yollar devlet tarafından sağlanır. Genel olarak, hukukta hak olarak öne sürülen bir istemin (talebin) bağlayıcı hüküm niteliğini alması, üç koşulun bir araya gelmesini gerekli kılar. Bir hakkın normatif değer kazanması için geçerli genel oluşum süreci çevre hakkına da uygulanabilir6.

1 — Evrim süreci, ilk aşamayı oluşturur: her hukuk normu, çelişkilerin evrimin ürünüdür; fakat gelişiminin ilk aşamasında hak istemini dile getirmiştir. Aslında her hak istemi, uyumsuzluğu ve çıkarlar çelişkisinin varlığını anlatır. Özellikle sınai ilerlemenin çevre üzerinde yol açtığı zararlar, toplumlar için temel bir çelişki ve bilinçlenme yaratmakta; bunlar da yeni talepleri gündeme getirmektedir. Bir istemin hukuken ilan edilen hakka dönüşümünün kendine özgü bir mantığı vardır. Çevre hakkı bağlamında bu dönüşüm ilkesinde hukuksal çalışmanın özgüllüğü, çevre yararına toplumsal isteğe, hukuk tekniği aracılığıyla genel ve evrensel etki yaratan bir biçimlendirme vermekten ibarettir. Konuyla ilgili özgül çalışmalar, hukuksal mecburiyet duygusunu yaratmaya katkıda bulunur. Bu bağlamda 80 li yıllar Türkiye’sinde tanık olunan evrimin çevre üzerinde kayda değer bir birikim sağladığı öne sürülebilir.
2 — Uyum, ikinci koşulu oluşturur: hak isteminin, gözönüne alman hukuk sisteminin iç mantığı ile çelişmemesi gerekir. Çevre hakkı, mülkiyet ve özgür girişim gibi kimi haklarla çatışmaya girebilir, bunları sınırlayıcı etkiler yaratabilir. Bununla birlikte, yurttaşlar arasında eşitlik kurmaya veya en azından maddi koşullarında eşitsizlikleri azaltmaya katkıda bulunur7. Genel çıkarları özel çıkarların önüne geçiren çevre hakkı, değişik özgürlük tür ve kategorileri arasındaki çatışmada uzlaşma işlevi görür8. İnsanlığın ortak malvarlığı üzerinde bir çeşit mülkiyet hakkı yaratan sağlıklı ve dengeli bir çevre hakkı, insanoğluna tanınmış öteki özgürlükler için, ortak alan ve uzlaşma zemini oluşturması bakımından, gerçekleşme ve giderek varlık koşuluna dönüşmektedir. 1982 Anayasası, çevre hakkını, klasik sistematik içinde, sosyal hakların içinde, onları tamamlayıcı bir konuma yerleştirmiştir. Çevre hakkının yeri kuramsal olarak eleştirilebilirse de, bunun yürürlükteki Anayasa sistematiği içinde bir çelişki yarattığını öne sürmek güçtür9.
3— Biçim değiştirme, üçüncü koşulu oluşturur: söz konusu hak istemi yeterince biçim değiştirdiği zaman norm öncesi durumdan normatif durma geçilmiş olur. Bunu, çevre hakkının konusu, yararlamacıları ve muhatapları açısından açıklığa kavuşturmaya çalışalım. Korunan konu, üzerinde, yaşam olan yeryüzü (biyosfer) ve. insan yarlığı olarak belirtilebilir10. Herkes çevre hakkının alacaklısı olabilir. Buna karşılık, çevre hakkının yararlanıcıları aynı zamanda muhatapları olarak nitelendirilebilir. Gerçekten hak ödev diyalekt^-çevre hakkının en belirgin niteliğini oluşturmaktadır. Bireyler sadece çevre hakkının yararlanıcıları değil-, fakat aynı zamanda öteki’ yurttaşlar, devlet ve topluluk karşısında genel olarak ödev altına alınmışlardır. Devlet, kamu kurumları ve özel topluluklar da yükümlülükler altına sokulmuştur. Böyle bir ilişki, hakkın gerçekleşmesi” nin dayanışmayı gerektirmesini kanıtlamaktadır. Çevre hakkı,’ devlete kaçınma ödevi yüklemez; tersine, kamu organlarından kullanılma koşullarını düzenleme yönünde hareket etmelerini isteme olanağını içerir. Çevre hakkı, gerçekleşebilmesi için kişilerin müdahalesini de gerekli kılar11. Anayasa ve yasal metinlerin giderek daha sık olarak bireylerin kendilerinin çevreyi muhafaza alanında ödevlere sahip olduklarını ilan etmesi, hak ve özgürlüklerle bireyin ödevleri arasında kurulan denge olarak yorumlanabilir.
Çevre hakkı yararlanıcıları bakımından öteki haklarda bulunan Şayan bir başka özelliğe sahip. Gelecek kuşaklar da bu hakkın özneleri olduklarından, bugünkü kuşaklar gelecek kuşakların çıkarlarını kollamakla ödevlidirler. Çevre hakkı, zaman öğesini hakka dâhil etme yönünden ayrık bir durum oluşturur. Bu hak, günümüz insanlarının eylem ve davranışlarıyla gelecekteki çevrenin niteliği arasında varolan ilişkileri, çağımız insanlarının çocuk ve torunlarına karşı sorumluluğunu, aynı zamanda günümüz insanlığı ile gelecekteki insanlığı birbirine bağlayan dayanışmayı öne çıkarmaktadır12. Çevre hakkı, zaman ve mekânda insanlar arasında dayanışma görünümüyle belirginleşir.

Çevre hakkının muhatapları ise, faaliyetleri çevre bakımından tehlike oluşturabilecek kişi, kişi toplulukları ve kuruluşlardır. Çevreyi tahrip, etmeme yükümlülüğü herkese düşer. Çevreyi bozmama, koruma ve iyileştirme görevi belli kişi, grup ve .kuruluşlara .verilmiş olabilir. Görevlinin belirlenmiş olması sorumluluk bakımından önem taşır. Yükümlülük bakımından devletin konumu genel bir çerçeve oluşturmaktadır. Kısacası, yurttaşlara ve/veya sosyal gruplara, hatta topluma ödev yükleyen çevre hakkında, özne ile borçlu sıfatı aynı zamanda taşınabilmektedir. Dolayısıyla, yararlanıcıları ve borçluları açısından yanlızca bireysel nitelikte değil, aynı zamanda toplu nitelikte bir haktır12.

Uyumlu ve dengeli bir çevreden yararlanabilme hakkı, bunun korunmasına katılma hak ve yükümlülüğüyle ikili bir görünüm, sunar Sadece uygulayıcı değil, aynı zamanda yönetici ve karar, verici, ‘durumunda olan yurttaşlara da işlev tanıyan çevre hakkı, hak-ödev, yükümlülük-sorumluluk ikinci görünümlerinde, yurttaşı edilgin konumundan çıkararak sorumlulukların paylaşılmasını «KATILIM» yoluyla sağlar; bu aynı zamanda hakkın uygulanmaya konmasına hizmet eder13.

1982 Anayasasıyla pozitif hukukumuza dahil edilmesiyle biçim değiştiren çevre hakkı, yukarıda ortaya konan öğelerin büyük bir bölümünü kapsamına alarak normatif bir değer kazanmış bulunmaktadır.’Anayasal düzenlemeyle çevre insan hakkının bireylere sübjektif’-hak bahşettiği öne sürülebilir.
Çevre hakkının gerçekleşmesine yönelik araçlar çevre hukukunun da içeriğini belirler. Çevre hukuku, doğal öğeler veya ortamlar üzerinde beşeri faaliyetlerin etkisini ortadan kaldırma veya sınırlandırma amacı güden hukuk dalıdır14 Çevre hukuku, çevreyi koruyucu kurallar bütünü olarak da tanımlanabilir. Çevre hukukunun, dolayısıyla çevre hakkının hedefi, kendilerine uygun (onurlu ve huzurlu)-‘bir yaşam çevresi sağlayarak insanları korumaktır15.

II — ÇEVRE HAKKININ GERÇEKLEŞME ÖĞESİ OLARAK KATILIM

– Katılma, çevre hakki karşısında îdare ve yurttaş ilişkisinin hukuksal çerçevesini çizmektedir. Çevre sorunlarının gelecek kuşaklar için önem ve ciddiyeti, yeni katılım biçimleri yönünde, yurttaşların isteğini geneli eştir mistir. Yeni biçimler, çevre hakkının tanınmasının siyasal ve hukuksal. sonucu olarak görünür. «Sağlıklı ve ekolojik bakımdan dengeli bir çevre hakkının tanınması, sadece nesnel bir bilgilendirme ve yönetsel gizliliğin kaldırılması ile değil, aynı zamanda .yurttaşların ve toplumun geleceğini yüküm altına sokan, .kararlara farklı biçimlerde katılımında anlam kazanır»16.

A) . Uluslararası düzeyde
1972 Birleşmiş Milletler Stockholm Çevre Konferansı Bildirgesi, önsözünde, çevreyi korumak ve geliştirmek için yurttaşların ve topluluklara sorumluluğunu vurgular. Aynı konferansta kabul edilen 97 sayılı tavsiye karan, devletleri çevrenin yönetim ve denetimine kamunun katılımını kolaylaştırmaya davet eder. Bunun için bireylerin etken katılımını özendirici araçları öngörme gereği belirtilir.

Avrupa ölçeğindeki düzenlemeyi uluslararası belgelere değindikten sonra ele alacağız.

l — Uluslararası belgeler

Birleşmiş Milletlerin 1982 Mayısında Nairobi de kabul ettiği çevre eylem planında, «resmi örgütler ve resmi olmayan örgütlerin, ayrıca gençlik gruplarının, çevresel bilinci arttırmak ve çevreye ilişkin planlama ve kararlar konusunda güçlü bir halk katılımını gerçekleştirmeleri için hükümetleri özendirmek amacıyla resmi ve resmi olmayan örgütlerin, ayrıca gençlik gruplarının girişimleri»nin desteklenmesi gereği teyit ediliyor17.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca 28 Ekim 1982’de kabul edilen Dünya Doğa Şartı, değişik yönlerden katılımı vurgular18.

1987’de U.N.E.P.19 eksperler grubu, hazırlanmasına kamunun katılımım da öne çıkararak çevresel etki değerlendirmeleri üzerine evrensel yönelimli bir bildiri hazırlamıştır.

O.E.C.D.20 düzeyinde de çevre politikalarına ilişkin 1974 ve 1975 Bildirgeleriyle üye ülkelerin çevreyle ilgili kararlara halkın katılımını özendirmelerini teyit ediyor.

AGİK (Helisinki) Nihai Belgesi, «Çevre politikasının başarıya ulaşması için, sorumluluklarının bilincinde olan tüm halk kategorilerinin ve tüm toplumsal güçlerin çevreyi koruma ve iyileştirmeye katkıda bulunma gereği»ni öngörür.

Çevre Hukuku Dernekleri Dünya Toplantısı sonunda yayınlanan «Limoges Bildirgesi»21 de, «Büyük ilkelerin güçlendirilmesi» başlığı altında katılım konusunda ayrıntılı maddeler öngörmektedir.

2 — Avrupa ölçeğinde

Avrupa Konseyi düzeyinde birçok belge, çevrenin korunması ve iyileştirilmesine bireylerin ve grupların gönüllü katılımının özendi-rilmesini öngörül’. Avrupa Topluluklarının çevre konusundaki eylem programları ise, herkesin uğraşısı olarak çevre korumasına halkın her kategorisinin katkıda bulunmasının uygun olduğunu öngörmektedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin üye Devletlere «Büyük sayıda kişileri ilgilendiren idari usullere ilişkin» Tavsiye Kararı22, uluslararası çevre hukuku alanındaki yeni gelişmeleri de (devlet içindeki faaliyetlerin smırötesi etkileri! gözönüne alarak, üye devletlerin hukuk ve uygulamalarında ve karşılıklı ilişkilerinde Tavsiye ekindeki ilkelerden esinlenmesini öngörür. Tavsiye kararı, büyük sayıda kişileri ilgilendiren normatif olmayan idari işlemler karşısında kişi haklarının, özgürlüklerinin ve çıkarlarının korunmasına uygulanır. Yetkili makam, çok sayıda kişiyi ilgilendiren bir idari karar almayı amaçladığı zaman, bunu elverişli araçlarla ilgili kişilere duyurmak; söz konusu işlemle hakları, özgürlükleri ve çıkarları üzerindeki olası etkileri değerlendirmeye olanak tanıyacak öğeleri iletmelidir Cm. 1). Yetkili makam, katılma prosedürü sırasında ilgili kişilerce simulan kanıtları dikkate almak zorundadır Cm. 5). Bu hüküm, katılımın etkisini göstermektedir23.

Avrupa Toplulukları Komisyonu ise 1988’de «Çevre Konusunda. Haberleşme Özgürlüğüne ilişkin Konsey Direktif önerisini hazırlamıştır24. Avrupa Toplulukları Konseyi, Avrupa Topluluklarının çevreye ilişkin 1973, 1977, 1983 ve özellikle 1987 eylem programlarmcàtanımlanan ilke ve amaçları, ayrıca Avrupa Parlamentosu’nun konu hakkındaki görüşünü dikkate alarak, özgül bir topluluk eylemi ile yurttaşların çevreye ilişkin bilgilere ulaşması gereğini kabul etmiştir.

Direktifin birinci maddesine göre, kamu makamlarının elinde bulunan çevreyle ilgili haber ve bilgilere ulaşma özgürlüğü ve bunun, duyurulması, bu direktifin hükümlerine uygun olarak Topluluk bütününde sağlanır. Çevreye ilişkin bilgi ve belgelere giriş hakkı, gerçek veya tüzel her kişiye, çıkar ilişkisini ortaya koyma gereği aranmaksızın tanınır (m. 3). Kamu makamlarının sahip olduğu çevreyle ilgili verilerin iletişiminin reddi, gerekçeye dayandırılıp bunu isteyene yazılı olarak bildirilmelidir. Yazılı bildirini bir ay içinde yapılmazsa, susma red kararı anlamına gelir” (m. 6). Red kararlarının doğruluğunun ortaya konması, yönetsel veya yargısal denetimle olur (m. 7).

Bu öneri üzerine25, Avrupa Parlamentosu, Konsey ye Komisyon’a, ‘Yasama Karar Tasarısı’ başlığıyla ilettiği görüşünde, iletişim özgürlüğü ve çevreye ilişkin ayrıntılı açıklamalar ve konunun Önemine yer vererek gerekli değerlendirmeyi yapmıştır-“26/a. Buna göre; a) Çevre korumaya ilişkin bilgi ve belgeye serbest giriş, bir yandan toprağın canlılığının insanın yaşam koşullarının korunması yönünden sürdürülmesi, öte yandan rasyonel iktisadi ve sınai etkinliklere devam edilmesi bakımından vazgeçilmez bir koşul oluşturur, b) Üye devletler, parlamento organlarının çevre konusunda katılımı kolaylaştırıcı karar almaları için uyarılmaktadır.

Bütün bu gelişmeler ışığında, Konseyin, 7/6/1990 tarihinde kabul ettiği «Çevre Konusundaki Enformasyona Giriş Özgürlüğüne ilişkin Konsey Direktifi»26’ne göre; üye Devletler bu direktife uygun yasama hükümlerini düzenleyici ve yönetsel hükümleri en geç 31/12/1992 tarihine değin yürürlüğe koyarlar (m. 9). Kamu makamlarının elinde bulunan çevre konusundaki bilgi ve belgelere giriş özgürlüğünü, bunun yayımlanmasını sağlamayı ve bu enformasyona ulaşabilmeyi olanaklı kılan temel koşulları saptamayı hedefleyen Cm. l) Direktif, üye Devletlerin, belirli kayıtlar altında, kamu otoritelerinin çevreye ilişkin bilgi ve belgeleri, çıkarı bulunsun veya bulunmasın isteyen her gerçek veya tüzel kişinin tasarrufuna sunma mecburiyetine sokmalarını öngörür (m. 3). Enformasyon isteğinin, kötüye kullanma sonucu reddedildiği veya ihmal ile karşılanmadığı kanaatinde olan ya da kamu otoritesinden tatmin edici yanıt almayan kişi, karara karşı adli veya idari başvuruda bulunabilir. Üye Devletler, çevre kokusunda sorumluluğu bulunan kurumların sahip olduğu çevreye ilişkin bilgi ve belgelerin kullanılabilirliğini sağlayacak gerekli düzenlemeleri yapar (m. 6). Yine üye Devletler, çevrenin durumu üzerine genel bilgileri kamuoyuna sunmak amacıyla gerekli önlemleri alırlar (m. 7).

B) Ulusal düzenleme ve uygulamalar
Katılma genel olarak yurttaşlar için bir müdahale yetkisi olmaktan çok kendini dinletme (dinlenilme, sesini duyurma) hakkı olarak görülür, Çevre alanında katılım, çevreye saygı, üstün bir toplu değere saygı biçiminde ifade edilebilir. Bu çerçevede katılma, yönetileni etkin bir yurttaş konumuna sokarak, gerçekte, genel çıkar hizmetinde bir araç haline getiriyor27.

Çevre sorunlarının tıpkılığı nedeniyle katılım sektörleri hemen hemen her ülkede aynıdır. İleri derecede çeşitlilik gösteren katılma biçimleri konusunda aşamalı olarak beş teknik ayırdedilebilir28:

1 — Tepki gösterme: Halkın, çevre için zararlı gördüğü bir kararı, gösteri, yürüyüş ve toplantılarla, dilekçelerle veya sit alanlarını işgal yoluyla reddetmesi, başlıca karşı çıkma biçimleri olarak belirtilebilir. Kurumsal engelleme biçimindeki bu katılma yolu, belli konularda çevreyi korumada oldukça etkili olur. Birçok Batı ülkelerinde çevreyi bozma tehlikesi gösteren çok sayıda yerel tasarı, kendiliğinden oluşan halk baskısı sonucu yeniden gözden geçirilmiştir29:
2 — Birlikte hazırlık çalışması: Bu esnek bir Örgütlü katılım olarak nitelenebilir. Çevre politikası ve genel düzenlemelere, görüşme ve tartışma biçimindeki katılmanın başlıcaları şunlardır30:

belediye dışı komisyonlar: Fransa’da uygulaması görülen bu tür komisyonlar, dernekler dünyası, gruplar ve yerel topluluklar arasında sürekli bir karşılaşma yeri olarak nitelenir, Burada dernekler önemli bir yer tutar.

Mahalle toplantıları veya mahalle kurulları; doğrudan ve kendiliğinden katılma biçimini oluşturur. Arzu eden her mahalle sakini aracısız bu toplantılara katılabilir31.

. : İnceleme birlikleri: İsveç Hükümeti 1973 yılında, siyasal partiler, sendikalar ve çevre dernekleri ile bağlantılı olarak devletçe mali destek sağlanan yerel inceleme grupları oluşturarak, sivil nükleer enerji üzerine hem kamuoyunu bilgilendirmeye hem de ona danışmaya karar vermiştir. Enerji üzerine oluşturulan 10. 000 inceleme birimi bir yıl süreyle çalıştı. «Daha çok öğreniniz, böylece etkiniz daha fazla olacak!» biçiminde reklamlarla halk, katılıma özendirilmiştir.

. Çevre ‘konusunda dönemsel toplantılar : Fransa’da 1978-1980 yılları arasında ilginç bir uygulamaya tanık olundu. Çevre bakanının katılımıyla her ay ulusal ölçekteki büyük çevre dernekleri sorumluları, ile. yapılan toplantılarda bakan, politikasının ana çizgilerini sunarak diyaloğa giriyordu.

Arabuluculuk: Bu yol, çevre konusunda çatışmaların düzenlenme biçimi haline geliyor.-Karşıt yanlar, rolü hakemlikte olduğu gibi bir çözümü kabul .ettirme olmayıp, konumları açıklığa kavuşturmak ve. uzlaşmayı kolaylaştırmak olan bir aracı huzurunda karşı karşıya gelmeyi kabul eder32″.

3 — Danışma-. Danışma, en yaygın olan ve İdare tarafından en çok kabul gören bir’ resmi katılım biçimidir. Sürekli komisyonlara katılma, kamuoyu sormacaları (enquêtes) ve danışma niteliğinde referandum olmak üzere üç kurumsal danışma biçimi ayırdedilir33.

Ulusal ölçekte olduğu denli bölge Ölçeğinde de çevre alanında yetkili kurul ve komisyonlar, çevre dernekleri temsilcilerine resmen yer veriyorlar. Bunun en yaygın uygulaması, ABD’de ve Fransa’da görülmektedir. Kamuoyu anketleri veya halk sormacaları ise, kamuya açık genel bir danışma aracı haline gelmektedir. Fransa’da 1983 yasasıyla çevreyi etkileyebilecek bütün çalışma ve yapılar anket kapsamına alınmıştır. «Kamusal anketlerin demokratikleştirilmesine, ve çevrenin korunmasına ilişkin yasa», yurttaş katılımını güçlendirme iradesini yansıtır.

Almanya, Belçika, Fransa ve İngiltere’de çevreyi etkileyen faaliyet ve yapı tasarısının genişliğine göre, yerel ve ulusal günlük basında ilan zorunluğu öngörülmüştür. Hollanda’da Çevreyle ilgili İdari usul yasası (1979), çevre konusundaki bütün izin kategorileri için, komşulara bildirme ve gazetelerde yayım, öngörerek, halk sormacaları getirmiştir. Karar, hazırlanma aşamasında eleştiri getirenlere, bildirilmelidir. Almanya’da izin kararının halkın eleştirilerini çürütmesi de gerekiyor. Kebek’te, 1980’den bu.yana etki değerlendirmesine tabi tutulan tasarılarla bağlantılı çevre üzerine halka açık oturumlar bürosu anketlerin kurumlaşmasını sağlamıştır. Halkın tercihlerini araştırmak amacına yönelik çevre konusundaki kamuoyu yoklamaları (codinvolve system) özellikle ABD’de gelişmiş bulunmakta-
dır.

Danışma niteliğinde referanduma gelince; Belçika, Danimarka ye Kanada’da, ayrıca ABD, İtalya ve İsviçre’de, daha çok bölgesel ve yerel ölçekte çevre tasarıları üzerine sık olarak başvurulan’ bu,.yol, etkisi sınırlı kalmakla birlikte, halkın iradesini doğrudan. açıklamasına olanak tanımaktadır34.

4 — Kararlara katılma; Karara katılma, herşeyden önce, genel nitelikli metinlerin hazırlanmasına katılma biçiminde olur. İdare, yeni usuller ve kirlenmeye karşı normlar saptamak için çevre alanında genel metinler gerektiren bir reform çalışmasına başladığında, bunu kendi birimlerinde gizlilik içinde yapabileceği gibi, mevcut kuruluş ve komisyonlara danışarak veya tepkilerini ortaya koyabilmeleri için herkese. hazırlık dosyalarına ulaşma yolunu açarak.

yapabilir. Norveç ve AED’de bu tür uygulamalar geçerli kılınmıştır35.

Sonra, halk girişimi (initiative populaire), bireylere, bir metnin referanduma sunulması veya parlamentonun bir metni ele almasını isteme olanağını tanır. Burada bir anayasal hak veya yasama sürecini başlatma hakkından söz edilebilir. Halk girişimi konusunda İsviçre ve ABD önemli deneyimlere sahiptirler36.

Nihayet, harar referandumunu belirtebiliriz. Karar almaya ilişkin referandumda da, kanton düzeyinde ve federal düzeyde, İsviçre başta gelmektedir. Referandum sayısı son yıllarda özellikle çevre sorunlarında artmıştır. Ekolojist derneklere büyük baskı gücü veren halk girişimidir. Son referandumlardan biri, nemli bir bölgede askeri alan kurulması yasağı kararı şeklinde oldu. Almanya Bavyera Eyalet Anayasası, çevre konusunda karar referandumu öngörmektedir. 1978’de Avusturya’da Millet Meclisinin girişimiyle düzenlenen referandum, nükleer santrallara özel bir yasa ile izin verilip verilmemesinin’ bilinmesi noktasında toplanıyordu. İtalya’da aynı konuda 1987 yılında referanduma gidildi. ABD’de 39 Devlet, gerek Federe Devlet düzeyinde gerekse yerel ölçekte referandum öngörmektedir37.

5— Çevrenin yönetimine katılma: Yurttaşlar, dernekler aracılığıyla giderek çevrenin yönetimini üstlenmeye davet ediliyor. Çevresel kamu hizmetlerinde ayrıcalıklı bir konuma sahip dernekler, gerek kendi girişimleriyle korunmuş olan doğal alanları işletirler, gerekse resmen kendilerine verilen görev çerçevesinde ulusal parkların korunması veya yurttaşların çevre bilimleri alanında,, yetiştirilmesi görevlerini üstlenirler38.

III — TÜRK ÇEVRE HUKUKUNDA KATILIM SORUNU

idare yurttaş ilişkisini somutlaştırmak için ilkin çevrenin idari–siyasi örgütüne değinilecek.

A) Çevre İdaresi
Türk Çevre Yönetimi, örgüt ve kurullar olmak üzere başlıca iki bölümden oluşmaktadır.

1 — Çevre Bakanlığı
Çevre yönetimi Bakanlık düzeyinde örgütlenmiş bulunmaktadır39. Çevre Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri hakkında Kanun Hükmünde Kararmame ye40 göre; Bakanlığın görevleri özetle şunlardır:
a) Çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için prensip ve politikaları tespit etmek, programlar hazırlamak; (…)
b) Dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkân veren rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere,., çevre düzeni planlarını hazırlamak;
c) Çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi amacıyla ülke şartlarına uygun olan teknolojiyi belirlemek;..
ç) Çevreye olumsuz etki yapabilecek her türlü plan ve projenin, fayda ve maliyetleriyle çevresel olguların ortak bir çerçeve içinde değerlendirilmesini gerçekleştirecek çevresel etki değerlendirmesi çalışmasının yapılmasını sağlamak, bu çalışmaları denetlemek ve izlemek;
d) Çevre konusunda görev verilmiş olan özel ve kamu kurum ve kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak; bu konuda faaliyette bulunan gönüllü kuruluşları yönlendirmek, desteklemek…
e) Çevre uygulamalarına etkinlik kazandırmak için sürekli bir eğitim programı uygulamak; çevre bilincim geliştirmek, çevre problemleri konusunda kamuoyu araştırmaları yapmak. (.. ) (m. 2).

2 — Çevre Kurulları

.Çevre Bakanlığının sürekli kurulları şunlardır: Yüksek Çevre Kurulu, Çevre Şurası ve Mahalli Çevre Kurullara (m. 26)41

Bu Kurulların oluşum ve görevlerini belirleyen KHK (m 26.3126.31) çevrenin yönetimini ilke olarak kamu kurum ve kuruluşlarına vermekte gönüllü kuruluştan ise yalnızca Çevre Şûrasma çağrılacak ve kuruluşlar arasında belirtmektedir42

B) İdare – yurttaş – yargı

Bu üçlü ilişkiyi ne Çevre Kanunu, ne de 443 saylı KHK yansıtır. Sistematik veya içerik yönünden çevre hakkının gerçekleşmesini .idare-yurttaş-yargı, ilişkisi bağlamında öngörmeyen Türk Çevre Hukuku mevzuat mm ancak kimi hükümleri konumuza ışık tutucu özelliğe sahip bulunuyor.

1 – Çevre Kanunun 30 uncu maddesi; çevre hakkı karşısında idare ve yurttaşın konumu bakımından ilgi çekici bir hüküm ön-görmektedir:

«Çevreyi kirleten veya bozan faaliyetten zarar gören veya haberdar olan gerçek ve tüzel kişiler idari makamlara başvurarak . bu faaliyetin durdurulmasını isteyebilirler.» (a.b.ç.). Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar görenin idari makamlara başvurması bir menfaat ilişkisini yansıttığından” klasik başvuru yolu olarak değerlendirilebilir. Buna karşılık, herhangi bir çıkar ilişkisi sozkonusu olmaksızın «haberdar» olmak da idari makamlara başvurmak için yeterli. Burada, yurttaş hakın öznesidir: muhatabı da yurttaş olabilir. Çevreyi kirleten yurttaş da olabilir’, aynı zamanda yatırımcı kuruluş olarak İdare de. Yasa bir ayrım yapmamakla birlikte, bireyin hakkın öznesi olma konumu öne alınmış bulunmaktadır.
Hak öznesi öğesi, «gerçek ve tüzel kişiler., olarak belirtildiği için geniş-olarak yorumlanmalıdır. Çevre Kanunu, 3 üncü -maddesiyle birlikte ikinci kez «tüzel kişiler.den özne olarak söz etmektedir. Tüzel kişiler kavramını kullanmakla hakkın öznesini genişletmesi yanında, gönüllü yurttaş girişimlerine de görev ve yetkiler tanımış olduğu yorumu yapılabilir42.

Yasanın ilgili maddesi îdare’nin yargısal denetimi açısından değerlendirildiğinde; çerçevesi, gerçek ve tüzel kişilerin îdare’ye başvuru hakkını düzenleyen hükmün, bu makamı harekete geçirme özelliği de bulunmaktadır-, İlgili idari makamın tutumuna’ göre, yurttaşın yargı yoluna, başvurma hakkı da doğar. îdare, çevreyi kirleten veya bozan faaliyeti durdurmazsa, yargı organı önünde sorumlu duruma düşer. Aynı ¦ şekilde, faaliyeti zamanında durdurmaması, kısmen durdurması veya ilgilinin başvurusunu reddetmesi, tam yargı davası hatta iptal davası nedenini doğurabilir;
Dava konusu önemli olmakla birlikte, -30 uncu madde dava yeteneğini (ehliyeti) de öne çıkarmaktadır. Burada iki sorun üzerinde durulabilir: birincisi, menfaat koşulu, diğeri ise, tüzel .kişilerin dava açma ehliyeti konusu. “…

Menfaat ölçütü, çevre davalarında biçim değiştirmektedir. her şeyden önce, İdari Yargılama usulü Kanunu ile çevre Kanunu arasında genel yasa-özel yasa ilişkisi kurulabilir. Bu durumda’ ikincisinin açık olarak hükme bağladığı alanlarda, genel yasa kuralları geri çekilir. Bu bakımdan Çevre Kanunu, 30 uncu maddesiyle, îdare’ye başvuru konusunda «ilgi» bağını yeterli görmektedir. Bunun dışında birinci maddesinde, çevremin, bugünkü ve gelecek, kuşakları kap^ sayacak biçimde «bütün vatandaşların ortak varlığı» olduğu yolunda temel kuralı koymaktadır. Burada, .gerçek. ye..tüzel kişilerin, «ortak sahipleri ve sorumluları»43 bulundukları çevrenin kirletilmesi veya bozulması sonucu, kişisel, güncel ve somut menfaatlerin çiğnendiği için harekete geçmeleri söz konusudur44.

Bu konuda tüzel kişiler açısından farklı bir yorumu gerektirecek hüküm bulunmamaktadır. İki nedenle-, bir kere, ilgili mevzuat açıkça gönüllü birey örgütlenmelerine yer vermektedir. Sonra, dernek, vakıf gibi tüzel kişiliği bulunan gönüllü kuruluşların amaçları çevreyi korumak olduğuna göre, çevreye zarar verici eylem ve faaliyetlere karşı dava yeteneğine sahip bulunmaları son derece doğaldır45.

Genel olarak, çevreyi muhafaza hakkının tanınması, yetkili bir mahkeme önünde gerçek bir dava hakkını da açmalıdır. Böyle bir hakkın varlığı, bireylerin, çevrelerini tehlikeye sokan tasan ve kararlardan önceden haberdar edilmelerini gerekli kılar (bilgilenme hakkı). Çevre hakkı önleyici önlemi içermesi yönünden aynı zaman, da usulu bir haktır46.

2 — Çevre Kanunu’nun kirletme yasağım öngören 8 inci maddesi, belirli faaliyetleri yasaklamaktadır:
«Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verebilecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır».
Yasağa uyma mecburiyeti ve tedbirleri alma yükümlülüğü kamu kurum ve kuruluşlarını da kapsamına almaktadır. Belirtilen yasaklara uymayan, öngörülen faaliyetleri yerine getirmeyen kuruluşlar için yaptırım uygulanacaktır. Bunlar kamu kurumlan ise, tam yargı davası açılabilecek; zarar görenler, İdare’yi hizmet kusuru nedeniyle mahkûm edebileceklerdir.

3 — Çevre Kanunu’nun 10 uncu maddesine göre, arıtma tesis veya sistemlerim kurup işletmeye hazır hale getirmeyen kurum, kuruluş ve işletmelere işletme ve kullanma izni verilmez.
Girişim özgürlüğünü çevre lehine sınırlayan bu hüküm, sınırlamayı îdare’nin öndenetim yetkisi ile getirmektedir. Öndenetim yasaklama ile sonuçlanabilmekle birlikte, îdare’nin bu yetkiyi kullanabilmesi koşula bağlandığından, bağlı yetkiden söz edilebilir. İzin vermeme durumunda, ilgililer işlemin iptali için yargı yoluna, başvurabilecekleri gibi, îdare’nin gerekli koşulları yerine getirmeyen kuruluşlara vereceği izin işleminin de yargısal denetime açık bulunduğunda kuşku bulunmamaktadır47.

4 — Çevre Kanununda yazılı yasaklara aykırı hareket eden veya kanunla belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen kurum, kuruluş ve işletmelere mahallin en büyük mülkiye amiri, bu yasaklara aykırı faaliyeti düzeltmek üzere yeteri kadar süre verir. Verilen bu süre sonunda gereğini yerine getirmeyen kurum, kuruluş ve işletmelerin faaliyeti, sürekli veya süresiz olarak durdurulur (m. 15)İdare’ye denetleme yetkisi veren genel nitelikteki bu hüküm, yaptırım yetkisini de içermektedir. Bu yetkinin kullanılış şekline göre genel hükümler çerçevesinde yargısal denetimin yapılabileceği öne sürülebilir48.

IV — DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER

A) Değerlendirme
«1970’ten beri, İdare ve hükümetlerin tavrının değişmesi, çevre konusunda açılma ve katılma araçlarını çoğalttı; fakat katılma yolu, toplumsal bir consensus’e erişmek için yalnız başına hiçbir zaman sihirli bir değnek olamaz. Çeşitli katılma biçimlerinin kullanılmasındaki tercih güçlüğünü koruyor… Belli katılma biçimlerine başvuru, ülkelere göre ileri derecede değişiklik gösteren yurttaşlar ve idare. arasındaki ilişkiler durumuna da bağlıdır»49. Bu belirlemeyi yapan Çevre Hukuku uzmanı Profesör M. Prieur’e göre, katılımı gerçek kılmak için idari kolaylıklar (iyi bilgilendirme, idari belge ve raporlara serbest giriş, toplantıların açıklığı, kısaca idarenin saydamlığı) ve devletçe sağlanan mali olanaklar sorununun ötesinde, ana sorun, psikolojik, sosyal ve kültüreldir, Yurttaşlar kendilerim, kolektif bir zenginliğin ve ortak bir varlığın gerçek bekçileri olarak gördükleri zaman, çevre politikalarına katılacaklardır. Çevre hakkının doğal sonucu olan katılma, ancak yurttaşlara çevrenin korunmasına katkıda bulunma yönünde hukuksal mecburiyet getirildiği zaman gelişebilir50.

Profesör Prieur’ün bu değerlendirmesini ilke olarak paylaşmak olanaklı ise de, böyle bir mecburiyeti öngörmüş olan 1982 Anayasa sının ülkemizde gerçek bir katılımı sağlayıp sağlayamadığı sorulmaya değer. Başka bir anlatımla, yurttaşlara da, çevreyi koruma ve geliştirme ödevi yükleyen anayasanın kendisi ve yasaların, bu yükümlülüğün uygulamaya geçirilmesine elverişli olup olmadığı sorulabilir. Çevre Kanunu ve Bakanlık Kararnamesi kapsamında, çevreyi koruma, muhafaza etme ve iyileştirme görevlerinin hangi kurum ve makamlara verildiğini; bu konuda birey ve topluluklarının konumunun ne olduğunu gördük. Kısaca toparlayacak olursak; çevre hakkının muhatabını somutlaştıran hükümler daha çok kuruluşları hedef almakta, bunun uygulanması ise (yapma veya yapmama biçimindeki davranış ve eylemlerin denetimi ile) İdareye düşmektedir. Ancak yasa ve KHK’de çevre hakkının tarafları ve bu hakkın gerçekleşmesine yönelik mekanizmanın işleyişi konusunda belirsizlik ağır basmaktadır.
Bireyler arasında çevre kirlenmesi sonucu doğuran faaliyetler-|len ileri gelen zararın giderilmesi ve zarar verici faaliyetin önlenmesi adli yargıdan istenecektir. Bu durumda da idari yargının görevli olabileceği kesim vardır. Eğer zarar İdare’nin eksik denetimi ve denetim boşluğu sonucu ortaya çıkmışsa ilgili, her iki yargı önünde de farklı nedenlere dayanarak zararın giderilmesini isteyebilir51, denetim görevini yerine getirmeyen İdare, idari yargı önünde tam yargı davasıyla tazminata mahkûm edilebilir… Yargısal denetim konusunda Çevre Kanunu’nun açık hükümler koymuş olduğu söylenemez.

‘.. Çevre Kanunu ve Çevre Bakanlığı KHK’si, çevre hakkını gerçekleşmesinde hem hakkın öznesi hem de muhatabı olarak bireyin konumunu belirlemem ektedir. Karşılaştırmalı hukuktan aktardığımız yeni katılım biçimlerine mevzuatımız büyük ölçüde kapalı bulunmaktadır;, bireylerin gönüllü örgütleri aracılığıyla katılımı gerçekleştirme yönünde de açık hükümler içermemektedir. Oysa, gönüllü kuruluşlar, katılımın sağlanmasının ötesinde çeşitli etkinlikleriyle çevre üzerine halkın bilinçlenmesine de katkıda bulunabilirler. Bununla birlikte. yine Anayasa’nın kendisi, başlıca örgütlenme biçimi olan dernek özgürlüğüne getirdiği sınırlamalarla, çevre konusunda derneklerin etkililiğini azaltmaktadır (m. 33). Daha genel olarak, vakıflar, sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına getirilen genel siyaset ve ortak hareket yasaklarıdır. Ortak hareket yasağı siyasal partiler açısından da geçerlidir. Kolektif özgürlük öznelerine getirilen bu yasaklar, «dayanışma yasakları» olarak adlandırılabilir52. Bu bağlamda, örneğin Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu, çevre düzenlemesine ilişkin bir siyasal tasarruf karşısında Türkiye Çevre Sorunları Vakfı ile ortak tavır içine giremeyecektir.

Çevre hakkının gerçekleştirilmesinde, ulusal hukuklarda geliştirilen halktan gönüllü katkı yollarının tersine, Türkiye’de yukarıdan aşağıya doğru güdülenme ve yapılanma söz konusudur53 .

B) Öneriler

1 — Herşeyden önce, çevre konusunda mevzuat karmaşasına son verilmeli; normlar arasında uyum sağlanarak, darmadağınık ilke ve kurallar, çerçeve niteliğinde bir «Çevre Yasası»nda toplanmalıdır.
2 — Sonra, olumlu bir gelişme olarak belirtilmesi gereken bakanlık düzeyindeki siyasal-yönetsel örgütlenme, görev, yetki ve sorumluluklar açık-seçik düzenlenerek yeniden biçimlendirilmelidir54
3 — Üçüncü olarak, katılım çevre hakkının güvencesi kabul edilmeli; bu hakkın kullanılması, gerçekleşmesi için hakkın özneleri olan birey ve topluluklarına da hukuksal araç-gereçlerin tanınması önem taşımaktadır. Kamusal çıkarları özel çıkarların önüne geçiren çevre hakkının ortaya koyacağı çıkar çatışmalarının giderilmesinde yurttaş örgütlenmeleri yeri doldurulmaz bir işleve sahiptirler. Yine çevre alanında haberleşme özgürlüğünün yukarıdan aşağıya ve halktan yönetsel karar organlarına olmak üzere, karşılıklı gerçekleşmesinde derneklerin rolü gözardı edilemez. Gönüllü kuruluşların yerel yönetim organlarında ve çevre kurullarında temsili sağlanmalıdır.
4 — Türk İdaresinin yurttaşlarına duyduğu güvensizliğin aşılmasında örgütsel gönüllü kuruluşların oynayabileceği rolü, «İdarenin saydamlığı»55 ilkesi tamamlayabilir. Çevre Konusundaki idari bilgi ve belgelere ulaşma hakkı, «idari sır» kavramının geleneksel anlamım, değiştirmiştir. Dokümanlara serbest giriş hakkı, çevre konusunda haber akışı ile tamamlanmalı; bunların idare tarafından reddi veya çekişme durumunda yargı yolu açılmalıdır56. Bütün idari belgelere girişle başlayan katılım, enformasyon boyutunu kapsamalıdır. Kamu sormacaları ile halkın dinlenilme hakkı birlikte düşünülmeli; katılımın kurumsal biçimlerinin gerçekleştirilmesi için çevre konusunda usul hükümleri konmalıdır. Ayrıcalıklarını korumaya arzulu kamu gücü engellerini katılım ve haberi şeme hakları kırabilir ancak.

1 Öğretide dayanışma özgürlüklerinin İnsan Haklarına dahil edilmesine yöneltilen itirazlar giderek azalmakla birlikte, çok ağır eleştirileriyle uç görüşü temsil eden uzmanlara da rastlanmaktadır. Örnek olarak bkz.. Frédéric SUDRE, Droit international et droit européen des droits de l’homme, PUF (Coll. Droit Fondamental), Paris 1989, s. 126-128

2 Alexandre KİSS, «Définition et nature juridique d’un droit de l’homme â l’environnement», in ENVIRONNEMENT ET DROITS DE L’HOMME, UNESCO, 1987, S: 35,

3 1976 Arnavutluk (m. 20), Demokratik Alman Cumhuriyeti (1976 Değişikliği, m. 2), 1971 Bulgaristan (m. 31), 1978 Çin (m. 11), 1972 Macaristan Cm. 57), ; .1977 Hindistan (m. 48 A, 51 Ag\), 1982 Endonezya (m. 3, 5, 6), 1972 Panama (m. 103, 110), Hollanda (1982 Değişikliği, m. 1. 20), 1973 Filipin (m. XIV, . 11), 1973 Kore Cumhuriyeti (m. 32, 33, 121), 1979 İran İslam Cumhuriyeti m. 50), 1980 Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti (m. 19), 1978 Srilanka (m. 27, 28), İsveç (1977 Değişikliği, birinci başlık, birinci paragraf). 1978 Tayland (m. 65), 1977 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (m. 18, 42, 67…) Anayasalar, çevre konusunu doğrudan düzenlemektedir.

4Pascale KROMAREK, «Environnement et droits de l’homme», in ENSEIGNEMENT DES DROITS DE L’HOMME, 1982 III-UNESCO (55/0108), S. 27. Bununla birlikte, A. Kiss’e göre. çevreyi koruma konusunda yalnızca devletin- yükümlülüğünü belirten pozitif hukuk metinleri çevre hakkı yaratırlar. (Définition et nature juridique d’un droit de l’homme à l’environrmement, S. 22).

5Aktarılan Anayasal hükümlerin içeriği, çevre hakkının üçüncü kuşak özgürlük olarak XX nci yüzyılın son çeyreğinde anayasal norm olarak tanınıp düzenlendiğini doğrulamaktadır

6Bkz. ve krş. Î.Ö. KABOĞLU, «Çevre hakkı üzerine» (Bir Danıştay Kararının Düşündürdükleri), İNSAN HAKLARI YILLIĞI, C. 10-11, 1988-1989, S. 118-124; Dominique ROUSSEAU, «Les droits de l’homme de la troisième génération», in DROIT CONSTITUTINNEL ET DROIT DE L’HOMME, Paris-Aix-en Provence, Económica 1987, s. 127-129.

7Krş. Kiss, «Définition et nature juridique…», s. 17.

8t>aha somut olarak çevre koruması, yaşamın, beden bütünlüğünün, sağlığın korunması hakkını uygulamaya geçirme aracıdır. Çevre hakkı, seyahat Özgürlüğü, konut hakkı, toplanma özgürlüğü, aile hakkı, gelişme hakkı, çalışma hakkı ve mülkiyet hakkı üzerinde sınırlayıcı etkilerde bulunsa da, bu hak. ve özgürlüklerin her biri ayrı ayrı İncelendiğinde çevre hakkının gerçekleştirilmesiyle içerik yönünden daha zenginleştikleri ve güçlendikleri gözlenebilir. Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Mohamed Ali MEKOUAR, «Le droit ¦ à l’environnement dans-ses rapports avec les autres droits de l’homme», in ¦ENVIRONNEMENT ET DROITS DE L’HOMME, s. 93-100

9Buna .karşılık, düzenlendiği bölüm çevre hakkı bakımından olumsuz bir yön* içermektedir. Anayasanın 9i. maddesine göre, sosyal ve ekonomik haklar Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenebileceğinden, 13. maddenin Öngördüğü genel «yasa güvene esi» nin anlamı çevre hakkı açısından gündeme gelmektedir. Ancak şu nokta gözardı edilmemeli: 91. madde «düzenleme» deyimini kullanır. Özgürlükler hukuku bakımından her düzenleme sınırlama anlamını içermez. Anayasa, sınırlama yerine açık bir ifade ile «düzenlememden sözettiğine göre, çevre hakkı, KHK ile, sınırlama derecesine varmayan düzenlemenin konusu olabilir ancak.

Bununla birlikte, daha genel olarak, sorun sistematik çerçevede çözüme kavuşturulmalıdır. Anayasa’da özgürlükler için klasik sistematik yerine yapılacak yeni sınıflandırmada, çevre hakkına «Dayanışma hakları» başlığı altında yer verilerek sistem içindeki uyum sistematik açıdan da sağlanmalıdır.

10Tüm biyosferle insan varlığı arasında sentez olanağını araştıran A. Kiss’e göre çevre, kamu vicdanında korunması gereken ve ondan herkesin yararlanabileceği oldukça net bir imaj olarak tanımlanabilir. (Définition et” nature juridique…, s. 16, 17, 20).

11Bk’z. ve krşz. Kaboglu, «Çevre Hakkı üzerine» (…), s. 123; P. KROMÄREK, «Quel droit à l’environnement? Historique et développements», in ENVIRONNEMENT ET DROITS DE L’HOMME, s. 148.

12Krs. Kromarek, a.g.m., s. 147.

13Krs.. Kiss, a.g.m., s. 26. Aynca bkz. Kromarek, s. 149.

14M.’Despax’a ait olan bu tamm icin bkz. Michel PRIEUR, Droit de l’environnement, Dalloz, Paris 1984, s. 13.

15Krç. Kiss, a.g.m., s. 16-17

16Michel PRIEUR,.«Le droit à l’environnement et les citoyens; la. participation?, REVUE JURIDIQUE DE L’ENVIRONNEMENT, 4-1933, s. 398.

17Bkz. Prieur, «Le droit à l’environnement…», s. 400.

18Charte Mondiale de la Nature. Bkz. A. KISS, Droit international de l’environnement, Pedone, Paris 1989, s. 100.

19Birleşmiş Milletler Çevre Programı

20Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı.

21DECLARATION DE LIMOGES, 16 novembre 1990, Réunion Mondiale de’Associations de Droit de l’Environnement. Metnin Türkçe özeti için bkz. Î.Ö. Kaboğlu, «Çevre Hukuku Dernekleri Dünya Toplantısı, Limoges Bildirgesi»’, ARGUMBNTUM, Mart 1991, s. 122-124

22Conseil de l’Europe, Comité des Ministres, RECOMANDATION No R (87) 16: DU COMITE DES MINISTRES AUX ETATS MEMBRES «RELATIVE AUX PROCEDURES ADMINISTRATIVES INTERESSANT UN GRAND NOMBRE DE PERSONNES» (adoptée par le Comitêe des Ministres le 17 septembre 1987, lors de la 410 e réunion des Délégués des Ministres).

23ïdari işlem komşu bir devletin ülkesi üzerinde, özgürlük, hak ve çıkarları etkileyecek nitelikte olduğu zaman, bu ülkenin yurttaşlarına da katılım prosedürü açıktır (m. 8). Öte yandan, her devletin iç hukukunca öngörülen yetkilere ve yürürlükteki uluslararası anlaşmalara saygı sağlanmasında Devletler, kamu tüzel kişileri ve yetkili makamlar, tüm ilgili kişilerin katılımının etkililiğini sağlamak amacıyla birlikte hareket eder (m. 9).

24COMMISSION, «Proposition de directive du Conseil concernant la liberté de l’information en matière de l’environnement», COM (88) 484 final (Présentée par la Commission le 31 octobre 1988), Journal officiel des Communautés européennes, 30.12.1988).

25«Çevre alanında haberleşme Özgürlüğüne ilişkin direktif konusunda Komisyonun Konseye önerisi».

26/a Le Parlement européen, PROJET DE RESOLUTION LEGISLATIVE, No 318, Document-Dossier, p. 5-9.

26DIRECTIVE DU CONSEIL du 7 juin 1990 concernant «la liberté d’accès à .l’information en matière d’environnement» (90/313/CEE), Journal officiel des

Communautés européennes, No L 158/56, 23.6.90.

27Bkz. ve krsz. Kromarek, «Quel droit à l’environnement.,.?», s. 119 vd.; Prieur «Lé droit à l’environnement et le citoyen…», s. 401, 403.

28Prieur, a.g.m,, s. 404

29Bu bakımdan, Aliağa termik santralı kararma karşı Özellikle 1989 Kasım aym-:- ;dan itibaren ülkemizde, toplantı, gösteri ve yürüyüşlerle dile getirilen halkın tepkisi anlatımlıdır

30Bkz. Prieur, a.g.m., s. 405-406; Bernard TOULEMONDE, «Le droit des associations à l’information et à la participation en matière d’urbanisme et d’environnement», in LES ASSOCIATIONS, ENVIRONNEMENT ET LE DROIT,

¦ Económica, Paris 1984, s. 22-24, 28.

31Yunanistan’da 1982’de yürürlüğe giren bir yasa, çevre konusunda görüş bildirme ve önerilerde bulunmaya yetkili, seçimle belirlenen mahalle konseylerinin kurulmasına, olanak .vermektedir. İtalya’da 1976 yılında kabul edilen bir yasa, nüfusu 40 0QO’den çok.olan komünlerde .seçilmiş mahalle kurulları oluşturuyor; bunlar görüş ve Öneriler hazırlarlar,, halka açık toplantılar . .düzenlerler.

32İdare, ile yurttaşlar arasında çevreden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm mekanizmaları arayışında, başta İskandinav ülkeleri olmak üzere kimi devletler, uzlaştırıcı, aracı veya ombudsman’s başvurur. Japonya’da çevre hakemlik mahkemeleri, kurulmuştur. Ayrıntılı bilgi, için bkz. Kromarek, a.g.m., s. 148.

33’Bkz. Jacqueline MORAND-DEVILLER, Le droit de l’Environnement, PUF .(Que sais-je?), Paris 1987, s. 18-19; Prieur, a.g.m.y s. 407-410;. Toulemende, «Le diroit des associations a…», s. 77, 22, 27-28.

34Aliağa’da yapılması tasarlanan termik santral konusunda ..yöre belediyelerinin 1989 Kasım aymda referanduma başvurmaları, ülkemizde, de «Danışma niteliğinde referandumdu başlatabilir.

35Ayrıntılı bilgi için bkz. Prieur, a.g.m., s. 411-412. Krş. Kromarek, a.g.m., s. 121-122.

36Yenilerde tanık olunan halk girişimleri üzerine bkz. Prieur, a.g.m., s. 412-413.

37Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Dorothy NELKIN, «Participation du public à la mise en oeuvre d’un droit à l’environnement», in ENVIRONNEMENT ET DROITS DE L’HOMME, s. 39-50.

38Derneklerin ayrıca çevre konularında yargı yoluna başvurmaları da giderek yaygınlaşmakta ve etkililik kazanmaktadır. Yasaya aykırı bir işlem veya eylem nedeniyle, devletin veya Öteki kamu kuruluşlarının sorumluluğunu idari yargı önüne getirdikleri gibi, adli yargıda da zarar-ziyan davası açabiliyor1ar. Bu konuda bkz. Christian HUGLO, «Le contentieux associatif devant le juge judiciaire en matière d’environnement et d’aménagement», in LES AS ” SOCIATIONS, ¦ L’ENVIRONNEMENT ET LE DROIT, Bcoriomica, Paris 1984, s. 109-114.-

39Ayrıca 1988’de oluşturulan TBMM Çevre Araştırma Komisyonu bulunmaktadır.

4021. Ağustos 1991 günlü RG’de yayımlanan 443 Ka. sayılı KHK ile Çevre Bakanlığının kurulmasıyla, Türk çevre siyasal-yönetsel örgütündeki istikrarsızlığa son verilmiş bulunuluyor.

41Bakanlığın kurulmasından önce, sadece Merkez Çevre Kurulu ve Mahalli Çevre Kurullarına yer verilmekte idi

42Benzer görüş için bkz. Sait GÜRAN, «Çevre Kanunu Uygulamalarına Karşı İdari’ Dava Açma Olanağı», İSTANBUL’UN ÇEVRE SORUNLARI VE ÇÖZÜMLERİ SEMPOZYUMU, (9-13. Nisan 1990), Türkiye -Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu, İstanbul 1990,. s, 455-464.

Çevre Bakanlığı kararnamesi, yukarıda belirtildiği üzere, Bakanlığa, gönüllü kuruluşları yönlendirmek ve desteklemek görevi vermektedir

43Güran, «Çevre Kanunu Uygulamlanna Karşı İdari Dava.,.», s. 461.

44Krş. Güran, s. 461.

Bununla birlikte, öğretide, çevre davasında da klasik menfaat koşulu ölçütünün geçerli olması gerektiği görüşünde olanlar vardır: Bu konuda. H. Tan-doğan. T, AkıHıoğlu, M, Güven’in görüşleri için bkz. ÇEVRE KANUNU’NUN UYGULANMASI, (tartışma), s. 199 vd. (TÇSV yayj, Ankara 1987.

45Danıştay’ın gönüllü örgütlerin dava yeteneği konusundaki sınırlı yaklaşımı, çevre hakkının niteliği karşısında yeni yorumlar ışığında değişmelidir. Genel olarak dava yeteneğini ve menfaat ölçütünü geniş tutma eğilimi, Örgütlerin dava yeteneğine de yansımalıdır.

46Bkz. Kiss, a.g.m,, s. 25.

47 Yurttaş bakımından, 30 uncu madde içeriğinden hareketle, «zarar görme»-nür dışında «haberli olma» ölçütünün 10 uncu madde yönünden de geçerli kılınabileceği öne sürülebilir.

48Çevre kirliliğinin toplum sağlığı yönünden tehlike yarattığı durumlarda, kirlenmeye yol açan faaliyetleri durdurma yetkisinin kullanılmasında da İdare ile yurttaş karşı karşıya gelebilir; yargı organına başvurulabilir.

49 M. Prieur, «Le droit à l’environnement…, s. 415.

50A.g.m., s. 416.

51 Bkz. ve krş. Tekin AKILLI OĞLU, «İdare Hukuku açısından Çevre Kanunu», ÇEVRE KANUNU’NUN* UYGULANMASI, s. 83 vd

52Bu konuda etraflı bilgi ve açıklamlar için bkz. İ.Ö. K AB OĞLU, Kolektif Özgürlükler, DÜHF yay., Diyarbakır 1989, s. 178 vd.

53Çevreyle ilgili Devlet Bakanı’nm emirleriyle Valilerin denetim ve gözetimi altında illerde kurulan çevreyi koruma vakıfları gözlemimizin somut bir kanıtıdır.

54Çevre bilinci boyutu eksikse Bakanlık düzeyindeki örgütlenmenin ancak göreceli bir etkisi olabileceği belirtilmelidir.

55Profesör TUNAYA bunu «İdare’nin açıklığı» olarak nitelemektedir. Ayrıntı lı bilgi için bkz. Tank Zafer TUNAYA, Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hu-JçUku, 4. Bası/1980, İÜHF yay., s. 237-238,

56ABD, Fransa ve isveç’te bu olanak tanınmıştır. Bkz. Benoit JADOT, «Les procédures garantissant le droit à l’environnement», in ENVIRONNEMENT ET DROITS DE L’HOMME, s. 51-63.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*