CHP: Umut ve gerçek

CHP: Umut ve gerçek

CHP’de yönetim değişikliği, siyasal yaşamın dünü, bugünü ve yarını açısından ne ifade eder?

Dün, AKP’nin iktidar dönemi; bugün, Mayıs 2010, yönetim değişikliğinin gerçekleştiği ay; yarın ise, yasama seçimleri, önümüzdeki bir yıl.

• • •

1.- “Tek parti iktidarının sarhoşluk dönemi” (dün).

22. dönem Yasama Meclisine, sadece TBMM’de temsil edilmeyen iki parti girdi: AKP ve CHP. AKP, 2001’de kurulduğu, CHP ise, yüzde 10’luk baraj nedeniyle 1999 seçimlerinde Meclis dışı kaldığı için.

AKP iktidarının TBMM’de temsil gücü, seçimlerde elde ettiği oy oranına göre iki misli idi. İktidarının ilk yılında olumlu demokratik açılımlar yaptı; siyasal aktör olarak ılımlı bir tavır sergiledi. Buna karşılık, 2004’ten itibaren sertleşmesi nasıl açıklanabilir? AKP’nin yüzde 10 baraj nedeniyle TBMM’de umduğunun ötesinde kavuştuğu güç sarhoşluğu, demokratik kültürün önüne geçti… Bunda, CHP’nin iktidar seçeneği oluşturabilecek başarım eksikliği de etkili oldu…

AKP, 2007 yasama seçimleri öncesi, CB seçimindeki tıkanma nedeniyle hırçınlaştı…

Her iki parti de, seçimden, “parti içi muhaliflerden arınmış” olarak çıktı.

AKP’nin Anayasa’ya yönelttiği ilk ok (2007) isabet etti; ikincisi (2008) geri tepti; üçüncüsü (2010) ise yolda… AKP’yi TBMM’de dengelemede başarısız kalan CHP, bu işlevi AYM’ye gördürme yollarını sonuna kadar kullandı.

• • •

2.- “Muhalefetin yükselişi” (bugün): CHP, seçimde ve sonrası Kurultay’da, yönetim muhaliflerini “temizlediği” veya etkisiz kıldığı için, son iki yılını “dingin” geçirdi.

Ne var ki, Baykal’ın çekilmesine neden olan gelişmelerin ardından, 22 Mayıs Kurultayı, “baraj kapağı”nın patlaması misali olağandışı bir dönüşüme vesile oldu. Böylece, siyasal partilerde liderin ne denli önemli olduğu; parti içi demokrasi eksiğinin ise, ne tür sakıncalar yaratabileceği de bir kez daha kanıtlandı…

Bu değişim; çoğunluk partisinin gündem oluşturma tekelini kırdı; medyada fikrî tartışmalar başladı; AKP’ye karşı iktidar seçeneği umudunu yeşertti…

• • •

3.- “İktidarın el değiştirmesi tartışması” (yarın): CHP, AKP’den çoğunluğu alabilir mi? Bu soruya yanıt için henüz erken. Şimdiden belli olan, iktidar adayını “devlet” ekseninde, üstesinden gelinmesi kolay olmayan görevin bekliyor olması: hukuk devleti ve sosyal devlet.

Bunun anlamı, bir yandan, herkesi “hukuk önünde eşit kılmak” için; öte yandan, “toplumsal eşitsizlikleri azaltmak” amacıyla hukuki ve sosyal politikalar üretmek. Bunlar, birbirine bağlı ve girift:

Toplumsal eşitlik, sadece iktisadî ve malî önlemlerle sağlanamaz. Asgari gelir düzeyi ve sosyal güvenlik yoluyla “fırsat ve olanak eşitliği” yanı sıra, “eşit yurttaşlık” yaklaşımı da gerekli. Yani, sosyal yaklaşım, kültürel öğelerle tamamlanmalı.

Hukuk önünde eşitlik için, yargı bağımsızlığı yeterli olmayıp, yöneticilerin de hukuka bağlı kılınmaları gereği açık. Yine, adalete ayrılan bütçe payı ile dinsel inanca, silahlanma ile eğitime ayrılan bütçe paylarının dengelenmesi kadar, devletin, inançlar karşısında eşit konumu da önemli…

Bütün bunlar, farklı birçok sektörü bir bütünün parçaları gibi düşünme gereğini ortaya koyar. Burada başat kavram, çağın yeni ideolojisi niteliği kazanan İnsan haklarıdır.

İnsan haklarına dayalı siyasal sistem, iktisadî, sosyal ve kültürel yapıları, birbiriyle bağlantılar örgüsünde görür. İnsan hakları ideolojisi veya bilimi, ancak böyle bir bağlamda inşa edilebilir, uluslararası çerçeveyi göz ardı etmeksizin.

• • •

Bu, CHP önderliğinde ne kadar mümkün? Şu ikilemden ikincisine yönelinebildiği ölçüde:

Etnisite, milliyetçi ve dinsel vb nitelikte ayrıştırıcı, dışlayıcı ve indirgeyici söylem ve uygulamalar yerine Cumhuriyet, demokrasi, lâiklik ve eşit yurttaşlık gibi kavrayıcı ve birleştirici değerleri, İnsan hakları temelinde ilerletebilmek…

Yine toplumun sorunlarını, işşizlik ve yoksulluk eşiği ile sınırlı tutmamak, aynı zamanda ülkesel düşünebilmek önemli: insan-çevre, devlet-çevre ilişkisinde, ülkeyi öne çıkarmak…

Koruma (sosyal güvenlik) ve katılım (siyasal) öğeleriyle tanımlanan sosyal demokrasi anlayışı, yukarıda değinilen bağlamda düşünülmez ise, çağdaş olamaz.

Mesela, yüzde 10’luk seçim barajını düşürme sözü veren CHP’liler için, “Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşlığı” diyebilmek, yarına giden yolda bir test eşiği olarak görülebilir.

Sonuç olarak; dün ve bugün belli, ama yarın için, ne yapacağımız, bugün ne düşündüğümüze bağlı. Bütün sorun, “iktidar münavebesi” için “zihniyet dönüşümü”nün gerekliliği noktasında düğümleniyor. Ya da, ikincisinin, ilk hedefi gerçekleştirmekten çok daha önemli olduğu noktasında…

Yoruma kapalı.