COVİD-19 VE BİLGİLENDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ

COVİD-19 VE BİLGİLENDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Covid-19 nedenleri, seyri  ve sonrası üzerine yürütülen  çalışmalar, tıp ve sağlık bilimlerinin dışında sosyal bilimlerin de merkezinde: iktisat ve hukuk, sosyoloji ve psikoloji, eğitim: fen bilimleri  ve  sosyal  bilimler kavşağında yer alan çevre ve bilişim alanları,…

Bilgilenme hakkı, hepsi için geçerli. Salgın hastalığa karşı alınan tıbbi, iktisadi ve hukuki önlemler üzerine bilgilenmek, fikir sahibi olmak ve bunu başkaları ile paylaşmak, kamu makamlarının bilgilendirme yükümlülüklerini yerine getirmeleri ölçüsünde mümkün.

 

KAPALI DEVRE YÖNETİM

Yaşam ve sağlık hakkı açısından, Anayasa madde 17 ve  56 gerekleri   konusunda kamu makamları yurttaşları ve toplumu ne ölçüde bilgilendirdi?

Araştırmacı ve hekimler, bu bilgilerden ne ölçüde yararlanabildi?

Covid-19 önlemleri, hangi yasal ve anayasal hükümlere dayandırıldı?

Bilim Kurulu’nun  tavsiye kararları neler?

Sorular uzatılabilir; ne var ki, 2017 anayasa değişikliği, kurul halinde siyasal karar düzeneklerini kaldırdığı için artık kararları tek kişi alıyor;  süreç ve içerik belli olmadığı gibi saydam değil, sorumluluk yok, hesap vermiyor.

Tıpta aydınlatılmış onam, temel bir hak halini almış iken, küresel ölçekte toplu ölüm saçan hastalıkla ilgili önemler üzerine yeterince bilgilenememek ve hastalığın seyrine ilişkin verilere ulaşamamak, sorunu ve tehlikeyi ağırlaştırıyor.

‘Ulusal çıkar’, hastalık seyri ile ilgili bilgileri açıklamama gerekçesi olamaz. Çünkü kamu yararı, toplum yararı ve insan yaşamı öncelikli olup,  yaşamı ikincil kılan bir ulusal çıkar olamaz.

 

OLMAYAN BAKANLAR KURULU TOPLANTISI

‘CB başkanlığında Bakanlar Kurulu toplanıyor’ (tv haber başlıkları) vb bilgi kirliliği, kurul halinde verilen bir karar düzeneği varmış izlenimini yaratıyor. Yanıltıcı olduğu denli sakıncalı.

Uygulama tarzı da tehlikeli: 30 Kasım  toplantısı ardından  Cumhurbaşkanı açıklamasının çok azı, Covid-19 önlemleri ile, çoğu ise  CHP’ye hakaretle ilgili.

Toplumsal yaşam önlemlerini öne çıkarmak yerine, muhalif partiyi hedef alan konuşma, iki sorunu bir kez daha teyit etti:

-Cumhurbaşkanlığını parti başkanlığı maskesi olarak kullanmak,

-Toplumun bekası yerine, iktidarının bekasını düşünmek.

 

YASAMA

Vekillerin soru bile soramadığı CB, parti başkanı sıfatıyla vekillerine talimat verebildiği için TBMM, Yürütme güdümünde yasa çıkarabiliyor.

Dokuz aylık dönemde  çıkarılan 15-16 yasanın çok azı covid-19’la ilgili.

Buna karşılık, çoklu baro gibi hukuk devleti ve toplumsal barış için zararlı düzenlemeler, covid-19 fırsatçılığı ile yapıldı.

Covid-19 yasama faaliyetlerinde  sosyal devlet yükümlülüklerini maksimize ederek, güçsüz toplumsal sınıf ve katmanlara ilişkin düzenlemelerde  fırsat ve olanak eşitliği ilkelerinden yararlanmak yerine, farklı torba yasalara sokuşturulan maddelerle belli kesimler kayırıldı.

Öte yandan, “Sağlık OHAL” önlemleri çerçevesinde -Umumi Hıfzıssıhha Kanunu  güncellemesi bağlamında- bir düzenleme yapılmadı.

 

İNSAN DEĞİL, İKTİDAR

Virüsün yayılım etkenleri olarak siyasal parti toplantılarından, toplu ibadetten ve devasa yatırımlardan geri adım yok. Bunlar arasında, hukuk dışı Ahlat sarayı ve yeni virüs yayma riski bile bulunan Kanal İst.  da  var.

Her konuda bu denli cüretkar yönetim, önlemlerin etkililiği adına halkı iki hafta süreyle soyutlamaktan aciz.

Kuşkusuz, yürürlüğe konulan sokağa çıkma yasakları, yasal ve anayasal temelden yoksun olduğu gibi karar türü bile belli değil.

Yasak konmasın mı? Konsun, iki gün değil iki hafta. Ancak iki kayıtla:

-Hukuki temelleri, TBMM hazırlasın,

-Sosyal devlet gerekleri seferber edilerek, çalışamayan ve geçinemeyen kesimlere yardım yapılsın.

Sonuç olarak; siyasal sorumsuzluk, yaşam için tehlike oluşturan konularda hukuki ve cezai sorumluluğu kaldırmaz. Bu nedenle, -bilgilendirmeme başta- covid-19 ihmallerinden kaynaklanan sorumlulukları şimdiden tartışmalıyız; ancak bu, 2017 Anayasa düzenlemesinin sorgulanmasını gölgede bırakmamalı.

İbrahim Ö. Kaboğlu (BirGün, 3.12.2020)

Yoruma kapalı.