Yasama (kural koymak), yürütme (kuralları uygulamak) ve yargı (kuralları ihlal edene yaptırım uygulamak), üçlü işlev olarak devletin varlık nedenini açıklar. Bu üçlü, devlet-birey, devlet-toplum ve devlet-çevre (ülke) ilişkilerinde geçerli: Madencilik faaliyetlerinden sağlık hizmetlerine, eğitim hizmetlerinden yapı sektörüne dek, ‘düzenleme/ denetleme ve yaptırım’ üçlüsü geçerli.
Bunların dayanakları, devletin olumlu yükümlülükleri bağlamında genel ve tikel olarak Anayasa’da var. Öyle ki Anayasa, Devlet için yalnızca koruyucu değil, geliştirici ve ilerletici önlemler alma yükümlülüğü de öngörmekte: “Devletin temel amaç ve görevleri… kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” (md.5).
Hak ve özgürlükler bütünü için geçerli bu yükümlülükleri devlet, düzenleyerek ve örgütleyerek, ilgili hak ve özgürlüklere özgü önlemler alarak, görev+yetki+sorumluluk zincirinde aksaklık durumunda yaptırım uygulayarak yerine getirir. Eğitim ve sağlık, bu yükümlülüklerin başında gelmekte.
Sağlıkla ilgili olanı: “Devlet, insan hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.” (md.56).
Kuşkusuz konu ile ve insan yaşamı ile ilgili başkaca birçok hüküm var Anayasa’da.
Kamuoyunda “Yenidoğan çetesi veya skandalı” olarak bilinen toplu davayı, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM) 18 Kasım pazartesi görmeye başladı.
Tıp tarihine geçecek vahametteki bu dava, öncelikle madde 56’nın Devlet için öngördüğü “planlama tekeli” ve “denetleme” yükümlülüklerinin yerine getirilmediğini göstermekte. Bununla sınırlı olmayıp, kamu makamlarının Anayasal görev+yetki ve sorumlulukları bakımından genel zaaflarıyla bağlantılı. Devleti yönetim anlayışının payı da belirleyici.
Devletin varlık nedeni, sorunsalın merkezinde yer almakta. İnsan haklarına dayanan Devlet mi, yoksa insan haklarına saygılı devlet anlayışı mı? İnsan haklarına dayanan değil, devlet ve insan ilişkisi saygı bağına indirgenen Devlet, toplum yerine kolayca parti ve kişi hizmetine yönlendirilebilir. (2017’de Devleti temsil ve Yürütme yetkisinin bir kişide birleştirilmesi, aynı kişinin parti başkanlığı görevini üstlenmesi ile Devletin kamu tüzel kişiliği ve partinin özel hukuk tüzel kişiliği içiçe geçti: Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme).
2017 kurgusu, kendine özgü uygulamaları da beraberinde getirdi: okullar sahibi MEB, hastaneler patronu Sağlık Bakanı, oteller zinciri maliki kültür ve turizm bakanı. Öte yandan Varlık Fonu Başkanı PBDBY.
Bu ortam ve koşullarda Yenidoğan çetesi, Anayasa madde 56’nın sonucu değil, tam tersine, bu hükmün Devlet için öngördüğü planlama, düzenleme ve denetim yükümlülüğü ihlalinin ürünü.
Hükümetin, siyasal sorumluluğun ve karar alma düzeneklerinin tasfiye edildiği bir kurguda, görev+yetki+sorumluluk zinciri işletilebilir mi? Daha genel olarak Devlet’in yasama, yürütme ve yargı işlevlerine denk düşen erkler ayrılığından söz edilebilir mi?
– Anayasa’ya sistematik saygısızlığın ve mutlak siyasal çürümüşlüğün mahkeme salonuna yansıyan kısmı, adeta aysbergin görünen yüzü.
DİB’in kılıç kuşanmasına seyirci kalan, ama teğmenleri kılıçtan yoksun kılmada kararlı olan PBDBY, Yenidoğan çetesi ve duruşma salonuna taşınabilen uzantıları karşısında sessiz. Duruşma başladıktan sonra, “çeteyi çökerttik” beyanı (Sağlık Bakanı) ise, çetenin ve çürümüşlüğün itirafı.
Anneler ve babalar, mağdurlar ve yurttaşlar, Bakırköy 22. ACM’den adil yargılama bekliyor. Hangi ACM? İstanbul Barosu’nun bile davaya katılma istemini reddeden…