“ Fransa’dan “ülkenin zinde güçlerine çağrı ”

- Devamı için tıklayınız -

Söylem ve siyasal çatışma yönünden ne kadar zengin ve çeşitlilik görünümüne sahip bir ülke, son bir yıla hangisi sığmadı ki! “E-muhtıra”nın bile etkileyemediği CB seçim kavgaları mı, önce yapay bir anayasal kriz yaratıp, sonra da anayasa değişikliği yoluyla onun sürekli kılınması mı? Seçimden sonra, “uzmanlar heyeti” sivil anayasa yoluyla saydam çözüm yolu bulmuş iken, siyasilerin anayasal operasyonla türbanı (islami başörtü) bir toplumsal bölünme aracı olarak kullanmaları mı? Ya da, şiddet, terör ve operasyon eksenli politik kavgaları mı? İç içe geçmiş olumsuzlar halkasının -olumlu olan var mı ki?- yarattığı gündeme rağmen, neredeyse sadece Hükümeti destekleyenlerin liberal ve aydın olarak algılandığı bir ülke. Üstüne üstlük, onların bir kısmı, son günlerde 100’er imzalık bildiriler yayımlaya başladı; barış veya reform isteyen aydın sayısı, üç haneli sayının en azı ile sınırlı imiş görüntüsü de verilerek…

Bu arada, “sivil” yeni anayasada, “yeni olan ne, ne olmalı?” sorusuna yanıt bir yana, bu soru tartışılamadan, metin eskidi; hatta unutuldu bile. Belki de ABD üzerinden iman tazelenecek…Gerçekten, yeni olarak getirilen kural veya kurum duydunuz mu? Mesela, 2. meclis olarak Senato hiç telaffuz edildi mi?

Oysa, iki meclisli sistem (bicameralisme), dünya genelinde giderek yaygınlaşmakta. 2. meclis, demokratikleşme ve hukuk devletini derinleştirme sürecinde yeri doldurulmaz bir işlev görür; sağladığı temsil farklılaşması, parlamenter rejimin sahiplenilmesine olanak tanır. Yine 2. meclisin varlığı, erkler ayrılığı ilkesinin modern tarzı olarak kabul edilir: Parlamentodaki sayısal çoğunluğun ve hükümetin aynı siyasal parti ile örtüşmesini engeller. İki meclislilik ayrıca, mevzuat üretiminin iyileştirilmesi işleviyle etkililik güvencesidir. Bireysel temsil esasına dayanan 1. meclis yanında 2. meclis, yurttaşların mensup oldukları topluluklarıyla temsil edilme olanaklarını da sağlar.

İkinci meclisler, doğrudan, dolaylı veya karma seçim yoluyla belirlenir: İspanya’da, senatonun 208 üyesi doğrudan genel oyla, 51 üyesi ise 17 özerk topluluğun meclislerince seçilir. Farklı seçim usulleri, 2. meclisin, çeşitli toplum kesimlerinin temsiline ve dengeli bir parlamenter rejimin kurulmasına katkı yapar. Temsil edilen toplumsal kesimler, 3 kategoride toplanır:

»Ulus devletin ülkesel (teritoryal) yapıları: -yerel ve bölgesel dahil- alansal toplulukları temsil işlevi (Fransa örneği);

»Meslekler, sosyal kategoriler veya “toplumun zinde güçleri”: Fas senatosu, üyelerinin 2/5’i meslek odaları ve işçi temsilcilerince, diğerleri ise yerel topluluklarca seçilir. İrlanda Senatosu, üniversitelerce seçilen üyelerin yanında, mesleki temsil ilkesine göre diğer yerel konseylerce seçilen üyelerden oluşur.

»Geleneksel seçkinler: Kabile şefleri, eşraf temsilcileri, kamuoyu önderleri (Afrika’da yaygındır)

Senatoların yetki alanları da geniş: çoğu devlette, 1.meclisle eşit yetkiler söz konusu. Yasama dışı ve hatta yargısal yetkileri bile var. Ayrıca, hükümet politikalarının denetimine de ortaklar. Kısacası, günümüzde iki meclisli sistem, olgunlaşmış bir parlamenter demokrasinin vazgeçilmez koşulu… Zira yalnızca iki meclisli yapı, toplumun değişik kesimlerinin farklı öğeleriyle temsiline olanak tanır. Böyle bir temsil göreviyle, ama aynı zamanda kendilerine verilen yetkilerle senatolu sistem, anayasal kurumların istikrar ve meşruiyetini güvenceler. Hatta, denebilir ki, iki meclisli olmayan demokrasi, inşası henüz tamamlanmamış olan bir demokrasidir.

Ülkemizdeki gündemle ilişkisi olmasa da, bunlar, karşılaştırmalı Anayasa Hukuku verileri ışığında, “zinde güçler”i yeni anayasal kurumları sahiplenmeye çağırmaya engel değil. Çünkü öyle anlaşılıyor ki, “eski”sinin devamından, kimi yönleriyle kaybından başka bir anlam taşımayan “sivil” anayasa metni, ABD üzerinden yeniden canlandırılmak üzere… Hatta bizim aylardır dillendirdiğimiz yöntem sorununa da dikkat çekerek. Columbia Üniversitesi’nde “Türkiye’nin Yeni Anayasa Taslağı” konulu uluslararası konferansta, taslak ABD’lilere anlatıldı. AKP milletvekilleri ve E. Özbudun’un da katıldığı toplantıda, ABD’li Prof. Dr. Andrew Arato, “Anayasa’yı değiştirme konusunda aceleci davranılmaması gerektiğine inandığını” belirtmiş (3 Mart). Aslında bu, AKP açısından çok da yadırgatıcı değil. (5 Aralık 2007 tarihli haber: “ABD Büyükelçisi Wilson’a AKP milletvekilleri yeni anayasa çalışmasını anlattı”.

Bütün bu gelişmeler, sınıfsal ve mesleki temelde örgütlü emekçi kesimleri olarak Türkiye’nin “zinde güçler”inin yeni anayasa konusunda uyanık ve talepkar olmaları için yeterli neden oluşturmuyor mu?

Yoruma kapalı.