Güvenlik paketinin gündemde olduğu bir sırada, “güvensizlik”, kamu düzeninin üç alt öğesinden birini çağrıştırabilir: güvenlik, sağlık ve dinginlik.
Başlıktaki ikili ise, şu anlamda: Hukuki güvensizlik ve siyasal istikrarsızlık.
Bu ikili, hukuk-siyaset diyalektiği ile anlaşılabilir. Buna, hukuk-siyaset çatışması adı da denebilir…
“Bazı kanunlar” ile başlayan yasal düzenlemeler, hukuk güvenliği ilkesini yok etmekte.
Araçsallaştırılan ve içeriği boşaltılan hukukun siyasetin güdümündeki idare yoluyla uygulanması ise, siyasal istikrarsızlığın baş nedeni.
Hükûmet istikrarını sürekli bir övünç vesilesi olarak görenler, hukuk ve siyaseti çatıştırdıkça, hem hukuk güvenliği yok oluyor; o ölçüde de siyasal istikrarsızlık derinleşiyor.
Milletvekili ve bakan
Bu konuda, hükûmetin söylem ve icratı ile, çoğunluk partisinin TBMM üyelerinin açıklamaları, birbiriyle yarışıyor adeta. Sadece iki güncel örnek, fikir verici: Son HSYK seçimleri öncesinde AK Parti grup başkan vekili şu açıklamada bulundu: “Eğer HSYK seçimi TBMM’deki çoğunluk paraleli şeklinde sonuçlanmaz ise, bunu gayri meşru sayarız”. Geçen haftalarda ise; Güvenlik yasa paketi, İçişleri Komisyonu’nda muhalefet parti temsilcilerince Anayasa’ya aykırılık yönünden de eleştirilince, Bakan’ın yanıtı şöyle oldu: “O zaman gelin, Anayasa’yı değiştirelim”.
Demokrasi bu değil: Devletin seçimle gelinen bütün görevleri, çoğunluk partisi yanlılarına ait olmalı. O zaman seçime ne gerek var? Bu sorunun haklılığı bir yana, vekilin iddiası, bir başka olguyu teyit ediyor: Seçim yoluyla gelinen görevlerde bile partizan yaklaşım geçerli olduğuna göre, atama yoluyla gelinen görevlerin hangi kadrolarla doldurulduğu aşıkâr değil mi?
Hukuk ise hiç değil: Anayasa değişikliği, yasayı Anayasa’ya aykırı olmaktan çıkarmak amacıyla yapılacağına göre, “Anayasa’nın üstünlüğü”, yerini “yasal üstünlük” alacak demektir. Başka bir deyişle, normlar hiyerarşisi kavramı tersine çevrilecek; hukuk devleti inkâr edilmiş olacak… (Bu yaklaşım, Hukuk 1. sınıf öğrencisi için ‘fahiş hata’ işlemi görür).
Başbakan
Başbakan’ın sürekli bağırarak konuşması, -birine karşı kendini kanıtlama çabası izlenimi verse de- iki konu vesilesiyle tam ivme kazanıyor:
–Anamuhalefet liderini eleştirirken: Başbakan, özellikle Kılıçdaroğlu’nu eleştirirken çok bağırıyor; “kılıçtan keskince” dedirtircesine.
–Cumhurbaşkanını överken: CB’yi, dedesinin mezar taşı başında bile övmede kusur etmiyor; üstelik gür bir ses tonuyla, “kıldan ince” havasında.
Ya bilumum zevat?
Hukuki güvensizlik ve siyasal istikrarsızlık ekseninde yürütülen politikayı meşrulaştırıcı iki yönlü söylem, yergi veya övgü şeklinde geçmişe dönük ve tarihsel gerçekleri çarpıtma pahasına süreklilik arzetmekte.
–Yergi/sürekli saldırı: Koalisyon hükûmetleri / Tek parti dönemi (CHP) ve Cumhuriyet kazanımları.
–Övgü/hayranlık: Çok partili dönemdeki üçlü (Menderes: anayasaya aykırı kanunlar mimarı olması, umurlarında değil kuşkusuz; Özal: 12 Eylül işbirlikçisi olması, rahatsız edici değil, tam tersine…; Erbakan: kendisine karşı bayrak açanlar başkaları imiş gibi); Osmanlı: tarihsel ve kültürel mirasına meydan okuyanlar kendileri değilmiş gibi…
Ba(ğ)zı kanunlar
“Torba” şeklinde hazırlanan kanunların, açıklık ve öngörülebilirlik gibi temel yasal özellikleri yansıtmadığını çok yazdım… “Bazı kanunların “özgürlükleri bastırma” amacı açık. Hukuk güvenliğini yok eden yasalar, siyasal istikrarsızlığı derinleştirici bir etkiye yol açmakta.
“Derin demokrasi” için anayasa!
“Asgari demokrasi” yeter diyordum, “yeni demokrasi” propagandası gölgesine süpürülen hak ve özgürlüklere tanıklık ederken (bkz. “İleri” Değil, “Asgari“ Demokrasi!,12 Eylül 2013 , Bir Gün)
CB-Hükümet ilişkisinde Anayasa yerine kardeşlik bağını öne çıkaran Başbakan ise, bu kez “derin demokrasi” ve anayasa bağlantısı kurarak oy istedi.
Hemen şu soru öne çıktı: Acaba asgari demokrasi (mesela % 10 barajı kaldırma) iradesi gösterdiniz de, Anayasa mı engel oldu? ( “Engelli” demokrasi ile “barış süreci” bağdaşır mı?)
Ya da, Anayasa’nın hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlerini uygulamak istediğiniz halde, bunu engelleyen mi oldu?
Bu nedenle, “derin” sıfatı, olsa olsa, hukuki güvensizlik ve siyasal istikrarsızlık sarmalı için kullanılabilir. Özetle, 2014 biterken, “ne hukuk, ne de demokrasi!” (Birgün, 25.12.2014)