HAK İHLALLERİNE EKSİK ÇÖZÜM

HAK İHLÂLLERİNE EKSİK ÇÖZÜM

Meclis gündemindeki bir kanun tasarısı: “Yargılama sürelerinin uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun”.

Bu tasarı, İnsan HaklarıAvrupa Mahkemesi’nin (İHAM) 20.03.2012 tarihli Ümmühan Kaplan kararı gereğince hazırlandı. Bu kararda İHAM, İHAS’ın “âdil yargılanma hakkına ilişkin 6ncımaddesi kapsamında uzun yargılamaya ilişkin ihlâllerin Türkiye’de uzun yıllardır devam ettiğini ve konunun iç hukuk düzeninde yapısal ve sistematik bir problem oluşturduğunu, bu konuya ilişkin önünde bulunan çok sayıda davanın askıda olduğunu, bu sebeple pilot karar prosedürünün uygulanacağınıbelirtmiştir. Kararda ayrıca, 16/72009 tarihinde verdiği ‘Danespayeh/Türkiye’kararına da atıf yapan AİHM, adı geçen kararda tespit edilen yapısal sorunların çözümü için oluşturulacak iç hukuk yoluyla alakalı ilkeleri belirlemiştir.”(tasarı gerekçesi).

İHAM ise, “pilot karar yolu”nu başlatırken, “yapısal sorunların çözümü”ne ilişkin beklentisini de vurgulamaktadır (prg.77).

Resmî itiraf ve çözüm

Böylece, yapısal ve sisteme ilişkin sorunlardan kaynaklanan insan hakları ihlallerinin “resmî itirafı”ını yapan Hükümet, yaklaşık 3500 dosyanın karara bağlanmasıiçin yasama girişiminde bulundu.

Yasa, “tazminat talebi hakkında karar vermek amacıyla” Komisyon kuracak.

Komisyon, 5 üyeden oluşacak. Biri, Maliye Bakanı’nca; dördü, “hâkim ve savcılar ile üniversite öğretim görevlileri ve kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan kamu görevlileri arasından” Adalet Bakanı’nca atanacak.

Başlıca sorunlar:

-Neden bu kadar dar ve sınırlı kadro sorusu bir yana, Tasarıyı hazırlayanlar, eğer bilinçli bir tercih değilse, “öğretim üyesi” / “öğretim görevlisi” ayrımı bilgisinden bile yoksun…

– Komisyon kararlarına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurulabilecek. Ya Mahkeme’nin kesinleşen kararına karşı hangi organa başvurulacak? İHAM’a mı, yoksa AYM’ye mi?

-Bakanlar Kurulu’na verilen, yasanın kapsamını genişletme yetkisi: “diğer ihlâl alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu kanun hükümleri uygulanır”. Oysa, yapılması gereken, İHAM’ın da beklentisi doğrultusunda, “yapısal ve sisteme ilişkin sorunların çözümü”ne yönelik düzenlemeye gitmekti. Şimdilik görünen, sayı verilmiş “yargı reformu paketi” uygulamasının hiçbir işe yaramadığı…

Yapılanlar bağdaşmıyor…

Aslında bugüne kadar yapılanlar, “Avrupa yolu” ile itiraf edilen gerçeğe ters düşüyor.

On yıldır iktidarda bulunan siyasal parti, anayasal denge ve denetim mekanizmalarını aşamalı birşekilde ya kaldırdı veya kendi siyasetini onaylayacak bir yapıya dönüştürdü: Yargıtay, Danıştay ve AYM yapısında gerçekleştirilen değişiklikler, yargıbütünü üzerinde söz sahibi HSYK’nın yeniden yapılandırılması…

Böylece, karar alıcı konumda olup siyasal iktidar için denge işlevi görebilecek kurumsal yapıkıırıldı; bağımsız ve özerk birimler ise, teker teker denetim ve güdüm altına alındı. Yeniden yapılandırılan TÜBİTAK, TÜBA ve TİHK (Türkiyeİnsan Hakları Kurumu), bunun tipik örnekleri. Bunlarla, bilimsel çalışmaların ve insan hakları etkinliklerinin “siyasal parti penceresi”nden yürütülmesi amacı ile yetinilmedi. Bunların karar alıcı konumda bulunan kurumlara lojistik desteği de sağlanmış oldu: Soner Yalçın davasıyla ilgili TÜBİTAK’ın skandal raporu, ismiyle tam bir tezat oluşturuyor.

Şimdi sırada, -zaten güdüm altında olan-Üniversiteler ve demokratik kitle örgütleri var…

Böyle bir süreçte, İHAM, Hükümet’in belirleyici konumda olduğu siyasal iktidar için, başlıca denetim ve fren mekanizması haline gelmiş oluyor. “Âdil yargılanma hakkı” ihlâllerinin yapısal ve sistematik olduğu, uluslararası bir yargı organının kararlarıyla tescil edilmiş oluyor. Bu, kayda değer bir denetim yoludur.

Ne var ki, yasal düzenleme ile çözüm çalışması, “aysbergin görünen”yüzü. İnsan hakları engelleri ortada: Mevzuat, kurumsal, siyasal irade ve bu doğrultuda uygulamalar ile, en önemlisi “zihniyet”.

1 Mayıs kararı ayna tutuyor

Yasa tasarısının düzenleme alanına giren ihlâllerin yargıdan kaynaklandığı biçiminde bir gerekçeye sığınılamaz: İHAM, önceki gün, 2008’daki 1 Mayıs gösterilerinin şiddet kullanılarak bastırılması nedeniyle Türkiye’nin İHAS’ı ihlâl ettiği yönünde karar verdi (DİSK ve KESK/Türkiye). Burada mahkûm edilen, doğrudan Hükümet’in iradesi; kazanan ise, emekçilerin özgürlük mücadelesi. Yoksa Taksim Meydanı, bu nedenle mi başkalaştırılıyor?

Son söz ve soru: İnsan hakları Avrupa sistemi içerisinde yer alması, Türkiye’nin başlıca kazanımıolup, bunun önemi sürekli olarak işlenmeye değer. Yoksa, idamı geri getirme iştahı, bir tuzak mı(ydı)?

Yoruma kapalı.