“ İNKÂRI CEZALANDIRAN YASA”NIN AMACI NE? ”

- Devamı için tıklayınız -

İNKÂRI CEZALANDIRAN YASA”NIN AMACI NE?

Fransa Parlamentosu, 2001’de, “soykırımın tanınmasına dair yasa”yı kabul etti. Geçen hafta ise, “soykırım inkârını suç sayan ve cezalandıran yasa önerisi”, Milli Meclis’te kabul edildi. Bu nedenle, Türkiye-Fransa ilişkileri en gerilimli dönemine girdi. Acaba, kazanan kim?

Fransa yöneticileri, bu tür yasaları oylamakla neyi amaçlıyor? Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını mı, yoksa genel olarak dillendirildiği gibi, yaklaşan Cumhurbaşkanı seçimleri nedeniyle, “Ermeni diasporası”ndan oy beklentisi mi?

Türkiye, yasaya aşırı, hatta “ölçüsüz” bir tepki gösterdi. Yasayı Meclis’ten geçiren azınlık grubu ise, yoğun tepkilere aldırmadan bildiğini okudu. Bu süreçte her iki taraf da, amaç ve hedefi ikinci plana attı ve/ya unuttu. Bu nedenle, Türkiye-Fransa ilişkileri, derin yaralar aldı; Ermenistan- Türkiye yakınlaşması da, bir başka bahara kaldı.

Henüz yasalaşmayan metnin Senato’da oylanmasından önce, ne yapmalı ya da nasıl bir tavır geliştirmeli? Kişisel tanıklık, başlamak için yararlı olabilir.

Oylamayı izleyen gün TRT Türk Bugün programında sunucu soruyor:

-“Fransa’da 25 yıldır ders veriyorsunuz. Bundan sonra ne yapacaksınız?”

-“Ders vermeye devam edeceğim. Derslerimi henüz bitiremediğim Limoges Üniversitesi ve derslerin planlandığı Nice ve Bordeaux Üniversiteleri var…”

-“Yasa yürürlüğe girerse…?”

-“Ben ders verme yöntemini değiştirmeyeceğim. Zaten, “soykırım oldu veya olmadı” şeklinde slogan kullanarak ders işlenmez… Nitekim, 10 yıl kadar önce Paris 12 Üniversitesi’nde Osmanlı Kurumları konulu derslerde kullandığım “L’histoire de l’Empire ottoman” kitabı bunun tipik bir örneği. Ünlü Osmanlı tarihi uzmanı Prof. R. Mantran’ın bilimsel yönetiminde hazırlanan kitabın bir özelliği de, yazarlarının hep yabancı oluşu. Bu kitabı birçok Fransız meslektaşıma hediye ettim. Bu kitabı, dilimize Prof. S. Tanilli kazandırdı…”

-“Ya ders sırasında, ‘soykırım oldu mu, olmadı mı’ tuzak soru ile sıkıştıran olursa…?”

-“ Böyle bir yaklaşım, bana, adı geçen kanunu yargı makamları önünde sorgulama olanağı tanır…” (…).

TV programında, şunu da vurguladım: Fransa’da soykırım konusunda bir tartışma yok. Bunun bir olgu olduğu şeklinde çok yaygın bir kanaat var… Tartışma, bu sorunun yasal düzenlemeye konu olup olmayacağı veya bunun yerindeliği noktasında düğümlenmekte. Bunu bizim bilmemiz ve ona göre tutumumuzu gözden geçirmemiz yararlı olur…

Başbakan tarafından açıklanan yaptırımlar konusunda ise, “eğitim programları ve bilimsel işbirliği”nin iptalinin doğuracağı sakıncalara somut örneklerle dikkat çektim.

“Lois mémorielles” (bellek yasaları) bildirisi örneği. Bir grup öğretim üyesi, 2005’te, “Tarihi nitelemek, parlamentoya düşmez” görüşünü işlediği bir tepki metni yayınladı. 22 Aralık 2011’de oylanan tasarı ise, 10 yıl önceki kanununu inkârı yaptırıma bağladı. Bu nedenle, Millet Meclisinde oylanan metin, Senato’da da kabul edilirse, daha çok sayıda Fransız meslektaşın karşı çıkması beklenir.

İşte bu noktada üniversiteler arasındaki işbirliğinin sürdürülmesi ve daha da yoğunlaştırılması önem kazanıyor. Çünkü işbirliği, karşılıklı etkileşime ivme kazandırır. Burada önemli olan, ifade özgürlüğü ve akademik özgürlükler üzerine Fransız meslektaşların görüşlerini dışa vurması. Senato’ya yönelik tepki niteliğindeki yol ve yöntemler de, böyle bir süreçte geliştirilmeli. Türk ve Fransızlardan oluşan öğretim üyeleri, ortak tavır bile belirleyebilir.

Düşünce ve araştırma özgürlüklerini zedeleyen bu tür yasalar, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin olağanlaşmasını zorlaştırmakta. “Ermeni toplumu”nun onuru için yapıldığı söylenen bu tür yasalar, tam tersine, onların çıkarlarına zarar verici sonuçlar doğurmakta. Üstelik, Türkiye toplumunda milliyetçi eğilimleri giderek kamçılamakta…

Oysa, serinleme dönemlerinde olumlu ve somut adımlar daha kolay atılmakta. Nitekim, geçen yıllarda hazırlanan 30 bin imzalı “özür metni” ile, İsviçre’nin arabuluculuğuyla hazırlanan ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin olağanlaştırılmasını amaçlayan protokoller örnek olarak belirtilebilir.

Bu açıdan, İsviçre’ye göre daha elverişli konumda olan Fransa, her iki devlet ve toplumun birbirine yakınlaşması için yeri doldurulmaz bir işlev görebilirdi. Fransa, bu özgül konumunu, kısa dönemli siyasal beklentiler yönünde kullandı.

Türkiye ise, ölçüsüz tepkilerle, hukuk düzlemindeki haklılığına gölge düşürdü. Kaybeden, her iki ülke oldu. “Ermeni diasporası” ne kazandı bilemem; ama Ermenistan halkı, Türkiye halkından daha da uzaklaştırılmış oldu.

Her ne olursa olsun, Türkiye’nin, resmen 1915 acılarını Ermenistan halkı ile paylaşması, Paris’teki politik oyunları da boşa çıkarabilir… Halkların kardeşliği ve barışı dileğiyle nice yıllara…

Yoruma kapalı.